Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '14

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Durgun bataklık gölleri ve dalgalı denizler

Durgun bataklık gölleri ve dalgalı denizler
 

Yılbaşlarında duvarları süsleyen takvimler, henüz açılmamış hediye paketi gibi gelir insanlara.


Duvara asmadan önce şöyle bir karıştırılır ve ileriye yönelik alınan “kararlar” yapraklarına paylaştırılır.


Yerleşik düzenin kök salmış insanları için çok önemlidir takvimler ve ne istediklerini bilemeseler bile hep bir beklenti içindedirler! Gelen yeni yılın da geride bıraktıkları yıllardan bir farkı olmayacağını bildikleri halde ufak bir umut kırıntısını yüreklerinin bir köşesinde muhafaza ederler.


Bir de dalgalı denizlerde cebelleştikten sonra o liman senin bu liman benim diye savrulan “köksüz” insanlar vardır. Takvimlerle arası pek iyi olmayan bir zamansızlık, adresi hatırlanmayan bir mekansızlık ve kalabalıklar içinde garip bir yalnızlık hükmeder onlara.


Köksüzler de sene sonu muhasebelerini yaparlar tabii… Şöyle bir esip geçtikleri köyler, kasabalar, şehir ve ülkeler hatırlanmaya çalışılır. Eski evler, eski sokaklar ve sevgililer karışır da karışır birbirine.


Durgun bataklık göllerinde liman yoktur ve her gün bir önceki güne benzer. İster istemez kök salar insan.


Dalgalı denizlerdeki seyrüseferler ise insanı bir bilinmeze götürür. Her liman bir önceki limana benzese de o bilinmezlik ilginç gelir köksüzlere.


Doğduğu evde yaşamlarını sürdüren insanlar vardır. İlk adımlarını attığı sokağından ayrılmayan ve yetiştiği mahalleden çıkmayan insanlar.


Hani sanki ilahi bir güç görev bölümü yapmış gibi…


“Sen, sen, bir de sen; bu mahallede kök salacaksınız! Sen de topla bakalım pılını pırtını, hadi yallah!” demiş olabilir mi?


Yıllar sonra, o ilahi güç tarafından yaşam haritaları ellerine tutuşturulan  insanlar aynı mahallede buluşunca ne konuşurlar, bilmem ki?


“Köklü” olan fi tarihinde İstanbul’a gitmiştir bir kez ve ballandıra balandıra anlatır “Mısır Çarşısı’nı” “Ne ararsan vardı birader” diye..


Köksüzün dudaklarında yapıştırma bir gülücük, dinler!


Babadan kalma dükkânın tezgâhı bile değişmemiştir ama saçlar kırlaşmıştır biraz. Cumalar hiç aksatılmamıştır, 35 sene önce olduğu gibi. Kızı evlenmiş, oğlu da askerdedir. “Hayırlısıyla gel se de şu oğlan, işlerin başına geçse” derdindedir.


Dinler köksüz!


Ve anlatamaz, okyanus gecelerinde yıldızları seyrettiğini.. Tirol Alplerinde beyaz kelebeklerle seviştiğini. Viyana salonlarındaki vals, hiçbir şey ifade etmez  doğduğu sokakta ömrünün tükenmesini tevekkülle bekleyen köklüye.


Anlatamaz köksüz; mum ışığınla aydınlatılmış masalarda sarı saçlı nazenin ile paylaşılan zamanı… Rostok Limanın’dan bir bilinmeze doğru demir alan devasa feribotları… Hamburg balık pazarını ve Amsterdam akşamlarını… Roma’nın meşhur kapkaççılarını…  Münih festivallerini… Romen çingenelerini…Zagrep’te yenen cevapcicini… Berlin metrolarını ve nazlı nazlı akan Main Irmağı’nı!


Anlatamaz!


Pek anlamsız gelir bütün bunlar, “garantili yaşamı” seçenlere…


Aynı sokakta dünyaya gelinmiştir ama ilahi bir güç çok önceden çizmiştir rotaları… “Sen, sen, bir de sen” demiştir.


O sokakta kök salanların donmuş bir film karesini andıran yaşamları ile dümeni kitlenmiş pusulasız bir gemi gibi oradan oraya savrulanların yaşamları farklıdır elbet!


Birincisine sokak lambalarının ölgün ışığı yeterken diğeri zıplayıp durur, milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki yıldızları yakalayacağım diye…


Ne var ki bazen …Günün geceyle kavuştuğu şu saatlerde ve henüz yıldızlar belirmemişken gökyüzünde…


İnsan köklerini özler…


Anlamsız yaşlar süzülürken yanaklarından eli uzanır sigara paketine…


Ve yıldızları bekler.


Böyledir yaşam.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..