Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Düşlerin depremi

Düşlerin depremi
 

Düşlerimi en zor vedalardan toparlayıp tıka basa dolduruyorum valizime… Bu düş dolu çantayı parmaklarımın arasında zor zaptediyorum. Öylesine cıvıl cıvıllar ki…Her biri çantayı yumruklayıp duruyor durmadan; çıkmak istiyorlar dışarıya, beni gideceğim yere bir an önce ulaştırmak istiyorlar. Hüzünlere gebe olan bu garda bu cıvıltı dolu çanta etrafdakilerin de dikkatini çekiyor bir süre sonra.Sesin nereden geldiğini anlayamıyorlar. Bense bana ait olan bu çantanın sanki yabancısı gibiyim. Oysa içindekilerin hepsi benim bir parçam. Hepsini o kadar iyi tanıyorum ki. Kompartımanıma geçip oturduğumda sürekli olarak çantama bakan birisini farkediyorum. Israrla içindekilerin ne olduğunu soruyor. İlk kez parmaklarım valizin kemerlerine gidiyor; acemice elim titreyerek açıyorum düğmelerini.Ona içinden bir avuç ‘kalp atışı’veriyorum. Düşlerimin bir parçasını özgür bırakıyorum. O ise bu düşleri ilk önce büyük bir heyecanla karşılıyor. Alıyor eline merakla inceliyor. Sonra birdenbire kalbinin en olmadık yerine öylesine bırakıveriyor.

Bu en olmadık yerde yapayalnız kalan düşlerim yeniden o cıvıltılı çantaya, diğerlerinin yanına gitmek istiyorlar. Bu korkunç karanlıktan korkuyorlar, bu çıldırtıcı ayazda üşüyorlar, acıkıyorlar aşka olabildiğince. Tren çok yavaş ilerliyor…Karşımda oturan adam nereye gönderdiğini bilmediği kalp atışımı kolaylıkla buluyor kalbinden, çıkarıyor yerinden ve kompartımanın penceresini aralayıp bırakıveriyor onu karanlıklara. Rüzgar kolundan tutup uzaklaştırıyor kalp atışımı hızla. Sonra yeniden çantamı açmamı istiyor. Ben yine açıyorum umarsızca…Bakıyor içine, içlerinden en değerli olanını istiyor:Sevgimi...Ona sevgimi de olduğu gibi veriyorum . O yine tüm samimiyetiyle karşılıyor sevgimi; alıp yüreğine sarıp sarmalıyor, okşuyor, onu öpüyor. En güzel kelimeleri en güzel tonlarda coşturuyor diliyle… Bu hallerini görünce kendi ellerimle verdiğim sevgimi kıskanıyorum. Düşlerim deliriyor…

Sevgi tam ortamızda oturuyor tüm saadetiyle, ara sıra ona dokunup aç kalan tüm hücrelerimizi dolduruyoruz; aşk doluyor her bir hücremiz, kımıldayamıyoruz. Bu sırada çok yavaş giden tren birdenbire hızlanıyor.Bir türlü anlayamıyoruz bunun nedenini; birbirimize bakakalıyoruz sadece. Tren hızlanınca ortamızda sakince duran sevgimiz sallanmaya başlıyor. Ben onu tutmaya çalışıyorum, sarılıyorum ona ama tren o kadar süratli ki ayakta duramıyorum bir türlü… Sevgim onun üzerine düşüyor. Her istasyonda durmuyor artık trenimiz, kimseye kulak asmıyor. Dizginlenemeyen bir at gibi… Raylardan çıkıp yuvarlanacak diye korkuyorum. Sevgimi ondan almak istiyorum. Ayağa kalkıp onu tutmak istiyorum ama dengemi kaybedip düşüyorum. Neyse ki yavaşlıyor bir süre sonra tren. Sevgimi bütün gücümle çekiyorum kendime doğru. Şaşırıyorum onu görünce. Bu benim sevgim mi? Ellerimde savunmasızca duran sevgim o kadar yabancı ki…. Sevgim yara bere içinde… Sevgim kan ağlıyor… Sevgim ölüyor... Her tarafı kanıyor. Yaralarını sarıyorum, kanlarını siliyorum, ona güzel şeylerden bahsediyorum. Ama o beni hiç dinlemiyor; avazı çıktığı kadar bağırıyor; feryad ediyor.Hiç beklemediğim bir anda tekrardan çekip alıyor onu. Sevgim korkuyor ondan. Öyle bir bakıyor ki bana, yüreğim deliniyor dört bir yanından. Bir yabancının ellerinde tutsak olan zavallı sevgim en sonunda acı çekmekten bitap düşüyor, yorgun gözlerle tüm asaletiyle elveda diyor bana, açık olan pencereden kaybolup giderken… Düşlerimin çantasından artık cıvıltı yerine inlemeler geliyor.Kalan düşlerim gidip de dönmeyenlerin ardından bağıra bağıra ağlıyorlar.O ise yine karşıma oturmuş çantama bakıyor… Düşlerimden bir tanesini çıkarmamı istiyor.Bu kez onun seçmesine fırsat vermeden sabrı çıkarıyorum çantamdan. Bağırarak ‘Al’diyorum. Alıp en sakin tavırlarıyla gülerek seyrediyor .Sabrıma en ince gömleği giydirip onu en zemheri ayazlara çıkarıyor. En sonunda sabrım üşüyor, titriyor, hastalanıyor, tükeniyor. Kendisi kurtulup onun elinden pencereyi açıp bağırıyor: Merhaba ölüm…

Son istasyona yaklaşırken düşlerimin çantasını elimden hızla çekip alıyor.İçine bakıyor yine merakla. Çantada tek başına kalan nefreti görünce almak istemiyor onu. Bu çirkin şey midesini bulandırıyor. Tiksinerek bakıyor ona. Zorla tutuşturuyorum yüreğine. Dayanamıyor kusuyor. Yüreğinden en çok kin akıyor yerlere. Yerlere saçılan, her biri diğerinden farklı olan kinlerine hiç tanımıyormuş gibi bakıp, üzerlerine basmadan çıkıp gidiyor bir başka kompartımana…

Trene binerken zor taşıdığım düşlerimin o cıvıl cıvıl çantası, bomboş artık. Düşlerimin çantası hafif; düşlerimin çantası yaralı; düşlerimin çantası suskun…

Eve dönüyorum koşarak… Bomboş kalan düşlerimin çantasını annem heyecanla elimden alıyor. Utanıyorum ona bakmaya. Yumuşacık elleriyle çenemi kaldırıp gözlerimin taa içine bakıyor: “Olsun diyor, üzülme, yine dolar düşlerinin çantası.” Yatağıma uzanıyorum. Dalıp gidiyorum. O sıra telefon çalıyor daha önce hiç duymadığım kulaklarımı sağır eden bir tonla. Açmak istemiyorum, kaldırmak istemiyorum ahizeyi. Kulaklarımı kapatıyorum ama yine olmuyor. Gözlerim yaşla dolu, ahizeye dokunuyorum kolum acıyor ağırlığından… ‘O’ … Sesini duyduğum anda bir sarsıntı oluyor. Deprem bu…Soluğum kesiliyor.Nefes alamıyorum.Bitmesi için dua ediyorum içimden. Sonunda kesiliyor ses.Kendime geldiğimde etrafımdaki hiçbir şeyi tanıyamıyorum. Ben neredeyim? Tanıdık bir eşya arıyorum ama yok.Hiçbir organımda hayat yok sanki; belki öldüm belki sadece bedenim ortada.Ama kalbim çarpıyor bütün şiddetiyle, ellerimle sıkıyorum onu.Kaybettiğim düşlerimin sesini duyuyorum çok uzaklardan.Düşlerim?diye haykırıyorum.Anneme seslenmek ona düşlerimi sormak istiyorum.Sesim çıkmıyor.Kendi sesimi duyamıyorum ama annemin sesi kulaklarımda: ‘İyi bak oralara sakın korkma’

Yine bir sarsıntı oluyor.Bu hepsinden kötü, hepsinden acı, hepsinden yıkıcı.Ellerimi oynatıyorum kalkmak, kurtulmak istiyorum buradan.Gitmeliyim düşlerimi de bırakıp gitmeliyim.Ellerimle itmek istiyorum üzerimde kalanları ama onları itecek gücü bulamıyorum kendimde.Kalbimi tutuyorum yine.Yaşıyorsun inadına, yaşıyorsun.Oysa ezildi bedenim, görmüyor gözlerim, söylemiyor dillerim.Sense bütün hararetinle çarpıyorsun…İmreniyor ellerim sana;ayaklarım imreniyor.Senin gibi olamadıkları için bırakıyorlar kendilerini ölümün sarsıcı uykusuna…Sense gülerek seyrediyorsun onları.Keyiflisin yaşıyorsun içimde.Yıkıntıların arasında canlı arayanalar senin zafer çığlıklarına koşuyorlar.Ama neden bu kadar mutlu olduğunu kimse anlam veremiyor.El atıyorlar, seni almaya çalışıyorlar bedenimden.Onlar seni almaya çalışıyorlar ancak sen kayıp gidiyorsun ellerinden.Onlar almaya çalıştıkça eriyip gidiyorsun.Parmaklarının arasından akıyorsun yerlere .Bitiyorsun tamamen, izin bile kalmıyor artık yerlerde .

Sen gidince yorgunluk çöküyor üzerime, sanki doğduğumdan beri hiç uyumamış gibiyim. Uyku bürüyor gözlerimi;ama uyursam biliyorum ki öleceğim.Tam gözlerimi kapatacağım sırada etrafımda cıvıltılar duyuyorum.Göz kapaklarımı zorlukla kaldırıp dinlemeye çalışıyorum sesleri.O kadar yakından geliyor ki…Üstelik bu cıvıltılar hiç yabancı değil bana.Bunlar benim kaybettiğim düşlerim.Beni bırakmayan düşlerim.duyuyorum onları, tutup kollarımdan çıkarıyorlar beni enkazdan;onlara bu kadar acı verdiğim için hiç küsmemişler düşlerim..Yaşam veriyorlar hücrelerime;çantamın içine yaramaz çocuk neşesiyle doluşuveriyorlar yeniden…

 
Toplam blog
: 6
: 805
Kayıt tarihi
: 31.01.08
 
 

İkizlerimin annesiyim. Aklıma ve de yüreğime gelen hakkımdaki en önemli bilgi de bu galiba. 1978 Kay..