Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

DÜŞLERİMİZ SADECE BİZİM!...

DÜŞLERİMİZ  SADECE  BİZİM!...
 

'' ASLA VAZGEÇME RÜYANDAN... RÜYAN KALBİNİN SESİDİR...''


Sadece mutluluğa inanan insanlar gerçekten mutlu yaşarlar. Bir dünya kurup renklerle bezeyen; yeni dünyalara kapı aralayan, yalnız geleceğe inanarak yatırım yapan, ''olmaz'' denen şeyleri başaran insanların yaşama sanatı mutluluk. Mutluluğun incelikli bir sadeliği, yalın bir sitili var aslında. Bembeyaz ayrıntıların ışıltısının keşfedilmesi, sadeliğin şatafata tercih edilmesi gibi.

Mutlu olabilmek için onu hak etmek gerekiyor. Mutluluğun yolu ona inanmaktan geçiyor. Yürekten inanmaktan, umut etmekten, biraz Pollyanna olmaktan. Pollyanna başına gelen en acı, en kötü olaylarda bile akıl almaz bir iyilikle memnun olabileceği bir yön mutlaka bulur. Her şeyi güleryüz, hoşgörü ve sonsuz bir sabırla karşılar. Mutlu olmak için çaba harcar.

Mutluluğa ulaşmak için hiç vazgeçmeden, bıkmadan, usanmadan umut etmek gerekiyor. Bir insanın yüreğinde taşıdığı en güzel duygu umut. Yüreğinde taşımayı bilen için. Çünkü, umutların kaybedilmesi hayallerin, hayallerin kaybedilmesi mutlulukların kaybedilmesi demektir.

Belki nasıl bir dünyaya doğacağımıza karar verebilme şansımız yok, ama nasıl bir dünya istediğimize ve nasıl yaşayacağımıza karar verebilme şansımız her zaman var. Yaşadığımız şu dünyaya bir bakın. Sanki en acılı olan, en çok hüzün kokan daha çok pirim yapıyor. Şarkılar ne kadar hüzünlü olursa o kadar seviliyor. Kitaplar ne kadar acılı olursa o kadar satılıyor. Entrikalar, şiddet, öfke yaşamın gereği gibi sunulmaya çalışılıyor. Mutsuzluklar, kötülükler güç gösterisi gibi adlandırılıyor. Güçlü olmak acımasız olmakla eş anlamlıymış gibi gösteriliyor. Bunu benim gibi insanların anlaması mümkün değil.

Kızım için, ona sevgileri, mutlulukları, şefkati anlatabilecek kitaplar aradım, güzellikler yayan, içini ısıtacak kitaplar, bizim çocukluğumuzun kitaplarını. Ve her şeyin ne kadar değiştiğini gördüm. Masal kitaplarının baskıları bile farklıydı. Kısaltılmış, masalın ortasından başlanmış, resimleri değişmiş. Şimdilerde çizgi filmler bile değişmiş. Şiddet dolu, vurdulu-kırdılı, öfke içeren çizgi filmler sunuluyor küçücük beyinlere. Bunun adına da teknoloji deniliyor. Oysa ki, teknoloji bir toplumun yok edilmeye çalışılması olmamalı. Teknoloji, inandığımız şeylerden, inançlarımızdan, geçmişimizden kopmak, değerlerimizi yitirmek olmamalı...

Teknoloji insanın değil, insan teknolojinin esiri olurken; Diliniz, tarihiniz, bir zamanlar övündüğünüz gelenekleriniz tamamıyla yozlaştırılırken, siz dünyalılaşmış oluyorsunuz. Bir toplumu yok etmenin en kolay yolu bu olsa gerek, uğrunda ölünen şeyleri hiç savaşmadan elde etmenin de en kısa yolu. Bütün bunlar olurken biz nerelerdeydik, bu noktaya kadar nasıl geldik? Hiç fark etmeden... Biz mutluluklarımızı bu kadar mı kaybettik, biz umutlarımızdan, o büyük düşlerimizden bu kadar kolay mı vazgeçtik?...

Duygusal olabilmek ille de ne kadar acı çekildiğiyle mi, ilgili? Hiç sanmıyorum. Acı da mutlaka yaşamın bir parçası; Hem de inkâr edilemez, yadsınamaz bir parçası. Ama bütün bir yaşam değil!... Bulutlar güneşi kapatabilir, fakat sadece geçici bir süre için. Güneş, o bulutların arkasından mutlaka yeniden doğacaktır. Hem de daha bir parlayarak, daha bir ısıtarak doğacaktır. Mutsuzluklar da öyle. Mutlulukları sadece geçici olarak gölgeleyebilir. Her acının, her mutsuzluğun arkasından nice mutluluklar mutlaka doğacaktır...

İnsan mutsuzlukları, acıyı tek başına yaşayabilir. Ama mutluluk paylaşıldıkça büyür, paylaşıldıkça anlam kazanır. '' Mutluluk paylaşılmak için yaratılmıştır.'' diyor Cornelle. Gerçekten de mutluluğun paylaşıldıkça güzelleşen, anlam kazanan bir yanı var. Ve insan mutlu oldukça daha bir üretken oluyor, çevresine pozitif bir enerji, sıcaklık yayıyor.

Sevdiklerinizin mutluluğu, sizin mutluluğunuzla doğru orantılı aslında. Siz mutlu olduğunuz sürece mutlu edebiliyorsunuz. Her şeye pozitif ve geniş yüreklilikle bakabilme gücü mutluluğu da beraberinde getiriyor. Yaşama hakkı bizlere sunuluyor ama mutluluk hiç kimseye özellikle verilmiyor. Mutlu olabilmek için çaba harcamak gerekiyor.

Mutlu bir dünya için, olabilecek herşeyin en iyi olabilmesi içinse; Küçük detaylarda büyük mutlulukları yakalamayı bilmek, yaşamı sevmek, onun tadına varabilmek gerekiyor. Mutluluğa inanan insanların enerjilerinin çoğalması, yayılması, artık mutsuzlukların, acıların, umutsuzlukların prim yapmasına izin vermeyecektir. Böylece kötülükler, hüzünler de kendiliğinden yok olup gidecektir.

Mutluluğa inanan insanlar; Savaşların olmasına izin verirler miydi hiç? Ya da adaletsizliklere, açlık sınırında yaşayan çocuklara, kız çocuklarının okuma-yazma hatta yaşama haklarının ellerinden alınmasına, eşitsizliklere, haksızlıklara, günahsız masum insanların acı çekmesine... Başkalarının mutsuzlukları üzerinden bir şeyler kazanmaya çalışırlar mıydı hiç? Tabii ki, hayır!... Mutsuzluklar ya da yaşatılan acılar bir kader gibi gösterilmeye çalışılıyor sanki. Boyun eğerek kaderine razı olması bekleniyor insanlardan da. Oysa ki, mutsuzluk, umutsuzluk bir kader olamaz! Büyük umutları, hayalleri yüreğinde taşıyan, mutluluğa inanan, idealleri olan bir sürü inançlı ve aklı başında insan var hâlâ...

Yaşadığımız dünya mutluluk dolu olabilir, güneşli güzelgünler inşa edilebilir, çocuklarımız bir melek yumuşaklığında, sevgiyle ışıldayan yüzlerle yaşayabilir. Hiçbir şey için geç değil aslında! Mutluluk için asla geç değil! Çünkü, umutlarımız var hâlâ yüreğimizde. Bizim düşlerimizi kaybetme gibi bir lüksümüz yok, buna hakkımız da yok. '' Acı olan mutlu olamamak değil, mutlu olabilecekken olamamaktır'' diyor Goethe.

Bugüne kadar mutsuzlukları, hüzünleri nasıl yüceltip baş tacı ettiysek, bundan sonra mutlulukları, sevinçleri de büyütebiliriz. Düşlerimiz, umutlarımız sadece bizim ve bu hakkı kimse elimizden alamaz. Önemli olan nasıl bir yaşam istediğimize karar vermek. Mutluluksa, inananlar için zaten kendiliğinden gelecektir. Bir kısır döngü içinde yaşayıp gitmek yerine mutluluğun tohumlarını atmalıyız, yeryüzüne. Mutluluk çiçekleri açsın diye. Ve işe mutluluğun yeşereceği en kolay yerden başlamalıyız, kendi yüreğimizden...

En güzel düşlerimin, Ay Yüzlü Prensesi Kızım!... Gelecek senin!...Sen geleceksin!... Mutluluklar senin için!... Mutsuzluklara, umutsuzluklara hiçbir zaman izin verme! Düşlerinden asla vazgeçme! Düşlerin yanlız senin! Düşlerim de öyle! Düşlerini asla kaybetme!...

REZZAN SAİTOĞLU

 
Toplam blog
: 34
: 1133
Kayıt tarihi
: 18.04.10
 
 

Hayatım boyunca yazı yazmayı çok sevdim. Uludağ Üniversitesi İktisat Bölümü mezunuyum. Kızıma öğr..