Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Dünyayı döndüren tek gerçek SEVGİ

Dünyayı döndüren tek gerçek SEVGİ
 

Roller Coaster


Çoğumuz zamanın ne kadar hızlandığının, hayatlarımızdaki köklü değişimlerin farkındayızdır. Geçen sene olduğumuz yerden oldukça uzağız. Bu değişimleri kimi mistikler 2012 yılına, dünyanın yeni bir frekans kuşağına girmesine bağlıyor. Astrolojik, astronomik birçok değerli açıklama var.

En temel değişimin “güvenlik alanımızda” olduğunu düşünüyorum. Yıllardır bildiğimiz, “bu böyledir” diye kabul etiğimiz birçok şey artık gözümüze farklı görünüyor ya da tamamen hayatımızdan çıkıyor. İlişkiler sonlanıyor; bastırılmış duygular patlama noktasına geliyor; söylenemeyenler söyleniyor; iş değişimleri gerçekleşiyor.

Nereden çıktığını bilmediğimiz durumlarla yüzyüze geliyoruz. Sanki bugüne kadar gerilen ve sessizce bekleyen şeyler artık kabuğunu yırtıyor. Alacağımız tepkilerden korkularak bastırılan, toplumun beklentileriyle uyuşmayıp “bu doğru olmaz” denen, geleneklerle (kurallarla) sınırlandırılan güçler artık kapalı tutulamıyor. Bugüne kadar beslediğimiz ve bizi beslediğine inandığımız güvenlik alanımız yok oluyor. Bu bize yıkıcı olarak gelebilir elbette; geliyor da. Kaldı ki yıkıcı da davranabiliyoruz; özellikle içeride biriktirdiklerimiz öfkeler, suçluluk duyguları ve korkularsa…

Kadınların regl dönemlerde hassas, sinirli olduklarını bilirsiniz. “Muayyen zamanım olduğu için böyleyim”.Kendimde bunun tersi olduğunu farketmişimdir; eğer içimde biriktirdiğim şey kızgınlıksa, bu regl dönemimde ortaya çıkıyor. Regl olduğum için kızgın olmuyorum. Şimdi toplu olarak yaşadığımız bu dönem de regl dönemimiz gibi biriktirdiklerimizi açığa çıkartma dönemi. Ve tabii aynı zamanda da bir yenilenme zamanı. Bu değişimlerde çok kan kaybettiğimizi ve hatta öleceğimizi bile zannedebiliriz.

Bilinçaltımızdaki bazı temel kayıtlar değişimi tehdit olarak algılıyor; vücudumuzda , zihnimizde alarm zileri çalıyor; tepkisel davranışlar, hastalıklar, saldırganlıklar, donup kalmalar ve kaçmalar rutin davranışlarımız olabiliyor. Peki gerçekten ne oluyor? Ne yaşıyor, neden yaşıyor ve neden böyle davranıyoruz? Bence bir “değişim” değil “dönüşüme” gidiyoruz. Geleneksel olan herşey adım adım yıkılıyor. Kurduğumuz sahte, sadece insanlığa çıkar sağlayan, dünyayı ve doğayı zayıflatan, birlik yerine kişiselliği besleyen tüm SİSTEMLER yıkılıyor. Bütünün yararına olmayan herşey adım adım yok oluyor.

Bağışıklık sistemimizin vücudumuzun tümünü korumak için virüs topluluğunu etkisiz hale getirmesi gibi, dünya ve hatta evren de kendisini bu virütik insanlık sisteminden korumaya, dengesini yeniden bulmaya girişiyor.
Bunu elbette enerjetik, fiziksel ve zihinsel boyutlarda (tüm frekans gruplarında) yapıyor. Bu dönüşüme uyum sağlayan kişiler, içlerinde yıllardır tuttukları ve vicdanlarını rahatsız eden şeyleri ifade etmeye, bir nevi çözülmeye başlıyorlar. Artık, herşeyin doğal değişkenliğini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Artık, ilişkilerin, işimizin, varlığımızın geçiciliğini yeniden fark ediyoruz. Artık sahte beklentilerden özgürleşiyoruz. Bu sahtelikler azaldıkça “gerçekten” kim olduğumuzu görmeye başlıyoruz; maskelerimiz her adımda düşüyor.
Utanıyoruz, çekiniyoruz, direniyoruz ama buna karşı koyamıyoruz. Çocukça sorumsuzluk ve benciliklerimizden kurtulup gerçek sorumluluğa adım atıyoruz. En derin kırılganlıklarımızla yüzleşiyoruz. Bir çömlekçinin çömleği oyuşu gibi, yeniliği içimize alabilmek için bilinçaltımızın en en derinliklerine iniyoruz. Yaşamımın son 2 yılında 3 büyük değişim yaşadım. 1'ini bilinçli şekilde ve keyifle yönettim; ikisi ani sürpriz oldu.
Şimdi fark ediyorum ki sürpriz olduğunu düşündüğüm şeyler benim en çok istediğim ama gerçekleştirmeye cesaret edemediğim şeylermiş. Dolaylı yollardan gerçekleştirmişim. :)) Yani yaşamımızda istemediğimiz, gerçekten ihtiyacımız olmayan hiçbirşey gerçekleşmiyor. Hiçbir gerçekte şey bize sürpriz değil!.

Yaşam bize şunları söylüyor;

Artık boşuna çırpınıp, debelenip durma.

Yıllardır, hatta nesillerdir çabalayıp da değiştiremediğin şeylere bak.

İlişkin? İşin? Ailen?İletişimin?Dostların?Bedenin?…

Hangisinde sürekli aynı şeyleri yaşıyorsun.

Bunların ardındaki PATERNİ gör.

Bu senin dönüşüm alanın.

Bu senin yıllardır kontrol etmeye çalıştığın şey.

Artık bu paterni serbest bırak. Senin çırpınman seni daha dibe batırdı..

Ben bunu en kısa yoldan senin için temizlemeye hazırım.

Otur, sakin kal, güven, bekle, olanı kabul et.

Yalnızca içindekine odaklan. Gözlerini dışarıdan, orada kalıcı sandığın geçicilikten uzaklaştır.

İçindeki kaynağını fark et.

Kalbine odaklan.

Aldığın yardım, “kaybettiğini sandığından” çok çok daha büyük ve güçlü.

Korunuyor ve destekleniyorsun.

İhtiyacın olduğuında, kimin bilgeliğine güveniyorsan onu yanına çağır. O sana istediğinden çok daha fazlasını verecek.

Sırtında taşıdığın yükleri almama, içindeki çocuğu çıkartmana, yeniden yaşama bağlanmana, sana neşeyi ve özgürlüğü hatırlatmama izin ver.

Bu krizi FIRSAT olarak gör ve değerlendir.



Şimdi hepimiz için yükleri bırakma zamanı. Bazen kendimizi boşlukta hissedebiliriz. Bir arkadaşımın bu durum için harika bir tanımlama yaptı; “Büyük bir hızla dönen bir trende gibiyim;
etrafımdaki hiçbirşeyi göremiyorum. Bu hızda bir tek kendimi görebiliyorum.” İstenen de bu belki de; kendimizi görmemiz. O santrifüjle dönerken tutunduğumuz şeyleri, “Ben” dediklerimizi, sahip olduğumuzu sandıklarımızı tamamen bırakmak çok daha kolay. Zaman algımız, bedensel algılarımız değişiyor.Görünmeyen herşey görünür hale geliyor. Sezgilerimiz, yaratıcılığımız biz izin verdikçe kuvvetleniyor. Gerçek ilişkiler güçleniyor. Gerçekten sevdiğimiz işimiz, yaşam misyonumuz içimize coşku getiriyor;ona doğru cesur adımlar atıyoruz. Cesaret birşeye doğru adım atarken kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığı inancımız ise, kaybetmekten korktuğumuz herşeyi “bırakırken” varolma cesaretimizi keşfediyoruz. Yürümeye çoktan başlayacakken hala emeklemekte ısrar eden biz çocuklar, artık düşebileceğimizi bilerek yürümeye girişiyoruz. “Ben”in “sen”den ayrı olmadığını İDRAK ediyoruz. Zıtların bir olduğunu, birini bastırıyorsak diğerini de güçsüz kıldığımızı fark ediyoruz. “Sahip” olmadığımızı öğreniyoruz. Bıraktığımız bir şeyi artık geri alamayız; geçtiğimiz kapılar arkamızdan kilitleniyor. Bu dönemde bizi geriye düşürecek, yutacak tek şey korku. Bizi yüceltecek tek şey (kendimize ve bütüne) Sevgi. Sevgiyi yüceltecek olansa Hizmet. Verdiğimiz herşeyin o ya da başka bir kaynaktan geleceğine olan inancımızla Hizmet etmek. Her anın içinde artık tek atımlık kurşunumuz var; İçimizden çıkacak mermi ya korkuyu ya sevgiyi besleyecek. Artık aradakine yer yok. “İdare edilecek” hiçbir şey yok. Herşey çok net, çok gözle görünür. Korku ya da sevgi. Yok olmak ya da Varolmak. Çatışma ya da Huzur. Teklik ya da Birlik. Dünya, Yeni Dünyaya dönüşüyor. “insan”, “İnsan” oluyor.

Kim bu dönüşümü içinde hissediyor, bu coşkuya kendisini teslim etme cesaretini gösteriyor Evren cesareti ve sevgiyi destekliyor, ödüllendiriyor.

Hepimizin buna içtenlikle inanmasını ve buna güvenmesini diliyorum. Sevgilerimle,

 
Toplam blog
: 93
: 1475
Kayıt tarihi
: 02.02.07
 
 

Elektrik mühendisiyim. Eğitimci bir ailenin kızıyım. Kelimeler ve rakamlarla geçen serüven dolu b..