Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '07

 
Kategori
Gelenekler
 

Dutu

Okuryazarlığın pek yaygın olmadığı dönemlerde Aydıncık ve Gülnar insanı, herhangi bir gereksinimini giderebilmek için, kendisi gidemeyecekse, birini çağırır, ona saat, çakmak, para kesesi, yağlık gibi bir eşyasını verir ve ihtiyacını gidereceğine inandığı kişiye yollardı. Bu şahıs da, sorunu çözecek kişinin yanına varınca, gönderenin selamını iletir, ihtiyacını bildirir ve kendisine teslim edilen eşyayı verirdi. Gönderilen ve bir çeşit senet anlamına gelen bu emanete de dutu denilirdi. İhtiyaç hemen giderilir, dutu da iade edilirdi.

Çocukluk yıllarımdan ben de anımsarım dutu kültürünü. Babamın, imza atarken, dilinin ucunda ıslatarak kullandığı bir sabit kalemi vardı. Bu kalemi benimle, harman zamanı, gölük ve düven istemek için, bir tanıdığına yollamıştı. Gölüğün birine düveni yüklediler, diğeri boştu. Eşeğe bindim. Atları çeke çeke eve dönerken, yolda tek eğlencem, sabit kalemle oyalanmaktı. Eve vardığımda ise dilimin mora boyanmamış yanı kalmamıştı.

Dutu herkese gönderilmez, o sadece ihtiyacı karşılayacağından emin olunan kişiye gönderilirdi. Aynı işi görecek başka kişilerin de olması durumunda, dutu gönderilen kişi kendisini daha ayrıcalıklı görür ve bundan mutluluk duyardı. İki taraf arasında da güven söz konusu olduğu için, dutu alma ya da gönderme çok önemli bir olaydı. Dolayısıyla ne pahasına olursa olsun ihtiyaç giderilir ve dutu geri yollanırdı. Dutuyu iade etmemek ayıp ve terbiyesizlik addedilir, onu inkâr etmek de bundan geri kalmazdı. Zaman içerisinde bazı öğeler gibi, dutu da kültürümüzden çıkıp gitti ve anılardaki yerini aldı.

Emekli olup geldiğim ilk yıllarda, bir çarşamba akşamı hiç tanımadığım birisi geldi yanıma. "Falancanın selamı var; çocuğu sağlık ocağında, şu kadar paraya ihtiyacı varmış, " dedi ve bana dutu olarak gönderilen sürücü belgesini gösterdi. Baktım, tanıdığım birisiydi. Hemen çıkarıp istediği parayı verdim. Ehliyetini de iade ederek geçmiş olsun dileğimi iletmesini söyledim. Aradan fazla zaman geçmemişti; dutuyu gönderen kişinin kendisi geldi yanıma. Parayı aldığını söyledi ve teşekkür etti. Çocuğunun Mersin’e sevk edildiğini, acilen gitmeleri gerektiğini ancak akşamın o saatinde para bulamayacağını söyleyerek, verdiğimden biraz daha fazlasını istedi. Sağlık söz konusuydu, hayır diyemezdim. Gereğini yaptım. Cuma günü olmazsa, pazartesi mutlaka bankadan para çekip borcunu ödeyeceğini belirterek ayrıldı yanımdan.

Zaman geçti, parayı getirmedi. Belki tedarik edememiştir, toparlayınca getirir düşüncesiyle beklemeyi tercih ettim. Yılına yaklaşmıştı; bir karşılaşmamızda en kısa zamanda borcunu ödeyeceğini söyledi ve uzaklaştı. Aylar sonra, yeniden karşılaştık. "Çok mahcubum, yarın getireceğim" dedi. Gidiş o gidiş. Son yıllarda seyrek de olsa, onu görüyorum."Merhaba, " deyip geçiyor.

Aradan yıllar geçti, verdiğim paranın miktarını bile unuttum. Ne kadar getirirse getirsin, almam artık. Alırsam da bir yoksula vermek için alırım. Alıp da cebime koymam. Çünkü o para kirlendi benim için.

Şunu açık yüreklilikle söyleyeyim: Bu yola başvurmadan, gelip borç isteseydi ve de ödemeseydi, hiç ama hiç üzülmez, üzerine sünger çekerdim. Üzüldüğüm nokta, kesinlikle borç alınan paranın ödenmemesi değil, bende unutulmaz anılar bırakarak yıllar önce kaybolan bir kültür öğesinin yani dutunun art niyetle kullanılarak duygu dünyamda yıkıma neden olmasıydı.

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..