Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '08

 
Kategori
Öykü
 

Düş Küresi

Düş Küresi
 

Her şey çok hızlı gidiyordu.
Dedi ki,

"SOĞUTUN HAVAYI!
Yavaşlasınlar biraz."


Soğudu hava, buz gibi oldu.
Ama onlar ısınmak için daha çok hareket etmeye başladı.
O, havayı yavaşlasınlar diye soğuturken, onlar ısınmak için daha da hızlı koşmaya başladılar…

"Bir yolu olmalı," dedi.
Kendi yarattıkları kendinden bağımsız hareket ederken, "bir şey olmalı," dedi!
"Benim sözüme dönmeliler!
Her şey benim yazdığımdan çok farklı ilerliyor
," dedi.
"Hükmüm kalmadı çocuklarıma.
Elçilerim ölü, kitaplarım eski, dinlerim birbirine düşman!
Ben böyle yazmamıştım.
Hükmü beni geçti yarattıklarımın!"
O bunları söylerken, gözünden yaşlar akıyordu.
Gözyaşı,
yer yüzüne inerken ilk önce buz, sonra kara dönüşüyordu.
Kar yağıyordu lapa lapa…
Dinmiyordu yaratanın acısı,
Lapa lapa…
İstediği şey oldu,
Yavaşladı dünya…
Yavaşladı insancıklar,
Yavaşladı arabalar…
Koşanlar düştü.
Birbirine düşman insancıklar el uzattı düşen kardeşine,
Kalkınca, koşmadan yürümeye başladı.

Kar her şeyi yavaşlatıp, temizlemeye çalışıyordu beyaz örtüsüyle…

Aşağıya baktı,
Yavaşlamışlardı ve ona bakıyorlardı.
Gökyüzüne çevrilmişti gözler.
Kar taneleriyle kesişiyordu gözleri.

Durdu,
Yarattıklarını içine koyduğu cam küreyi eline aldı.
İzledi sessiz sessiz…
"Ne kadar kötü olabilirler ki,
Hepsi saf bir bebekken, ben koydum onları bu küreye."
dedi.
Gözyaşları durmuştu.
Küreyi salladı, karlar uçuşmaya başladı.
İnsancıklar evlerine kaçıştılar, çok korkmuşlardı.
"Korktuklarına göre hala benim küçük çocuklarım bunlar" dedi.
Yavaşça yerine koydu küreyi.
İnsancıklar camdan bakarken, o da sessiz bir uykuya daldı.

O sırada Ankara’da, nereden geldiği bilinmeyen bir kar yağmaya devam ediyordu.
Camdan dışarıya bakan kız,
Camdaki buğuya bir şeyler çizme yaşını çoktan geçmişti, eliyle sildi sadece buğuyu.
Sokak lambaları yanıyordu.
Bir’ilerinin uyuduğunu biliyordu.
Gökyüzüne çevirdi gözlerini.
Kar tanesinin gökyüzünden inip, gözüktüğü ilk yere kadar kaldırdı başını.
Bir kar tanesine gözünü dikti.
Kimsecikler yoktu sokakta.
Karanlığa kazık atmıştı kar, aydınlatıyordu her yanı.
Sokak lambaları yanıyordu, kar tanelerinin dansını göstermek için.
İzlemeye devam ediyordu kız.
Sildiği cam tekrar buğulanıyordu.
O siliyor, buğu tekrar geliyordu yavaş yavaş…
Buğu… Kar… Gece…
Yavaş çekimle gösterilen bir film gibiydi.
Kıza zoom yapmış kamera yavaş yavaş buğulanarak, uzak çekime geçiyordu.
Bütün ekran buğulaştı…
Kız artık gözükmüyordu ama hala camın arkasındaydı ve hala düşünüyor, soruyordu,
“Sallayınca kar yağan bir cam kürede olmadığımızı kim söyleyebilir ki?”
Hiçbir zaman cevabını veremeyecekti,
Kimse onu ikna edemeyecekti!
Ve Ankara’da,
nereden geldiği bilinmeyen bir kar
yavaş yavaş yağmaya devam ediyordu.

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..