Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '08

 
Kategori
Dostluk
 

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir
 

DÜŞÜNMEDEN ÖĞRENMEK FAYDASIZ, ÖĞRENMEDEN DÜŞÜNMEK TEHLİKELİDİR (Konfiçyüs)

Zaman bir boyut ki bilinen diğer tüm boyutları etkilemekte. “Siz planlar yaparken akıp giden şeydir hayat” demiş John Lennon. Bunu da Sinan Çetin’den öğrendik dün. Oysa hayat zamandan çok ayrı bir şey. Ayrıca var ve yok eden kudret için zaman diye bir kavram yok!

Dolaşan küçük hikayecikleri bilirsiniz. Küçük derslerle hayatı anlamlandırmanızı, tasarım boyutuna geçemeseler de çözümleme seviyesinde size yardım etmeyi amaçlayan küçücük öyküler.

Bir tanesi şöyleydi:

<ı>Çok uzaklarda bir yerlerde, içinde bin aynanın olduğu bir oda olan bir tapınak varmış.

<ı>

<ı>Bir gün, nasıl olmuşsa, bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı geri dönüyormuş. Köpek daha da saldırganlaşmış. Gittikçe kontrolden çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş.

<ı>

<ı>Bir süre sonra başka bir köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara doğru kuyruğunu sallamış ve bu ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş.

<ı>

<ı>Sadece içinizdeki sizi yansıtan insanları etkileyebilirsiniz. Diğer insanların içindeki güzellikleri görüyorsanız, kendi içinizdeki güzelliği keşfetmişsiniz demektir. Eğer herkes hayatı sizin için zorlaştırıyorsa, o zaman da bunu aslında kendiniz yapıyorsunuz demektir.

Bu tür düşünce kırıntılarına aşina olduğumuzdan biraz, çoğu kez hayıflanıyoruz. Çünkü böyle ufacık ışık huzmeleriyle mutlu olan insanlara güneşi göstermek pek mümkün. Halil Cibran diyor ya hani, “güneşi gösterdim ama aptallar parmağımı gördüler” diye. İşte onun gibi bir şey bu. Tasavvuf diyorum, tasavvuf. Biraz ilgi, biraz sabır ve birkaç okuma deneyimi.

Biz de batılı örnekler veriyoruz sık sık. Batının doğuda aradığını göstermek için kaybedileni. Arayana değil, bulana bakmak lazım!

Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu merak etmiş. Kendi bulduğu cevapların hiçbirisi ona yeterli gelmemiş. Başkalarına sormaya karar vermiş. Aldığı cevaplar tatmin etmemiş. Mutlaka bir cevabı olmalıdır diyerek yılmadan sormaya devam etmiş. Köy köy, kasaba kasaba, ülke ülke dolaşmış. Zaman akıp geçmiş. Umudu tükenmeye başlamışken gittiği köylerden birinde, konuştuğu kişilerden biri:

- Şu karşı dağları görüyor musun? Orada yaşlı bir bilge yaşar. İstersen ona git. Belki o senin aradığın cevabı biliyordur. Sana söyler.

Adam yola koyulmuş. Uzun ve zorlu bir yolculuk geçirmiş. Nihayet bilgenin yaşadığı eve ulaşmış. Kapıyı çalmış. Bilge adamı evine davet etmiş. Hal hatırdan sonra bilge adama ne için geldiğini sormuş. Adam hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.

Bilge adama demiş:

- Sana bunun cevabını söylerim. Cevabını söylemeden önce bir sınavı tamamlaman gerekiyor.

Adam bu öneriyi kabul etmiş. Bilge adama bir çay kaşığı vermiş. Çay kaşığına zeytinyağı doldurmuş ve adama demiş:

- Şimdi evin dışına çıkıp, bahçede bir tur at. Sonra buraya gel. Zeytinyağını dökmemek şartıyla. Bir damlası dahi dökülürse sana cevabını veremem.

Adam gözü çay kaşığında pür dikkat bahçeyi turlayıp bilgeye dönmüş.

Bilge:

- Kaşıkta yağ eksilmemiş. Bahçede neler gördün, demiş.

Adam şaşkın.

- Kaşığa dikkat etmekten bahçeyi farketmedim, demiş.

- Şimdi tekrar bahçeye çıkıp kaşık elinde bir tur at. Bu sefer bahçeyi inceleyip gel.

Adam tekrar bahçeyi turlamak için çıkmış. Ve bahçenin büyüleyici güzelliğine hayran kalmış. Geri geldiğinde bilge sormuş:

- Bahçede neler gördün?

Adam bilgeye bahçenin güzelliği karşısında büyülendiğini, bahçeye hayran olduğunu anlatmış.

Bilge gülümsemiş ve eklemiş:

- Kaşıkta bir damla bile yağ kalmadı. Hayat senin bakış açınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen, hayatın akıp gider ve sen farkına bile varamazsın. Görebileceğin güzelliklerin tam ortasında hayatını yaşarsın. Akıp giden zamanın gözünde bir anlam kazanır. Hayatın anlamı senin bakış açında gizlidir.

Eee, bakmak var görmek var. Görüp de idrak etmek var. Nasip var, nasipsizlik var. Adam var adem var.. Alim var, cahil var, ahmak var.

İnanmayan insanlar bile inanmadıklarına inanarak inanmaktan kaçamadıklarını itiraf ederler. Güneşi görmek için sunulmuş malzemeler içindeki akıl, irade ve bilimi ilahlaştırırlar. Egolarını tatmin için girmedikleri kılık kalmaz. Kendilerini yüce gösterme gayretiyle –ki bu hayvandan aşağı bir seviyedir- Allah’a saldırmaktan geri durmazlar. Yazışma ortamlarına bakınız, işi gücü dine ve özellikle İslâma saldırmak olan bir sürü zavallı göreceksiniz. Zavallı dedim evet, hiç dostu olmayan öyle değil midir? Hele gerçeğe alabildiğine uzak ve kendine tümüyle yabancı ise.

Alem gözden içeri, insanın içinden derinlere genişleyen bir şey ve aklın merkezi beyin değil. O büyük evrende kaoslar da büyük olur elbet. Dengeyi sağlamak, güneşe sırtını dönenler için imkânsızdır.

Biz yine dolaşan hikayeciklere dönelim:

<ı>Derler ki; bir zamanlar üç arkadaş varmış: Aşk, Dostluk ve Güven...

<ı>

<ı>Üçü bir arada oldu mu harikaymış her şey...

<ı>

<ı>Gün gelmiş aşkın işi çıkmış... Eh meslek bu kolay mı? Ama dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara. Beni özlediğinizde gelin demiş; uzaklarda olmayacağım. Nerde gözleri arzuyla dolu birbirlerine bakan bir çift görürseniz ben ordayım. Ve ayrılmış yanlarından...

<ı>

<ı>Peki demiş Dostluk Güvene; madem öyle ben de yoluma düşeyim... Görev çağırır... Ama merak etme, nerde birlikte ağlayan iki insan görürsen işte beni orada bulursun...

<ı>

<ı>Güven ağzını açmış veda etmek için ama Dostluk ayrılmış arkadaşının yanından onun son sözünü dinlemeden... Ve gitmiş uzaklara...

<ı>

<ı>Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan... 'Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız...'

İşte o güveni, içi boşaltılmış kavramlarla aydıncılık oynarken yitirdik. En kötüsü de artık kendimize bile güvenmiyoruz. Aynadaki biz değiliz, sunduğumuz biz değil, bilenlerin bildiği de biz değiliz. Ve sır, ve gerçek ve güneş, parmağımızın ucunda. Onu gören gözlerin önünde bir perde var. Ve onu açmak çok kolay.

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..