Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Düşünsel türler / deneme

Düşünsel türler / deneme
 

TRABZON, MAYIS1993


HARİTASIZ YÜZLER


Kâğıt dendi mi yazı düşer aklınıza ya da kitap. Kitaplaşmış yazı; dilin işlenmişi, süzgeçlerden geçirilmişidir, damıtık sözüdür. Düşüncenizi gıdıklar, algılama ve imgelemenizi dalgalandırır; durgun gölün devinimsizliğinden kurtarır. Beyniniz miskin değil, üretkendir artık. Neleri yoklamaz, hangi gizleri delik deşik etmez ki öylesi bir beyin!... Gözünüze erim, kaslarınıza devinim getirir; ayağınıza yol gösterir, elinizi ise kaşındırır; düşlerinize kanat takar, dilinizi domurtur, çiçeklendirir o kıpır kıpır beyin.Yazacaksınız, gözünüzden, algınızdan içinizin defterine... İşte o kâğıda.İnsan da yazılacak bir ak kâğıt, okunası –bilgelik örgütü- kitap değil mi? Gerçek insan sayısına dahil her yüzün derinliğinde ya anlatamamak sancısı ya da anlamak erinci yatmaz mı? Bunun dışa uç verişini sezinlemez miyiz?

O yüzlerden etkilenim / tepkilenim, dürtükler sizi. Önünüzde bir kâğıt peçete olsa yazacaksınız. İsterse kasap kâğıdı olsun, ona dökeceksiniz duygularınızı, düşüncelerinizi. Sabun köpüğü gibi uçup gitmesin. O da ne?... O apak gördüğünüz kâğıt kaygan mı kaygan, yağlı mı yağlı! Mürekkep tutmuyor, hiçbir şeyin izini geçiremiyorsunuz üstüne. Oysa siz onu görünce ne kadar sevinmiştiniz, nasıl umutlanmıştınız. Kaleminiz aracılığıyla dertleşecektiniz onunla. Düşlerinizi paylaşacak; beyinden beyine bir posta güvercinleri uçuracaktınız. Üretken anlam ister üzünçlü ister sevinçli olsun, kuşaktan kuşağa eklenip gidecek, insanlığın belleğine yazılacak, geleceğe çıkarım gömüsü olacaktı. Yazık! Kaleminiz elinizde, diliniz kekeme, düşleriniz vurguna uğramış. Anladım ya da anlamadım dedikleriniz, pazarını bulamayacak malmış da, yükü sırtınızda kalakalmış. Ne indirebiliyorsunuz, ne atabiliyor, ne de satabiliyorsunuz.

Üstünde bir yazı varsa okuyup algılanabilirim, yazısızsa ona yazarak anlam katkılayabilirim umusuyla yaklaştığınız, yazı tutmaz boş kâğıt. Ama bildiğiniz, endüstri işi kâğıtlardan değil, doğal yaratım. Nüfusta sayıyı çoğaltan insan yüzü. Hiçbir sözü söylemi; kıvancı tasayı iyeliğine almamışından... Uzaktan fotoğrafını görseydiniz, belki de imrenecektiniz ona, aşık bile olabilirdiniz, o, oranlı biçime, o insansı görünüme.

Ne ki varsa, anlamaya, anlatmaya konudur diyebiliriz, kolayından. İnsan anlama ve anlatmanın yaratıcısı, taşıyıcısı. Anlamı ala vere ötekini tanır, çoğalır insanlık. İç varsıllığı genişler, birbiriyle elleşir kaynaşır. İşte o birleşimin gücüyle kendisini kuşatan çemberi kırar; özdeksel, tinsel genlik edinir de esen yaşar. Böylesi insanların yüzü dümdüz değildir: Bir coğrafyası vardır; deresi tepesi, doruğu enginiyle; mevsimlerine göre çiçek açan, yaprak döken; üşüten ısıtan iklimiyle. Bu görünüm ve değişimleri, olumlu olumsuz anlamlarıyla insanın yüzüne yazılır, gözünde parlar söner, elinde ayağında devinim, kıvranım, tutukluk yaratır. Okursunuz: Bir anlam haritasıdır insan, özellikle de yüzü:Apaçık, kısık, saklanmış biçimde, o kişinin iç izini bulursunuz yüzünde. Yüzler anlamın topografyası, anlam alışverişinin pazarı... O topografyayı tanımadan, o pazardan alışveriş etmeden, insan birbirini anlamlandıramaz.

Öyle yüzler görüyorum ki, yumurtadan yuvarlak; sekilenilecek bir düzlüğü yok, ona konuk olamazsınız; anlamaktan ve anlatmaktan öylesine soyutlanmış ki üstünde ne bir sevinç kanat vuruyor, ne de üzünç kıvranıyor.Donuk bir göl yüzü, buzu yalınkat. Üstünde anlam arayışına çıksanız, kırılacak, soğuk derinliğinde yitip gideceksiniz.

İç fırtınalardan kırılmış dalların yaprakları düşmemiş üstüne, düşlem ateşinden bir yanık kalmamış köşesinde bucağında, öfkesinin dumanı ağmamış, şöyle uzak bir kıyıcığına, sevinç çiçeklerinin açtığına tanıklık yok yanında yöresinde.Çiçeğimsi görüntüleri, birer kaba ve ruhsuz yapım. Kırışıksız, izsiz, yarasız beresiz yüzleri. O inişsiz çıkışsız, inadına raspalanmış, sinek kaydısına cilalı yüzleri; düşüncenin ayak basmadığı,keşifsiz topraklara, haritası çıkarılmamış bir coğrafyaya benzetiyorum. Neresinde ne var, neresi gidilesi, ne yanı gelinesi? Yönü yönlemi, yolu yolağı belirtilmemiş. Düzlüğü var mı, bitkel mi, doruğuna çıksanız, başınızdan yorgunluğun tozunu alır mı, yeli? Ne bir anlam alabiliyorum o yüzlerden, ne de bir anlam aktarma olanağı var onlara

Anlamanın, anlatmanın izi düşmemiş yüzler üşütüyor beni. Karşılaştıkça merhaba bayan sayı, merhaba bay sayı diyesim geliyor. İnsanlığa ayıp olur diye susup teğet geçiyorum.


(Osman BOLULU, Atatürk’le Aklın Aydınlığında, s.28-30)

 

AÇIKLAMALAR

Yazar, tasasız, kaygısız, amaçsız bireyleri tabanla tavan arasında tarıyor. Sıradan yurttaştan, yönetenlere değin tümünde yaşanmışları arıyor. Yüzlerinde yaşanmışlığı gösteren kırışık, iz bulamadıklarını, inişsiz çıkışsız yüzleri olanları“Haritasız Yüzler”olarak adlandırıyor

“Aslında, her biri halk çocuğu olan bunlar, birer yüzü haritasız mı?...” diye soruyor yazısını çözümlerken adı geçen kitabın 31-34. sayfalarında. Denemesini değerlendiriyor okurları için:”O kan damarımızda, o coşku yüreğimizde, o ışık beynimizde. Beynimiz mi dumura uğradı, elimiz kolumuz mu kırıldı?... Hadi, yeniden kuvâcı bir imeceye...”

Deneme yazı türünün özelliği gereği yazar, düşüncelerini okurla paylaşırken kanıtlama gereği duymuyor.

Denemeyi oluşturan paragraflarda işlenen yardımcı düşünceleri kısa tümcelerle yazınız.

Denemedeki paragraflar arasındaki geçişlerin nasıl kurulduğunu, “paragraf oluşturma,tamamlama” bölümünü yeniden okuyarak belirleyiniz.

Makale, deneme yazı türlerini karşılaştırarak ortak ve ayrı yanlarını yazınız.

Deneme türünü kuran Montaigne “ben”den yola çıkarak düşüncelerini anlatır.Bu örnek denmede de bu özelliği görebiliyor musunuz? Neden?

Siz de kanıtlama gereği duymadığınız, düşüncelerinizi içeren deneme türünde bir yazı

yazınız.

Denemenizi yazmaya başlamadan yazacaklarınızı planlayınız.

Denemenizi bitirince “düzyazıda başlık” konusunu anımsayarak yazınıza bir başlık

koyunuz.

Yazma çalışmasının size neler kazandırdığını düşündünüz mü?

Yazmanın başarılı olması için neler yapılmalı,önerileriniz nelerdir?

Denemenizi yazarken yararlandığınız kaynaklar oldu mu? Niçin ?

Sabahattin Eyüboğlu’nun Montaigne’den çevirdiği “Denemeler”i okuyunuz.

Deneme yazarı Salâh Birsel’i okuyunuz.

Alman düşünürü Goethe’nin, “Okuma uğraşların en gücüdür, seksen yıldır uğraşıyorum hâlâ öğrendiğim söylenemez.” özdeyişini doğrulayan bir deneme yazınız.

Yazma önemli bir uğraştır.Yazmaya başlamadan “yazım kılavuzunu,sözlüğünü,deyimler kılavuzunu” yanına al. Yazmaya başlamadan bu konuda yazılmış deneme örnekleri oku.

Deneme, “ben”in ülkesidir Yazar iç dünyasını katmıştır yazısına. Yazarın kanıtlama gereği duymadan ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri kapsar.Karar almaktan kaçınan yazar okura kendi sorumluluğunu duyurur

Deneme türünün özellikleri:

. Konu seçiminde sınır tanımaz.

. Bilgiççe bir tutum görülmez.

. Konuşuyormuş havasında bir tutum izler.

. Senli benli bir anlatım içerir.

. Savı, düşünceyi kanıtlamaktan kaçınır

. Başka düşünceleri çağrıştırır.

. Dile özen gösterir.


 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..