Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '14

 
Kategori
Blog
 

Düşündüklerimizde yaşadıklarımızda yazdıklarımızda tutarlılık sorgulaması

Düşündüklerimizde yaşadıklarımızda yazdıklarımızda tutarlılık sorgulaması
 

Bir söyleyebilsek karşıdaki doğruları, alkışlayabilsek, onların uzatacakları ellerini tutabilsek!


Eğer ben beni yoklasam

Tutmam, kaldırır atarım.

Üç kez gülüp sevinirim,

Üç kez kendime çatarım.

 

Şahbettin Uluat

İnsanların vazgeçmedikleri, vazgeçemedikleri özelliklerinden biri de genelde karşıdakinin kusurlarını bulmaya çalışmak, özelde de onu tutarlılık sorgulamasına tabi tutmaktır.

“Durun bakalım falan kişi şimdi ne diyor, on yıl evvel ne demişti. Çıkarıp çarpalım suratına!”

“Kim demiş falanca kişi bizden (ya da onlardan) diye, bakın bir keresinde ne demiş?”

Bunlar ve benzeri sözler hiçbirimize yabancı gelmez. Çokça işitmiş, çokça konuşmuş, çokça savunmuşuzdur böyle şeyleri.

Kendimiz kovalamamış olsak da kovalayanlara kulak vermiş, onaylamış, desteklemişizdir.

Kendi savunduğu dünya görüşüyle çelişmediği halde önemli bir siyasiyi yaptığı bir eylem nedeniyle, toplumun genel kurallarına ters düştü diyerek alaşağı etmiş, edebilmişizdir.

Kendi dünya görüşüyle çelişik iş yapmaya, açıklama yapmaya yeltenenleri yerden yere vurmak hepimize boynumuzun borcu gibi gelir.

Düzen bu olunca, kurallar onlar olunca doğal olarak kendimize de çeki düzen vermek, kimi yanlışlara düşmemek için azami gayret göstermiş, temiz ve sorunsuz gözükmek için pek çok sözümüzü karnımızda koymuşuzdur.

Ancak öyle yaparak birilerinden iyi notlar alabiliriz çünkü. Birilerine ters düşmeyiz, sempatilerini ve desteklerini kaybetmeyiz, belli bir çizgimiz olur ve onu koruruz.

Ancak öyle yaparak belli anlayışların biraz da bilinçli ve özellikle verdikleri ödülleri almaya, meyveleri toplamaya aday oluruz.

Öyle yaparak falanca kesimin önemli yazarı, şairi oluruz; filanca unvana kavuşuruz, ya da falanca makam veya mevkiye getiriliriz.

Aksi durumda birine de, ötekine de yaranamayız. Yaramaz insan, yanlış yapan, tehlikeli kişi v.s. olur çıkarız.

Bir çuval inciri berbat ederiz.

Bütün bunları yaşarken riske girmekten, başkasının tarlasına girmekten, yeni renkler, sesler, soluklar tanımak istemekten korkarız.

Korkar ve kendi sınırlarımız içinde kalırız. Kulaklarımızı tıkar, gözlerimizi yumarız. Karşı tarladaki ayrıntılara, yetiştirilen ve bizde olmayan güzel sebze ve meyvelere bakmayız, onları tatmayız.

Onlara bakmayı, tatmayı, koklamayı gizli bir el bize yasaklamıştır ve biz itirazsız ona uyarız.

Bizim tarafın kokmuş şeyleri için “kokmuş” demeye korkarız.

Karşı tarafın güzel şeylerine “iyiymiş” demeye korkarız.

Şöyle bir çitleri, sınırları geçip gönül rahatlığıyla karşıya geçemeyiz. Oraların pınarlarından su içip, oraların insanları ile hasbıhal edemeyiz. Oraların dağlarındaki, ormanlarındaki (kirli bildiğimiz) temiz havayı soluyamayız.

Onların ateş başında yaptıkları danslara izleyici olarak dahi katılamayız.

Onların müziklerine kulak veremeyiz. Bahçelerinden çiçek toplayamayız. Yemeklerini yiyemeyiz.

Hepsi bir yana, onların da aynı nedenlerden bizim topraklarımıza geçemediklerini, bahçelerimizdeki meyve ve sebzelerden yararlanamadıklarını, dağlarımızın havasını soluyamadıklarını, eğlencelerimizin bir parçası olamadıklarını, şarkılarımızı dinleyemediklerini, sularımızı içip yemeklerimizi yemediklerini fark etmeyiz.

Bütün bunları yapmaya çalışanları hoş karşılamayız.

Onlardan uzak durur, kendilerine el uzatmayı bilmeyiz.

Kendimize, fikrimize, inancımıza ihanet ediyor olmaktan korkarız.

Tutarlılığımızı yitirmekten korkarız.

Tutunduğumuz çevredeki köklerimizin zarar görmesinden, bir anda kendimizi boşlukta bulmaktan çekiniriz.

Kendimizi tutarlılık kutusu içine hapsederiz.

Kendimizi doğrusuyla yanlışıyla belli bir görüşe, anlayışa hapsetmeyi, zincirlemeyi, belli yemeklerle, sevinçlerle, zevklerle sınırlamayı seçeriz.

Tüm karşıdakilerle karşıt oluruz. Tutarlı oluruz. Sadık oluruz. Alkışlanan, güvenilen oluruz.

Bunları oldukça gerçek büyük evrende ne yazık ki küçük kalırız, sınırlı kalırız, engelli kalırız, biraz ilgisiz ve fazlasıyla bilgisiz kalırız.

Bir kurtulsak bu tutarlılık sorgulamalarından!

Bir kurtulsak şu belli limanlara bağlı kalıp durmaktan, yelkenlerimizi şişirip açık denizlere bir açılsak!

Bir selamlasak karşımızdaki diğer gemileri top atışlarımızla, el sallasak, yanaşıp tanışsak!

Bir kurtulsak şahıslara, ideolojilere, etnik ayrımcılıklara, bölgeciliklere, mezhep, meşrep farklılıklarına bizi sıkı sıkıya bağlayan bağlardan.

Bir görsek karşı tarafın yoksullarını, gariplerini, mağdurlarını.

Bir görsek Guatemala’nın yoksulu ile Türkiye’nin yoksulunun ortak yanlarını, acılarının, sıkıntılarının benzer olduğunu.

Bir göstersek kendi yalnızlıklarımızı, acılarımızı, yaralarımızı.

Karşı tarafın mağdurlarına, gariplerine yardım etsek; onların bizimkilerine el uzatmalarına izin versek.

Yaramızı onlara sardırsak, uzanıp yaralarını sarsak.

Bir hoş görsek karşı tarafı anlamak için oraya geçenleri, farklı şeyler konuşmaya başlayanları, ufuklarını, dünyalarını genişletip yine de insan kalabilenleri.

Bir tanışsak karşı kıyıdaki insanların mağduriyetlerini bağıra bağıra söyleyen bu taraftaki yazarlarla, çizerlerle, düşünürlerle, politikacılarla. Uzansak, tutsak ellerini, tokalaşsak!

Bir söyleyebilsek karşıdaki doğruları, alkışlayabilsek, onların uzatacakları ellerini tutabilsek!

Olmaz değil mi?

Gerçekten olmaz mı? Hiç mi yolu yok?

 

 

03/12/14

09:46:54

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..