Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '09

 
Kategori
İnançlar
 

Düşünmediğimiz tek şey!

Düşünmediğimiz tek şey!
 

Bazıları mermerden, bazıları iki taş.Ya toprağın altı?


İnsan için;
“Ölümü düşünmeyen tek varlıktır” derler.
Doğruluk payı var mıdır?
Evet vardır. Belki de, ”yüzde yüz” doğrudur bu söz.
Şöyle ki:
“Eğer ölümü düşünseydik. Ölen birini beş metre bezle toprağa verdiğimizde, gördüğümüzden ibret alırdık. Mezarlıktan çıkınca bizlerde bir ”düzelme” ve “değişme” olurdu.
Babamızdan kalan, iki dönüm toprak için kavga etmezdik.
Bahçe sulama” yüzünden, komşunun kafasına kürek vurmazdık.
Birbirimizin lokmasına göz dikmezdik. Sınırları bozmazdık.
Fakirlere, açlara yardım ederdik.
Yetim hakkı yemezdik.
Çok basit olaylarda birbirimizin boğazına sarılmazdık.
Biz ölümü düşünmüyoruz.

Düşünseydik.
“Camilerden halı çalmaz, okulları soymazdık.”
Ölümü düşünseydik.
“Hak, adalet, eşitlik” kavramlarını baş tacı ederdik.

Ölümü düşünseydik.
“Kaza yapan yaralı birini soymaya kalkmazdık.”
“Ölen birinin ceplerini boşaltmaz, parmağından yüzüğünü çalmazdık”

Örnekleri çoğaltabiliriz.
Ah bir düşünseydik…

İşte böyle;
“Düşünmediğimiz tek şeydir, ”ölüm.”

Şairin dediği gibi; “Sessiz bir yığın” gibi görünen kabirler, birbirleriyle dirsek teması yaparak, ulu ağaçların altında “mezarlık” adı verilen “kentleri” oluşturmuşlar.
Hiç kimsenin, birbirine tek kelime söylemeden ikamet ettiği tek yer burası.
Kimsenin birbirinden, alıp vereceği bir şey de yok.
Kuş seslerinden, ağaçların dallarındaki yaprak hışırtısından ve de rüzgârın sesinden başka hiçbir şey yok, yok buralarda.
“Sabırla yatmanın” en güzel örneği, sadece bu kentlerde.
Sadece mezar taşlarının dili var. Gözle görmek ve sessizce okumak için.
Hiç kimsenin “insan olma” dışında bir unvanı da yok.
Herkes çıplak.
Hüzün yüklü ziyaretçilerin, hüzünle gezindikleri yerler buraları.
“Ahmet Bey-Osman Bey-Ayşe Hanım-Fatma Hanım” yok burada.
Cenap Şahabettin, ”Hatasız olanlar, doğmamış olanlar ve ölülerdir.” diye söylemiş.
Hata yapan da yok. Hiç istifini bozmadan, kıpırdamadan ve sabırla yatan insanların ikamet ettiği yerlerdir mezarlıklar.
Yalan dünyadan, kalıcı dünyaya göç eden fanilere ait bedenlerin ikamet ettiği birer, ”Ölüler Kentidir, ” mezarlıklar.
“Ölülerin kentlerinden” korkmayın. Siz asıl “Canlıların Kentlerinden” korkun.
Bir mezarlığa girdiğinizde; ister istemez, mezar taşlarını okursunuz. Ölenin adı soyadı, doğumu, ölüm tarihi yazar. Bazı mezar taşlarında ibret verici şiirler ve de sözler vardır. Her faninin mezar taşında yazan ilk iki kelime, ”Hüvel Baki.” Yani “Kalıcı olan Allah’tır.” Çoğu mezar taşı ”Ruhuna Fatiha” ile biter. Bazı mezarlar çok basit yapılmıştır. Kimisi ölenin varlıklı biri olduğunu gösterecek kadar ”şatafatlı” bir görünümdedir. Kaliteli mermerden yapılmıştır. Mezarların üstünde, yediveren güller, orkideler ve de çeşitli çiçekler…
Garibanların mezarları iki taş arası. Üstlerinde yaban otları. Bir yaban çiçeği…
“Mezarlığın üstünde bir ayırım var gibi gözükse de, toprağın altı bir…”

Bizim mezarlıklara karşı “derin bir saygımız” vardır. Mezarlığa girince selam veririz. Mezarlıkların yanından geçerken sessiz oluruz. Gülmeyiz. Bağırmayız. Araçla mezarlıkların yanından geçerken teybi ve radyoyu kapatırız. Müzik dinlemeyiz. “Ramazan ve Kurban Bayramları”, “arife günleri” mezarlıkları ziyaret ederiz. Mezarlıkların yanından geçerken mutlaka dualar okuruz. Mezarlıkları temiz ve bakımlı tutarız.

Bazı yörelerimizde, bayram namazından sonra mezarlığa gidilir. Dualar okunuz. Bayramlaşma yapılır.
Mezarlıklar bize kısacası; “geçmişimize ve atalarımızı” hatırlatır.

Türkler için mezarlıklar önemlidir. “Selçuklular” mezarlıklara ve mezar taşlarına çok önem vermişlerdir. Bitlis İlimizin, Ahlat İlçesi’ndeki “Selçuklu” mezarlığı, bu duruma çok iyi bir örnektir.

Bir mezarlığa girdiğinizde bazı mezarların başında, toprak su bardakları görürsünüz. Mezarların başında, yağmur sularının birikmesi için mermer suluklar vardır. Mezarlara bez bağlama, ölen bir genç kız ise yazma bağlama vb. geleneklerimiz vardır. Bu yapılanlar bir “Türk” geleneğidir.

Osmanlı Devleti’nde de mezar taşlarının her biri bir sanat eseridir.15.yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti’nde, mezar taşları çok çeşitlenmiş ve bir sanat eserine dönüşmüştür. Ölen kişinin erkek veya kadın olduğu, mesleği, ölüm mezar taşlarından anlaşılabilir. Ölüm şekli ve yaşı bilinebilir. Bazı paşalar, ölen atlarına bile şatafatlı mezarlar yaptırmışlardır. Horasan Beylerinden Karaca Ahmet Bey, atına altı köşeli sütundan bir türbe mezar yaptırmıştır. Şimdi bu gün bile, bazı aileler geç yürüyen çocuklarını, bu türbenin etrafında dolaştırıp derman beklemektedirler(!)

Mezar taşlarında ibret verici ifadeler yer alırken, ”karı dırdırından ölmüştür” diye yazdıranlar bile vardır.

Mezarlıklarda yatanlara dua okumayı anladım da, fanilerin mezarlarını ”türbe, yatır” diyerek derman arama yerlerine çevirmelerini anlamadım insanların. Çaput bağla, mum yak!?

Demek ki, Karaca Ahmet Paşa’nın atının mezarı etrafında çocuğu dolandırırsan yürüyecek, at gibi koşacak. Çocuğunu doktora götürüp çare arasana. Nerdeeeee. Cehaletin mektebi yok!

“Denize düşen yılana sarılır.” Dedikleri bu olsa gerek.
Denize düştüğümüzde, yılana sarılmak yerine yüzme öğrenmek daha iyi olmaz mı?
Yan gelip yatarak dua ile bir şeylerin olacağını beklemek, gaflettir.
Önce çalışacaksın, başarıya hazır olacaksın.
O zaman yardım dile Allah’tan.
Mezarlıklar bize ders verir.
İbretlik ölümlerle ve ibretlik yaşanmışlıklarla bize örnek olabilir.
Boşuna beklemeyin, mezarlıklarda yatanlar bize yardım edemez.
Birtek, bize ölümü hatırlatıp ”doğru davranmamızı” sağlayabilirler.
Mezarlıklara yaklaşınca ibiğimiz düşer. Sessiz ve korku içinde oluruz.
Çoğunluklada mezarlığı geçinde, ”ölümü” hemen unuturuz.
Geçici dünyanın şatafatı içinde, yine bildiğimizi yapmaya devam ederiz.

Biz insanız.

Ölümü, çok çabuk unuturuz.

Acaba, ölüm bizi unutur mu?

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..