Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Düşlerimin ardında kalanlar

Düşlerimin ardında kalanlar
 

Salaşvepecmurde bir aşktıdüştüğümde kendimi bulduğumyar...!


Ölmeli insan.
Bir başı boş zaman içinde,
Gömmeli yüreğini,
Mehtabına adaklar adadığı,
Yarin içine.
Bir batımda doğan onca güneşe,
Sevdaları,
İlmek ilmek örmeli insan.
Ve
bir gidiş ardına saklanan sevgiliye
Bırakıp bütün yarınları,
Ölmeli.
Ölmeli insan.....

-


Soğuktu.
ve
yıldızların mevsimiydi
zaman.

Zaman, benden önce başlamıştı akıp gitmelerine. Ben, peşi sıra koşarken sevmelerimin, zamanın ninnilerine yakalanıyordum. Kulaklarım uğultu sancılarında kol geziyordu. Zaman benden önce gidiyor, sen, çok gerilerden geliyordun. Ben arada bir yerde sıkışıp kalıyordum, hiç gitmediğim bir şehrin kuytu köşelerinde. Çağıldıyordu uykusuzluğum, çağdışı kalmışlığında cümlelerimin. Mor renkli akasya kokuları bıraktım sana, ölürken düşlerimin ardında...


Güzdü.
ve
yaprakların beti benzi
soluktu.

Şiddetli rüzgârın hengamesine kapılıp savruluşları hatırlatıyordu yaşadıklarım. Ve bir durağan mevsim yağmurlarında yakalanıyordu göz yaşlarım. Üşüyordum. Kanım donuyordu çekip gitmişliğinin ardından. Hışırdayan yaprakların, yere düşenlerinin peşinden bende düşüyordum. Çarem yoktu. Rüzgar soğuktu alabildiğine ve kanım çekiliyordu damarlarımdan. Üşüyor, üşüdükçe düşüyordum. Sen hiç durmadan gidiyordun. Sadece gidiyordun bir durup ardına bakmadan. Bütün duvarları, taşları yerle bir ediyordun. Turuncuya çalan gün batımlarıydı bana kalan. Gök kuşağı sarnıcıydı sana bıraktığım, ölürken düşlerimin ardından...

Sabahtı.
ve
tan yeri ağarıyordu
bir sabah ezanının
ardından

Ben, uykusuzluğuma yenilmiş, heybeme doldurduğum üç beş ekmek kırıntısıyla yol alıyordum kuşların mevsimine, martıların içine. Balıklardan üç beş tenesine daha can verebilmenin derdindeyim. Ve zamanı geldiğinde kör bir martının kanadına sığınmanın düşlerindeyim. Sıcağına sokulmanın. Çakıl taşları ve deniz kabuklarından kuytular yapacaktım, masallarına çocukluğumun. Ve alabildiğine yosun kokulu yeşiller serpiştirecektim gözlerine, saçlarına.
Sonra,
Ölecektim ve gidecektim yoksul kaldığım dudaklarına, parmak uçlarımdan, bir cehennemin tam ortasında. Ve sarıcık renkli papatya falları bırakacaktım ben ölürken düşlerimin ardından.

Salaş
ve
pecmurde bir aşktı
düştüğümde kendimi bulduğum
yar...!

Uçunca; kuşlarımın kanatlarında kendimi bulurum. Kuşlarım; Martılarım, karabataklarım ve oyun çocukları gibi şen şakrak kırlangıçlarım, gece kuşlarım. Çocukluğu geçen yaşımın. Yaşadıklarımın. Ve geç kalmışlığımın. Hengamelerinden sıkıldıklarımdan kaçtığım, izbe cıvıltı tarlalarım. Maviye çalan gök yüzünün, gözlerine çalan deniz kokusuna raksedişin sultanları, kuşlarım. Erken açan yaban güllerinden esintiler bırakacaktım sana ben ölürken düşlerimin ardından. Kanatlarımdan...

Tut ki
şehrin bir yerinde
boşlamışım kendimi
kimsesiz bir kumsalda
salaş bir balıkçı barınağında
meczuba vurmuşum
kendimi
ucuz bir şarap şişesine sarılmışım
senmişcesine
şavk
ayaklarımın dibinde
senli şarkılar söylemekte
ve
ben
şehirler kuruyorum sana inat
kuruyan deniz kabuklarından
balıklardan insanlar yaratıyorum
çocuklar
kadınlar
adamlar
yosunlardan yeşil yeşil
mevsim çiçekleri
sonra
yüreğinden vuruyorum
ardına bakmadan çekip gidenleri
gitmeyi beceremeyenleri....

Kenan Ocak

Aralık / 2008

 
Toplam blog
: 22
: 463
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

1966 İstanbul doğumluyum... Kendi çapımda yazmaya bayılıyorum.. Okunurmu okunmazmı bilemem tabii ki ..