Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '16

 
Kategori
Öykü
 

Düşkün kıyıda

Düşkün kıyıda
 

Kumsala yakın geçen kayıktan geliyordu müzik. İlk kez duyuyordu bu müziği? Çok sesli müzikti;ama Batı kökenli değildi. Coşku, kumsalı, kayığı sarmıştı. Kayıktakilerin yükselen sesleri etkisini artırıyordu.
 
Kumsaldakiler, kayıktan gelen müziğe alkış tutarak mutluluklarını paylaştılar kayıktakilerin. Konuştukları dil, duyduğu müzik yabancısı değildi. Duramadı yerinde yükselen sesiyle müziğe katıldı.
 
Kumsala kimi yüzükoyun, kimi sırtüstü yatarak güneşlenenler arasında ayrı dili konuşsa da yalnız değildi. Koyu kara gözlüklerinin arkasından çevresini izleyip tanımaya çalışırken uzaklıklarla kuşatıldığını duyuyordu. Duyduğu müziğe katılmakla kalmayıp bedeniyle çizdiği kıvrak eylemleri anadilinde buluşturdu.
 
Balık teniyle kıvrak bedeninin bütünleştirdiği eylemlere çevreden ilgi giderek artmıştı. Sarı saçlı Olga, kırışıklardan uzak boynunu bedeniyle uyumlu biçimde müziğin iniş çıkışlarına uydurmuştu. Kısa kesilmiş saçları boynunu örtmüyordu. Tüm tazelik ortada apaçıktı. Umursamadan çevresindekilerde göz gezdirdi. Kimse umurunda değildi . 
 
Kıvrak danslarına tüm bedeniyle katılan boynunun güzelliği, diri duran üstlükler altındaki göğüsleri, sütun bacakları kumsaldakileri çoğaltmıştı. Utangaç bakışlar altında kızanlar, imrenenler kendilerini saklamak istiyorlardı.
 
Dansın en kıvrak yerinde bedeninin eylemleri durmak bilmiyordu. İşte tam bu sırada koyu kara gözlüklerini çıkarıp kumsala doğru fırlattı. İzleyenlerden sakladığı deniz gözleri bir başka güzelliğiydi. Rahatlığı, güzelliği hemcinslerini imrendirip kıskandırıyordu.
 
Karadeniz’in karşı kıyısındandı. Deniz gözleri güldüğünde çoğalıyordu. Kayıktan gelen müzik, anadilinde söylenen ezgi dizine uzandığı kalın bıyıklı, geniş yüzlü adamdan uzaklaşmasına yetmişti. Tüm becerisini, ivedi eylemlerini biçimden biçime sokarak sergileyen bedeninde toplamıştı. 
 
Kulağına gelen müzik, ezginin sözleri onu Karadeniz’in karşı kıyılarına götürmüştü. Karadeniz’in bu kıyısı dikeyine kaç kilometre uzaklıktaydı Olga’nın ülkesine. Dansının en kıvrak eylemini müziğin çıkışına uydurmaya çalışırken düşünmeden edemedi doğduğu toprakları. Şöyle bir uzansa yakalayabilirdi Ukrayna’yı. Sonra, neden buradayım diye içten içe kendine sordu. Sorular birbirini kovaladı usunda.
 
Kumsal kalabalıklaşmıştı. Yerliler yabancılar iç içe, yan yanaydı. Kızanlar, iç geçirenler olsa da yadsınmaz bir gerçekti yaşanan. Ukraynalı olanlar ayrı bir özenle izleniyordu. Yerli erkekler iç hesaplaşmasını yaparken çıkmazlardan kurtulamıyorlardı. Ancak bencillikleri ağır basınca aldırış etmeden doludizgin gidiyorlardı. Korkular, değerler yenik düşüyordu içgüdülere.
 
Olga, dizine uzandığı günlük sevgilisinin dün geceden kalan soluklarını boynunda, göğüslerinde, sütun bacaklarında duydu. Adamın gözlerine sevecenlikle, isteyen bakışlarla baktı. Dayanamadı, uzun ince parmaklarını uzatıp yüzünde gezdirdi. Sonra, göğsüne kaydırdı. Bakımlı tırnaklarıyla çizer gibi yaptı aklaşmış göğsünü. Günlük sevgilisine geceyi gündüze taşımak isteğini duyuruyordu.
 
Erkeği bulutların üstüne çıkarmasını bilen Olga tenine dokunan kaçıncı el olduğunu bilmiyordu. Teninde gezinen ellerin dolarları saydığı an kendince kurtuluşuna giden yolu kısaltıyordu. Deri çantasına giren her doları kurtuluşu sayıyordu. Bireysel kurtuluşun dayattığı günlerdeydi. Tenini sakınmadan sergilerken yüreğinde de kaygıları taşıyordu. 
 
Karadeniz’in karşı kıyısındaki ülkesini, orada bıraktığı sevdiklerini düşünmeden edemedi. O kendisiyle birlikte onları da kurtarabilecek miydi? Bunun için mi buradaydı? Sorular çoğalırken kurtuluşu kısa zamana sığdırmaya çalışıyordu. Her günü gecesi dolu dolu geçiyordu. Güzelliğinden teninden alıp götüren zamanla yarışıyordu . 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..