Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '09

 
Kategori
Felsefe
 

Durdurun zamanı..

Durdurun zamanı..
 

Zaman.. Korkutucu bir karadelik önümüzde.. Kimine göre zalimdir zaman, kimine göre ise vefasız.. Kimine göre su gibi akıp gider; kimine göre ise geçmek bilmez. İsyan edilesi bir varlıktır zaman, kimine göre; kimine göre ise kıymeti bilinmesi gereken bir değer..

Değişmektedir kişiye, yere ve duruma göre zamanın değeri. Kol kola yaşanırsa iyi bir dosttur; uzak durulursa vurdukça tüketen bir törpü gibidir. Yakalayamamıştır peşinde koşanlar hiçbir zaman, zamanı.. Bir ömür boyu “an” ı yaşayabilmek için çalışanlar vardır. Bir de her “an” da bir ömrü yaşayabilenler vardır. Zamanı durduranlardır onlar..

Zaman “mahluktur”. Yani yaratılmıştır.. Kimin için? İnsanoğlu için.. Nasıl duyularımız bizim yaşamamızı sağlamak için verilmişse, zaman da bu gerekliliğin neticesi bağışlanmıştır bize.

Ellerimi açıp yöneliyorum Yüce Yaratıcı’ya (c.c.): “Mananın maddeyi aşmak olduğunun idrakini nasip eyle Allahım. Beni de zamanı durduranlardan eyle!”.

Hedefimiz dünya olursa zamanın peşinde koşanlardan olacağız. Gözümüzü bir açıp kapatacağız ki çocukluk ve gençlik bitmiş, olgunluk çağındayız; ikincisinde ise baston elde “nihai yola” düşmüşüz bile.. Ömrümüz “şunu yapacaktım, bunu yapamadım, ne çabuk geçti zaman, daha dün gibiydi” hayıflanmaları arasında tükenip gidecek. Anlık hedefleri gerçekleştirmek için bir ömür boyu canhıraş bir şekilde çırpınıp duracak; ama ömür sermayesi tükenip yolculuk için anons yapıldığı zaman bir de bakacağız ki hiçbir şey yapamamışız, yanımıza hiçbir şey alamamışız.

Hedefimiz dünya olursa; onun işleyiş mekanizması içindeki ana gövde olan zaman, bizi hükmü altına alacak ve peşinde sürükleyip duracaktır bizi.

Elimi tekrar açıyorum ve şöyle diyorum: “Yokluğunda var olmaktansa, varlığında yok olmayı tercih ederim”. İsyan bayrağını açıp özgürlük adına, “ben” demek uğruna küçülmektense, “biz” diyerek büyümeyi tercih ederim.

Zamanı durduranlar.. Hedefleri çok büyük: Bu dünyanın adı bile yok hedeflerinde. Maddi dünyayı “an” kabul edip; reddetmişlerdir “an” uğruna, sonsuzluğu elinin tersiyle itmeyi. “An” uğruna “sonsuzu” vermeyenler “an” içinde “sonsuzu” bulmuşlardır. Zamanın tesirinden çıkıp, “zamansızlığa” talip olmuşlardır. Onlar için akıp giden zamanın telaşı yoktur; aslında zaman da yoktur..

Xxx

Günümüz insanı inanç alanındaki zaaflarının doğal sonucu olarak bir takım ruhsal buhranlar içerisindedir. Hedefinde sadece yeryüzündeki “vasati insan ömrü” olanlar, vakit dolmaya doğru yaklaşıp yol görünmeye başladığında “depresif yüzlerinin ardında sakladıkları öforik ruhlarını” harekete geçirirler. Kolay değildir; bitmez gibi görünen koskoca bir ömür göz açıp kapayıncaya kadar bitmiş, davet gelmiştir. Artık “bir meçhule(!)” gidiyordur. Aslında çok düşünmüştür “meçhulü”; ama çıkamamıştır bir türlü içinden..

Onlara okulda “hiçbir madde yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz”ı öğretmişlerdi. Peki nereye gidiyorlardı: Yokluğa mı? Çürüyüp giden bir gövdeden ibaret miydi yaşamı? Toprağa karışıp kurtulacaklar mıydı korkularından? İnsan ömrüne sığdırdıkları hatıraları nereye gidecekti o zaman?

Topraktan gelip toprağa gideceklerdi elbet.. En azından vücutları için doğruydu bu.. Ya ruhları ne olacaktı? Topraktan gelirken ruhlarını nereden bulmuşlardı ve giderken nereye bırakıp gideceklerdi? Beyinlerindeki kaosu nasıl çözüme kavuşturacaklardı?


Xxx

Zaman birimizin gerçeği iken diğerimizin illüzyonu. “Zamandan kaçanlar” ve “zamana dokunanlar” arasında bir anlam atışmasıdır zamanın varlığı.


Ölü mefkureler silik nesiller doğuruyor. Gençliğin nişangahı gönüller olursa; önüne çıkan engeller Ferhat’ın dağları misali erir gider. Hedefsizlik insanın en büyük düşmanıdır; hedef bulmak ise bir meziyet.. Hedef zamanın fethi ise; boyun eğer zaman..


Uygarlık nice bayrak yarışlarına sahne olmuştur. Kimileri hayranlıkla seyredilen, dinlenen tarihi yazmıştır; kimileri bayrağını düşürmüş alay konusu olmuştur. Kimileri ise bayrağını dikmiştir parkurun tam göbeğine, indirilmemek üzere. Çimlenmiştir o bayraklar, köklenmiştir toprağın bağrında.. Bayraklaşmış zihinlerde zamanın tomurcukları patlamış, çiçek çiçek yayılmış erdemin vadilerine.


Körpe fidanları gözyaşlarıyla sulamışlar, gövde gövde büyütmüşler gönül bahçelerinde. Kesilen çınarın yasını tutmuşlar, sekoyalara çınar aşılamışlar testerelere inat..


xxx


Zamanı hor kullanıyoruz. “Gençlik okumuyor!” diye feryad-ı figan ederken dahi zamanımızı, nefesimizi boşuna tüketiyoruz. Evet, gençlik okumuyor; korsanı bile.. Hatta internette gezen bedava e-kitapları bile.. Biz gazeteyi külah yapmada, beyaz kağıdı uçurtmada kullanan bir nesiliz. Ama gördüğüm kadarıyla yazan bir nesil geliyor. Temennim; yazanların okuyanların arasından çıkması..


Üzerinde yaşadığımız şu; bize göre yaşlı, kendine göre gencecik kürede yirmi dört saat yetmiyor bilgi dağarcıklarını doldurmaya, gündelik işleri yapmaya.. Elimizden gelse kucaklayıp dünyayı “Dur bakalım koca adam. Bitirme ömür sermayesini, yavaşla biraz; daha yapacaklarımız var” diyeceğiz. Ya da güneşin önüne mendil serip “Uzaklaştır biraz kendinden şu deli-divaneyi, hemen hemen almasın bizden yıllarımızı, dökmesin gözyaşlarımızı.” diyeceğiz. Ah bilsek çözüm olacağını, hiç durmaz atılırdık vazife addederek.


Ne dünyanın dönüşünü engelleyebiliriz, ne de ömrümüzü uzatabiliriz. Kimseye de “Bugünlük altı saatçik borç verir misin?” diyecek halimiz yok. Elimizdekini en iyi şekilde değerlendirip fuzuli işlerden uzak duracağız. Her “an” ı değerlendireceğiz. O zaman göreceğiz ki zamanda bize bir pencere açılacak, belki de bir anevrizma oluşacak ve biz kendimize yetecek zamanı o anevrizma içinde bulacağız. O zaman kim bilir belki; ayağımız yerden kesilecek, “başakları yerlere değen ekin tarlaları içinde” seyrü süluk’umuza yelken açacağız.


Xxx


Hedef, zamanın fethi.. Gençlik nişangâhını düzgün seçip sevdanın ve de bilginin oklarını yüreklere attı mı bir kere; ne zaman kalır ayaklara dolanan, ne de acun..


02.02.2009 saat 23.29

 
Toplam blog
: 32
: 859
Kayıt tarihi
: 04.12.08
 
 

Hayatı yaşanabilir kılan bilgidir... Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Yazılamayan, kaydedileme..