- Kategori
- Gündelik Yaşam
Dut ağacı
Penceremden sokağın karşısındaki dut ağacını görüyorum. Dört mevsim izlerim. Nisan başında kupkuru dallarını yeşil yapraklar bastı. O çıplak ağaç milyonlarca yıllık hafızası ile baharla birlikte yeniden canlandı. Küçücük yapraklar her geçen gün büyüdü. Meyveleri önce minicik pıtırcıklar iken olgunlaştılar.
Bu dut ağacı sabahın erken saatlerinden güneş batana kadar önüne gelene mutlukuk ve hayat veriyor. Üst bölümü kargaların, sığırcıkların ve serçelerin incecik dallarında olgun ve şerbetlenmiş dutlarını yedikleri bir cennet sofrası. Rüzgarla hafif hafif sallanan dallarında illle misafirleri var.
Alt dalları ise sokaktan geçen yaşlı adama, hastanede yakını olan beli bükük teyzeye, kurstan çıkan, okuldan dönen cıvıl cıvıl öğrencilere ballı meyvelerini sunup herbirine bir kaç dakika da olsa doğanın tazeliğini, doğurganlığını, güneşin tadını, yeşilin gümrahını, gölgenin serinini sunuyor.
Her nedense alt dallardaki dutlarını beğenmeyip dibindeki duvar üzerine çıkıp daha üst dallarına uzanmak isteyen, çoğu zaman erişemedikleri dutları silkelemek için dallarını silkelerken kıran yaşını başını almış hoyrat "insan" kardeşlerine bile hoşgörüyü eksik etmiyor. Kırılan, örselenen dallarının acısını tevekkülle karşılayıp o muhteşem hazinesini her yıl, belki onlarca yıldır diğer canlılara sunuyor.