Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '19

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Düşünme Kavramı

        İnsanı öteki yaratıklardan üstün kılan iki önemli yetenekten birinin  “düşünme”, diğerininse “konuşma” olduğunu biliyoruz. Düşünme ve konuşmada temel araç dil içindeki sözcüklerdir. Sözcükler kendi içlerinde uyumlu, tutarlı bir bütün, bir dizge oluşturarak dili yaratırlar.

     “ Düşünme eyleminin yarattığı sözcükler  düşünce ürünleriyle doldurulamazsa yaşama gücünden yoksun bırakılmış demektir. Düşünmeyi bir yaşama ilkesi edinemeyen topluluklarda sözcük köklerinin yansıma seslerden öte bir anlamı kalmaz. Bu nedenle, uygarlık denen başarılar dizisi, anlam içeriğiyle doldurulmuş sözcüklerin birbirleriyle yarışa giriştiği alandır.” *

        Dil, sözcükle kurulan bir yapıdır. Dilin temel taşları sözcüklerdir. Bu bakımdan sözcük anlamlı ses ve kavram birimi  olarak büyük önem  taşır. Sözcük dışında dil sesi ya da kavram düşünülemez.

      Dili kuran sözcükler düşünme eylemini de gerçekleştirir. Düşünme eylemi sözcükle yaşam alanına girer.

       Dil, anlatım sırasında kendini gösterir. Anlatım, tasarlanan bir konuyu anadilin düzeni içinde söz ya da yazıyla paylaşmaktır. Dilin birimi sözcük, anlatımın birimi de tümcedir. Sözcükler tümce  içinde  değerlenirler.

  • * İsmet Zeki Eyüboğlu, Türkçe Kökler Sözlüğü, Remzi Kitabevi. S.14-15

       “Dil, kuruluşu ve yerleşmiş ses düzeniyle toplumsal bir kurumdur. Anlatım, sözcükler içinden yapılan seçim sonucu  oluşturulan tümceyle ortaya çıkan bireyselliktir.” **  Yani anlatım kişiden kişiye değişir. Her anlatım arasında başkalık vardır. Kişinin  kültür düzeyi, yaşama biçimi, toplumsal konumu, beğenileri vb. bu  başkalığı doğurur.

        Bu kurallar, anadilimizin değişmezlik ekseninde yer almaktadır. Dilin değişebilirlik ekseninde ozanların, yazarların, dilbilimcilerin dili işleyip geliştirdiklerini görüyoruz, biliyoruz.

       “ Düşünmek için bilmek gerekiyor. Bu bilgilenme önünde insana ve evrene ilişkin tüm bilgi alanları yükseliyor. Ne kadar bilgi sahibiysek o kadar düşünme yetisine sahibiz demektir.

        Öncelikle neleri öğrenmeliyiz. Doğru düşünmek için hangi temel bilgileri edinmeliyiz. Bilinenle yetinmeyip ötesine geçmek. Bu bilimsel düşünceyle gerçekleşebilir ancak. Bu sonsuz bir düşünme sürecidir.

       Dünya görüşlerini bilim yerine inanca dayayanlar öznel, kişisel bir kabullenişe yönelirler; sorgulamadan, düşünmeden. Bilimsel düşüncenin kendini sorgulaması, yanlışlaması inanca dayanan düşüncede yoktur. Bilimsel düşünme  sorgular, düşündürür.

     Bugün düşünmeyenin düşünene karşı uyguladığı kıyım insanlaşma sürecinde yaşanmıştır, yaşanmaktadır. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” yargısını  şöyle tersinden okuyabiliriz: Düşünmüyorum, öyleyse yokum. Bu gerçek düşüneni yok etme isteğinin bir kanıtıdır.

  •   ** Berke VARDAR, Dilbilim Sorunları, Ankara, 1968, s.6

 

        ‘Bu, “birey” olma sorunudur. Düşünme,“cemaat” olgusundan “toplum” olabilme gerçeğine geçişle sağlanır.

         Bu süreç uzundur.Antik çağda başlayan birey olma kavgası “aydınlanma çağı”ıyla gerçeğe ulaşır. İşte “Düşünüyorum, öyleyse varım.” bu sürecin kanıtıdır.

          Katılım sözcüğü günümüzde giderek önem kazandı. Toplumumuzun gelişimi, bireylerin yaşamın her alanına katılımı, katılımlarının kurumlaşması sonucu sağlanabilir ancak. Toplumdaki bu gelişim, bireysel özgürlüklerin kullanımı ve toplumun demokratikleşmesiyle olanaklıdır.

         1985 yılında, Birleşmiş Milletler Örgütü, “katılım” ilkesini, gençliğin toplum yaşamına katılması, yaşamın her alanında sorumluluk alması biçiminde yorumlayıp onayladı. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün onayladığı bu ilke her ülkede yaşama geçirilemedi. Çünkü, o ülkenin yönetim biçimi bireylerin katılımını engelliyordu.Gençliğin yaşama katılımı ancak demokratik ülkeler için söz konusuydu.

           Demokrasi, dünyada insan onuruna yaraşır, bireysel özgürlüklere yer veren, insanın gelişmesi, yeteneklerini kullanarak yaratıcılığını kanıtlaması açısından tartışmasız bir yönetim biçimidir. Günümüzde demokrasiyle yönetilen toplumlar demokrasilerini daha da geliştirerek bireylerine devlet karşısında yeni haklar sağladılar. Bireyin onaylamadığı  savaşa katılmama kararı elde edilen en önemli kazanımdı. Ulusların barışa ve dostluğa duydukları özlem –bir bakıma- bireyin özgürleşmesiyle sağlanacaktı.

            Demokrasiye ulaşan toplumlar önemli kazanımlar elde ettiler. Öncelikle birey, yeteneği ölçüsünde dünden aldığı kültürel birikimi yenileyip yoğurarak gününe taşıdı. Kişi, ortaya koyduğu ürünleriyle çağını yakalaması için içinde yaşadığı topluma yeni olanaklar sundu.

          Bu süreç  kapitalist toplumsal düzenin adıdır. Kapitalizm bireyi yaratmıştır. Bireyin insanlaşma süreci yeni toplumsal düzenlerle sürecektir.’     

         Bilimsel düşünce, zorunlu bilgileri edinmenin ötesinde insanlığın varoluşunu, geçirdiği süreçleri usla sorgular. Bu süreci doğaüstü güçlerle açıklamaya kalktığınızda sorgulama, düşünme yerini sınanmayan, kanıtlanamayan kabullenişlere bırakır.”***

         İşte 21.yüzyılda insanlık bu aşamada mı diye sorası geliyor insanın.

 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..