Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Düşüncemin Telleri 007

Düşüncemin Telleri 007
 

alıntı


 
Biz çok güldüğümüzde daha gülerken yakında ağlayacağımızı düşünüp suratını asan insanlarız. (Sevda Güneş)
Doğru tespit. Çok gülenin ağlamasının yakın olduğu korkusunu ciddiyetin sopası gibi kullanırız. Çoğumuz içimizdeki gülen çocuğu ciddiyetin kaşlarından aşağı atıp sustururuz. Bunu büyüklüğün terbiyesi sanırız. Belki de Moliere ciddiyetin tehdidine karşın, “Beni isterseniz dövün, ama bırakın da önce istediğim kadar güleyim” demiştir. (Muharrem Soyek)
 
Kuşkularımızı ve sorularımızı paylaşabilmek düşüncelerimizin kanserleşmesini önleyebilecek en etkili ilaçtır. (Muharrem Soyek)
 
*"Dünyada görmek istediğiniz değişim kendiniz olmalısınız"; (Mohandas Karamchand Gandhi. Kısaca, “yüce ruh” anlamına gelen “Mahatma Gandhi”)
 
Doğru çevirisi buysa, söz aynı zamanda değişime karşı tutulan direnci de açıklamaktadır. Eğer insan dünyadaki değişim ile kendini özdeşleştiremiyorsa kendine yabancı gerçekleşen değişime karşı "tutuculuk" denen toplumsal tavrı takınacaktır. Çünkü gördüğü değişim kendisi değildir. Ya da kendisi görmek istediği değişim olamamıştır. İnsanı geriye çeken bu tutuculuğun önünü kesmek için M. Gandhi, "kendinizi dünyadaki değişime benzetmeye çalışmayın; değişimin kendisi olmaya çalışın" demektedir.
 
Değişimi bizzat yaşantınızın benliği yapmak ve onu daha yüksek bir insanlık düzeyine taşımak için, ya birlikte değişin ya da size saygılı geçen değişimin önünden çekilin. " Dünyadaki değişimi özümsemeden, yani değişimi kendi kimliğine olduğu kadar kimliğini de değişime uyarlama çabası göstermeden taklit eden, bence değişime direnen tutucu bir kimlikten daha yitik bir benliktir.
 
Ruhuna değişimin özelliğini benimsemiş bir kimlik giydiremeyenin kendini değişim rüzgârından korumak için değişim taklitçisi olmasına gerek yoktur; değişim ilerlerken saygıyla kenara çekilmesi yeterlidir. İnsan bu geri çekilmesinden tutucu benliğine kimlik edinimiyle mutluluk bile yapabilir. "Ben kendimi değiştirmek istemiyorum; ancak değişim önümden geçerken onun akıntısına kapılmadan ve kendimi ona set çekmeden mutlu yaşamayı becerebilirim " diyebilen bir özgüven kimliğidir bu. Değişimin gözüne girmek niyetiyle taklit bir kendiyle değişim akıntısına atlayan boğulmaktan kurtulsa bile bunalmaktan kurtulamaz. Aynı biçimde taklit bir tutucu kimlik de durgun sularda nefes darlığı çeken bir balık gibi sıkıntı çekecektir.
 
Taklit kimlik ne değişim içinde ne tutuculuk içinde kendine kalıcı bir saygınlık edinebilir. Ancak, hem kavgacı değişimin ve hem de kavgacı tutuculuğun kurmayları bu kendi benliğinde köklenemeyen taklit kimlikleri toplayıp pohpohlayarak kendi çıkar savaşımları için eylemci militan yapmaya çalışırlar. Çünkü taklitçinin akıl ve gönül sorgusundan geçirerek benimsediği özgün bir kimlik bilinci yoktur... Bu yüzden, kuralsız değişimi kendiyle özleşen kimlik bilinci yapamamış çılgın bir anarşist bile, egosunu yeteri kadar okşayan bir maddî ve manevî pohpohlamayla sözde tutucu bir kimlik sergileyebilir. Üstelik de bunu soylu bir insani değişim gibi göstermekten utanmaz. Aynı biçimde, kimlik bilinci özgünleşmemiş bir tutuculuk da egosunu onurlandıran maddî ve manevî etkilenimi doğru yolu gösteren iç sezisi sanarak veya bu biçimiyle ilişkilerini aldatmaktan kendine çıkar sağlayan sözde değişimci olabilir.
 
Taklit kimlik taşıdığının bilincinde olmayan benlik, değişen ile tutucu arasındaki kavgaya idealist eylemci payesiyle seçilmesini kendini kanıtlama fırsatıyla onurlandırılmaktan sayar. Bir de bilinçli biçimde kendilerine taklit kimlik yapanlar vardır ki bunlar değişen ile değişmeyen arasındaki kavgayı maddi ve manevi çıkarları için kızıştıran kışkırtıcı kurmaylardır. Bu kurmaylar bencil çıkarımları için körükledikleri kavganın ateşini asla elleriyle tutmazlar. Bilincinde kendi benliğini özgünleştirememiş taklit kimlikli kişileri ateşe maşa yaparlar. Taklit kimlik taşıdığının bilincinde olmayanları pohpohlayarak toplumsal çatışma güçlerinin sözde ülkücü (idealist) akıncıları olarak şiddetin cephesine sürerler.
 
Kendini bilincinde fark edebilen değişimci veya tutucu kimlikler “nefsi savunma” içinde kalmadıkça zaten şiddete karşı ortak bir direniş gösterirler. Bu yüzden bilinçli değişimci ve tutucu “nefsi savunma” (yaşam hakkını koruma) gerekçesi oluşmadan hiçbir nam altında asla şiddeti araç yapan kavgacı bir kimliği benimsemez. Bireysel özgünlüğün kimlik bilincini oluşturmanın yolunu açan ileri demokrasi bu yüzden savunulması gereken en önemli toplumsal amaç yapılmalıdır.
 
İnsan kendini bir sürecin bilinçli parçası yapmışsa ister istemez yeni bir başlangıç oluşacaktır zaten. Hayat hep bitiren ve başlatan bir süreçtir çünkü. Bu onun varoluş karakteridir. İnsanın kendini var ettiği bir süreci beğenmeyip yeni bir kendin yapabilme fırsatı için sonlandırması kaderin boynuna kement atmak kadar zor iştir. Ancak, özgür bilinç tasarımıyla seçilmiş bir yolun başlangıç adımı da koşan bir kader atından inmek kadar zordur. Bu yüzden, yaşam biçimini özgür bilinciyle tasarımlamaya bireyi iteleyen ilk adımın toplumsal teşvik güvencesi ileri demokrasinin öncelikli amacı olmalıdır.
 
(Muharrem Soyek)
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..