Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Dut Ağacı

Dut Ağacı
 

Parka bakan penceremden


Dışarıya bakmak için, penceremin önüne dikildiğimde görüveririm onu... Çocuk parkında, ona ait köşede başka bir şey görmeyi hayal bile edemem nedense!... Ne kadar zamandır orada hiç düşünmedim!... Ama hesaplayabilirim. Yaklaşık yirmi yıl oluyor bu eve taşınalı; o bizden önce vardı bu gün de var...

Parkın köşesine öylesine yerleşmiş ki. Bir de sevmiş ki yerini. Parkla bütünleşivermiş... Yaz ikindilerinde , çocukların cıvıltısına eşlik etmiş; ahenkle... Soğuk kış sabahlarında hep sessizliğe ve yalnızlığına uyanmış... Bir çift sevgili gelip dibine oturduğunda, tanıklık etmiş sevdalarına... Hırçın ve öfkeli sözlerini duymazlıktan gelmiş delikanlının. Kızın gözyaşlarını yapraklarıyla silmeye çalışmış şaşkınlıkla!... Sonbaharlar onu da pek hüzünlendirirmiş anladığım kadarıyla. Yapraklarını döküp çıplak kalmak ilk önceleri hoşuna gitmezmiş. Daha sonraları o da alışmış, Tabiat Ananın sonbaharda soyup, ilkbaharda giydirme oyununa...

Minik serçenin ve saka kuşunun, orman yangınını feryat figan haber verdiği günler ; dut ağacının en çok acı çektiği zamanlarmış... Hatta dayanamayıp ağladığını söyler bizim parkın hassas çocukları...

Ben, kocaman gövdesine baktıkça ; olgun, güçlü, sabırlı ve paylaşmayı seven insana benzetirim onu... Kimi zaman anadır ; üretken, ürettiklerini paylaşan. Öyle ya! Yaz mevsiminde meyvelerinin tadına bakmayan kalmaz mahallede. Her akşam üşenmeden toplanır meyveleri. O ertesi güne yetiştirir mutlaka bir iki tabak daha... Kimi zaman , şefkatle sarmalayan kollara benzer dalları. İnsanın acısını alan, gövdesine güvenle yaslandığında güç veren...

Ve dallarından birini kırık gördüğümde, içim sızlar ; yeniden yaşarım lise yıllarında kırılmış kolumun acısını... Ve bilir misiniz; benim o kırık kolum hala daha sızlar soğuk, karlı kış günlerinde... Oysa onun çıplak dalları her yağmurda ıslanır. Kar yağdığında üşür... Bazen buz tuttuğunu görürüm dallarının inceden inceden...

Ve o hep yapayalnızdır... Bazı günler çocuklarla şenlenir, eğlenir... Akşam karanlığı çöktüğünde, tek başına kalır. Sabahı bekler sabırla. Çocuklar belki hava güzel olursa gelirler yanına...

Ben severim parktaki dut ağacımı... Kıyamam dalının kırılmasına; ne de yapraklarının yolunup atılmasına... Aklıma bile getirmem; bir gün, bir gün, evet bir gün, onun da kesilip, yerinde yeller esivereceğini düşünmek dahi istemem...

Ben ormanları da severim ve kalabalık, kocaman ailelere benzetirim. Her bir ağaç, bir ferdidir ailenin... Onların da yaşlısı genci, sağlıklısı hastası, neşelisi dertlisi vardır... Yaşlıları; olgun, görmüş geçirmiş, dert dinlemiştir... Bedenlerinde yaşadıklarının öyküleri gizlidir... Ah konuşabilseler kim bilir neler neler anlatacak olurlar...

Benim dut ağacım, belki de gurbete giden küçük kızıdır ailesinin, kim bilir?... Dallarına konan kuşlarla sitem yolluyordur belki ailesine ; “Neden aramadınız, sormadınız beni?... Vefasızlık etmesin kardeşim” diye... Veya özleminin kocaman olduğunu iletmek ister memleketine... Bütün yapraklarını bulutlara doğru çevirip bakarken belki de; memleketinden gelen bulutlarda birikmiş, sıla kokulu bir yağmur damlasının, kendi üstüne düşüvermesini hayal ediyordur... Memleketinin, ailesinin kokusunu yüklenmiş de gelmiş bir bulut; evet sıla kokulu bir bulut, alıverir tüm sıkıntısını derdini kasvetini, dindirir sıla hasretini...

Dedim ya! “Ben pek severim bizim parkın köşesindeki dut ağacını... Yağmurlu sonbaharlarda, ayaz kışlarda, sıcak yazlarda ve hüzünlü sonbaharlarda...”

Sağlık ve sevgiyle hoşça kalın...

 
Toplam blog
: 161
: 735
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

1955 yılının, aydınlık Nisan sabahlarından birinde; 22 Nisan sabahı duyulmuş ilk avazlarım… Üsküdar ..