Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '17

 
Kategori
Eğitim
 

Bilimin Rehberliğinde İnsan

Eğitim konusu ne dünyada ne de Türkiye’de tamamen çözümlenmiş bir problem değildir. Mevzu Türkiye olunca bazı görüşler ortaya atılmış, sonra ondan çok kısa zaman sonra vazgeçilmiştir. Jhon Dewey ile başlayan Cumhuriyet dönemi eğitim sistemlerinin başarılı sonuçları olmuşsa da 1950’lerden sonra köklü değişikliklere uğramıştır.

12 Eylül sonra kurulan YÖK eğitimi başka noktalara taşımıştır. Her beş yılda veya daha da az bir sürede bakana göre sistem değişikliği olmuş neredeyse hiçbir sistemin tam olarak meyveleri görülememiştir. Kararlılık kararsızlıktan daima daha iyidir, karar verildi ve uygulandığı zaman bu sistem uzunca bir süre devam ettirilirse illa ki bir yerlere varabilir. Bir ileri, bir geri başladığın noktada debelenmekten başka bir işe yaramaz. Eğitim bir milletin nesillerine ilham veremiyorsa bunda öğretmenlerden, eğitim politikalarından, velilerden tutun da toplumun her kesiminin siyasi sorumluluğu vardır.

Rene Descartes; “Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi öteki bütün bilgiler bu bilgiden çıkarabilirim” der. Şüphesiz nesillerimizin önce düşünebilmesi gereklidir. Ancak toplumumuz farklı düşünene pek de hoş bakmamaktadır. İslam felsefesinin temel olarak inanışlar temelinde toplumumuz kabul ettirilmesi, şüphe etmenin dinden çıkabileceğine dair inanışlar, insanlarımızın çoğunun Müslüman olması bu sıradan halk nezdinde inanışı perçinlemektedir. Toplum; farklı düşünenlerin uzun süre birbirini boğazladığı süreçlerden de geçmenin de etkisiyle olsa gerek, farklı düşünenlere anarşist, komünist gibi yakıştırmalarda bulunmakta sakınca görmemektedir. Toplumdaki düşünmeyi ister dini bağnazlıkla ister teröre bağlı olarak düşünmeyi veya farklı düşünmeyi yok etmek bir toplumda bilimin gelişmesinin önündeki engellerden biri olup çıkar. Bir yazarın okunmaması için toplum gözünde bir sıfatla damgalanması yeterlidir. Bu durum uzun bir süre yaşanan toplumlarda hele ki en modern kabul edilen toplumlarda cahillikle suçlanabilirler. Toplumsal yozlaşmaya götüren bir süreç olan düşünmeme hastalığı, toplumda bir takım uyanıklarca kısa zamanda bir kazanç kapısına dönüştürülebilir. Böyle bir toplum da asla iradesini gerçek anlamda kullanan bir toplum olmaktan çıkar ki; istenen de aslında bu olmalıdır. Nietzsche; “Cahil bir tolum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak okuma yazma bilmeyen bir adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!” der.  O halde toplumumuzu gerçekten düşünebilen, düşünürken başkasının düşündüğüne de saygı göstermelidir. Saygı belki de en önemli eğitim konuları arasında yer alırsa ki saygı toplumdaki hele de Türkiye’deki birçok sorunun çözümünü sağlayabilecek en etkin araç olacaktır.

Vatanseverim diyen herkes; gelecek nesillerin birtakım doğruluğu kanıtlanmamış, düşünmeye engel teşkil eden dogmaların etkisinden çıkamayarak bocalaması yerine düşünebilen bireyler yetiştirmeyi amaçlayan eğitim sistemler ve toplumsal saygıyı eğitimle metotlaştıran yapılar kurmayı hedeflemeli, topluma huzuru inşa ederek, en azından geçmişte yaşanların toplumda tekrar yaşanmamasını sağlayan, fiziksel çatışmayı durduracak şekilde tasarlanmış toplumsal eğitim sistemlerinin peşinden koşmayı ilk gaye edinerek dahi, bir noktadan başlayabilir.

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..