Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '18

 
Kategori
Güncel
 

Düşünce ve İfade Özgürlüğü, İstediğinizi İstediğinize İstediğiniz Zaman Söyleyebilmek midir (3)

Düşünce ve İfade Özgürlüğü, İstediğinizi İstediğinize İstediğiniz Zaman Söyleyebilmek midir (3)
 

Bilmemek tehlikeli değildir. Bilmediğini bilmemektir, tehlikeli olan.


Aşağıda Amerika’da yaşanan çok ilginç bir olay ve bununla ilgili verilen karar açıklanmaktadır. Bakalım Amerika'da yaşananlar;  “Nefret söylemi”, savaşa/isyana teşvik mi, Düşünce İfade Hürriyeti olarak mı değerlendirilmiş.

...

1977 yılında Amerikan Nazilerin kurduğu Nasyonal Sosyalist Partisi (ANSP) genel başkanı Frank CollinsChicago’nun Skokie adlı banliyösünde bir yürüyüş yapacaklarını açıkladı. Ülke ayağa kalktı. Çünkü Amerikan Nazilerin yürüyüş yapmak için koca Kuzey Amerika kıtasında seçtikleri Skokie, çoğunlukla Yahudilerin yaşadığı bir yerdi. Daha da önemlisi banliyöde yaşayan her altı kişiden biri İkinci Dünya Savaşında Nazilerin toplama kamplarında kalmış yani Holokost vahşetini yaşamış insanlardı.

İnsan hakları grupları, aktivist dernekler, medyanın önemli bir kısmı, Chicago halkı, aklı başında, vicdan sahibi herkes, Nazilerin yürüyüş kararına karşı çıktı. Chicago şehrini de kapsayan Cook County bölgesinin mahkemesi, Nazilerin, yürüyüşü, gamalı haç ve Nazi askeri üniformasıyla yapmayı planlamasını gerekçe göstererek bu yürüyüşe izin vermedi.

İşte bu aşamada herkesi şok eden ve ifade özgürlüğü mücadelesinin tarihinde bir dönüm noktası olan sürpriz bir gelişme daha oldu.

Nazi partisi ANSP, Amerikan Anayasasınca garanti altına alınan ‘ifade özgürlüğü’ haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle (Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği) ACLU’dan yardım istedi. Bütün gözler ACLU’nun bu başvuruya vereceği yanıta çevrilmişti.

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU), 1920 yılında çoğunluğu hukukçu insan hakları savunucusu bir grup aktivist tarafından kurulmuş, yer kürenin en büyük en örgütlü temel insani haklar ve anasayal hakları savunma örgütü. Bugün büyük çoğunluğu avukat 500 bin üyesi ve 100 milyon doları aşkın bir bütçesi var.

ACLU’nun temel felsefesi, herkesin, temel hak ve özgürlükleri anayasal garantiyi teminat altına aldıkları için ‘Bill of Rights (Haklar Bildirgesi)’ olarak adlandırılan ve Amerikan Anayasasının ek, ilk 10 maddesinde sayılan anayasal ve bireysel haklarını savunmak. ACLU, doğduğunda temel ilgi alanı savaş karşıtlarının ifade özgürlüğünü savunmaktı. 1920’li yılların sonunda sanatçıların ve işçilerin grev haklarına doğru genişledi ilgi alanı. 1930’lardan itibaren siyahlara ve Amerikan yerlilerine yönelik ayrımcılıklar ve ırkçılık da hukuk mücadelesinde önemli bir yer tuttu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Amerika’da yaşayan Japonların toplama kamplarına gönderilmesine karşı büyük bir hukuk savaşı verdi ancak başarılı olamadı. Kilise – devlet ayrılığı (laiklik) on yıllarca en önemli mücadele konularından biri oldu. 1938 yılında, ‘dini inançlarımıza aykırı’ diyerek Amerikan bayrağını selamlamayı reddettikleri için hapse atılan Yehova Şahitlerinin hak mücadelesini ACLU yürüttü. Kamu okullarında zorunlu duaya karşı da en büyük mücadeleyi ACLU verdi…

ACLU avukatları, idam cezasına karşı mücadelede, eşcinsel hakları için mücadelede, 11 Eylül’den sonra ‘İslamcı terörizm’ sanıklarının anayasal yargılanma haklarının sağlanması mücadelesinde, doğum kontrolü hakkı, kürtaj hakkı gibi kişisel mahremiyete ait alanlara devletin müdahalesine karşı mücadelelerde hep ön safta aldılar.

New York’ta Müslümanların istedikleri yerde cami inşa etmesinin engellenmek istenmesine karşı da mücadele ettiler, erotik dergilerin ‘müstehcenlik’ gerekçesiyle yayınlarının engellenmek istenmesine karşı da…

Yine bugün, ABD’de birçok resmi bilgi, ‘devlet sırrı’, ACLU’nun ‘Bilgi Edinme Yasası’nı kullanarak açtığı davalar sayesinde kamuoyu ve medyaca bilinmektedir.

ACLU temel olarak, bir hakkı, ondan kimin yararlanacağından bağımsız olarak ele alageldi. Bunu kuruluş yıllarından beri temel prensip olarak kabul etti. Örneğin 1920’li yılların başında sık sık Ku Klux Klan üyeleri ile karşı karşıya geliyorlardı. Ancak buna rağmen 1923 yılında KKK’nin toplanma hakkını savunmaktan da geri kalmadılar. ACLU, 2011 yılında ABD’ye karşı savaşan Amerikan vatandaşı radikal İslamcıların, yakalanıp yargı karşısına çıkarılma yolu denenmeden İHH’larla hedef gözetilerek öldürülmesini kınadı. Bu çerçevede El Kaide militanı Enver el Awlaki’nin bu şekilde öldürülmesini kınayan bir açıklama yayınlamaktan çekinmedi.

...ACLU’yu 1920’de kuranların, ilk üyesi olanların tamamına yakını sosyalistti. ACLU bu sebeple Amerikan muhafazakar kesimlerinde uzun yıllar ‘solcu – komünist’ bir örgüt olarak anıldı. Komünist Amerikalıların anayasal hakları için uzun yıllar mücadeleler verildi. Bununla beraber, ACLU, Amerikan komünist partileri mensuplarının bazı eylemlerini de, ‘etik ve hukuk’ yönünden eleştirmekten çekinmedi. Fakat ACLU’nun Amerikan kamuoyundaki solcu imajı hiç kaybolmadı. Bugün bile ortalama taşra Amerikalısının gözünde solcu bir örgüt olarak görülüyor. 1988 yılı Başkanlık seçiminde George H. Bush’un, rakibi Demokrat Partili Michael Dukakis’e karşı en yoğun kampanyası, Dukakis’in ACLU üyesi olduğunu tekrarlamaktı. ACLU da buna tepki olarak büyük boyutlu üyelik kimlik kartları bastıracaktı.

İşte 1977 yılında, Skokie’de, Nazi üniformalı ve gamalı haçlı yürüyüşü yasaklanan ANSP’nin destek için başvurduğu ACLU buydu. Kendi tarihinin en çetrefilli hak mücadelesiyle karşı karşıya kalan ACLU’da kısa süreli bir şaşkınlık yaşandı. Ancak çok geçmeden ACLU yönetim kurulu, Nazilerin yürüyüşünün engellenmesinin Anayasal ifade özgürlüğü hakkının (First Amendment) ihlali olduğunu savunarak Nazilerin hukuk mücadelesine destek olmaya karar verdi.

Bu karar ACLU içinde ve toplumda büyük infiale neden oldu. Yahudi Hukuk Birliği (JDL) ile İftira ve İnkarla Mücadele Birliği(ADL), ACLU’nun kararına büyük tepki gösterdi. Bu yoğun tepki ve baskılar ACLU’ya tarihinin en büyük iç çalkantısını yaşattı. ACLU’nun o dönemdeki 120 bin üyesinden yaklaşık 30 bini üyelikten istifa etti. Örgüt, bütçesinin üçte birini kaybetti. Buna rağmen karardan vazgeçilmedi ve Nazilerin ifade özgürlüğü savunuldu. Bana en etkileyici gelen ise ACLU adına hukuk mücadelesini yürüten avukat David Goldberger’di.

Kendisi de Yahudi olan Goldberger, Naziler Skokie’de yürüyerek dindaşlarını rencide edecek olmasına rağmen, ACLU’nun prensibine sadık kalarak Nazilerin yürüme hakkını mahkemede savunabildi. Dava ABD Yüksek Mahkemesine kadar gitti. Yüksek Mahkeme, Goldberger’in itirazlarını yerinde buldu Illionis Yüksek Mahkemesi’nin kararını usulden bozdu. Davayı yeniden görüşen Illinois Yüksek Mahkemesi, daha önceki kararının aksine bu kez gamalı haç taşımanın, ‘fiziksel saldırı’ sayılamayacağı için yürüyüşte taşınmasının ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetti.

ACLU, tarihinin en maliyetli mücadelesini kazandı. Fakat mahkemenin izin vermesine rağmen bu kez Naziler Skokie’de yürümekten vazgeçti. Chicago şehir merkezinde yürüyüş yapıldı. Ve bu yürüyüşe sadece 30 – 40 kadar Nazi partisi üyesi katıldı. Onlar da caddenin iki tarafına toplanan onbinlerce protestocunun arasından yürümek zorunda kaldılar.

O gün ACLU’ya ‘Nazileri savunuyorsunuz diye tepki gösterenlerin çoğu sonraki yıllarda ACLU’nun doğru ve ilkeli bir tutum aldığını kabul ettiler. ACLU’nun aslında Nazileri değil, anayasal ve evrensel hakların dokunulmazlığını savunduğunu teslim ettiler. (1)

...

“İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birisini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ) AİHS’in 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir. Bu durum, diğer hususların yanı sıra, söz konusu alanda uygulanan her ‘resmiyet’, ‘koşul’, ‘kısıtlama’ ya da ‘cezanın’ hedeflenen meşru amaçla orantılı olması gerektiği demektir” (Handyside/Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976 tarihli karar, § 49) (2)

...

Üç bölümde yazılanları özetlersek:

İfade özgürlüğü, (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ) AİHS’in 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak,

Yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir. Bu durum, diğer hususların yanı sıra, söz konusu alanda uygulanan her ‘resmiyet’, ‘koşul’, ‘kısıtlama’ ya da ‘cezanın’ hedeflenen meşru amaçla orantılı olması gerektiği demektir”

...

Diğer bölümlerde açıklandığı üzere;

-Tarihçi Kadir Mısıroğlu, Resmi Tarih Tezine farklı bir görüş getirdiği için başına gelmeyen kalmamış,

-Akademisyenlerden; Prof. Dr. Mehmet Karalı ile, Prof.Dr. Atilla Yayla’da görüşlerini açıkladıkları için analarından emdikleri burunlarından getirilmiştir.

Bizler bu anlayışlarla mı: Demokratik toplum olacak, ilim sahiplerini araştırmacıları destekleyecek, yüreklendireceğiz?

Bitirirken bir kez daha tekrar edersek:

Geçtiğimiz günlerde Necmettin Erbakan Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı Twitter hesabından yaptığı paylaşımda:

“İlan ediyorum; Aile hayatına yönelik, bazı politikaları yanlış buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak, bakan ya da başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok elzemdir. Yerel seçimde hiçbir kadın belediye başkanı adayına oy vermeyeceğim” dediği için sanal ortamda linç edilmiş, o da gelen  tepkiler üzerine istifa etmiştir.

Prof. Karalı, ABD-Virginia Commonwealth Üniversitesinde Boeing ve General Motors firmalarına ait projelerde görev aldığı için oradaki kadınların çalışma şartlarını incelemek fırsatı bulabilmiştir. İhtimaldir ki, görüşlerini bu deneyimleri ışığında dile getirmiştir.

...

Kendimize şunu sormamız gerekmektedir?

Biz, kumdan bir kalede mi yaşıyoruz? Yaşıyoruz ki, farklı olana tahammül edemiyoruz?

 

www.canmehmet.com

Resim:Tarafımızdan hazırlanmıştır.

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..