Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '10

 
Kategori
Kitap
 

Duvar - Jean Paul Sartre

Duvar - Jean Paul Sartre
 

Duvar - Jean Paul Sartre


Varoluşçuluğun babası Jean Paul Sartre'den okuduğum ilk kitap, Duvar.

5 öyküden oluşuyor.

Duvar, Erostrate, Özel Yaşam, Bir Yöneticinin Çocukluğu ve Oda.

En sevdiğim hikaye Duvar oldu. Diğerlerinde biraz sıkıldığımı itiraf etmem gerekiyor.

Kitabın tanıtımından önce, Jean Paul Sartre'den bahsetmek istiyorum.

<> <> <> <>

Sartre, 21 Haziran 1905'te Paris'te doğdu. 1929 yılında Simone de Beauvoir'la tanıştı. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 2. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından hapse atıldı; hapisten çıktıktan sonra Direniş Hareketi'ne katıldı. "Sinekler" adlı tiyatro oyunu, onun Direniş Hareketi'nde olduğunu bilmeyen Almanların izniyle oynandı (1943). Aynı durum, "Varlık ve Hiçlik" adlı oyununda da meydana geldi (1943). Oyunlarının her ikisi de baskı karşıtıdır; "Varlık ve Hiçlik"te Sartre, ilk kez felsefesini ortaya koydu.

1945 yılında öğretmenliği bırakarak "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi kurdu. Kitaplarının çoğunda edebi ve politik sorunları işledi. Savaş sonrası dönemde özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkan Sartre, eleştirilerini saklamasa da SSCB'ye destek veriyor, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkanların başında geliyordu;Les Temps Modernes, sömürgelerdeki savaşlara karşı 1953'ten başlayıp, 1957'de yoğunlaşan bir savaş yürüttü.

1968 yılında, Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, Sovyet sosyalizmini ve kendi klasik aydın tutumunu sorgulamaya girişti. O dönemde Maocularla da bir yakınlaşması oldu. 1973 yılında Liberation'u kurdu.

1974 yılında gözleri büyük oranda görmez oldu, bu nedenle etkinliklerini yavaşlatarak, daha çok Doğu Ülkeleri üzerindeki baskıların sona erdirilmesi, insan haklarının korunması gibi konularda çalışmaya başladı. Pierre Victor'la (Benny Levy'nin takma adı), aydının rolü, bireyin tarihteki yeri, şiddet ve kardeşlik konuları hakkında "Pouvoir et liberté" adında bir yapıt hazırladı.

Siyasal etkinliklerinin, yazar tarafını bazen maskelemiş olmasına karşın, Sartre, son derece düzenli bir zihinsel çalışma yürüterek, gününün altı saatini yazmaya verdi. Edebi nesne Sartre'a göre "Yalnızca hareket halindeyken varolan bir topaçtır. Onu ortaya çıkarmak için, adına okumak denen somut bir eyleme ihtiyaç vardır." Yazmak, okurun özgürlüğüne çağrıda bulunmaktır. Sartre, 15 Nisan 1980'de Paris'te öldü. Sartre'ın önemli kitapları arasında Özgürlüğün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar sayılabilir; bunun yanı sıra, yayınlanmış ya da bitirilemeyerek yayınlanmamış birçok yapıtı vardır.

Sartre'ın adıyla birlikte anılan varoluşçuluk, aslında 17. yüzyıldan beri vardır; Blaise Pascal'le başlar; ama Sokrates'in felsefesinde, hatta İncil'de varoluşçuluğun izlerinin bulunduğu düşünülürse, Pascal'i varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul etmek de doğru olmaz. Soren Kierkegard ise, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Nietzsche, Heidegger ve tabii Sartre varoluşçudurlar. Camus ve Dostoyevski de, diğer çok ünlü varoluşçu yazarlardır.

Sartre, varoluşçuluğun iyimser bir felsefe olduğunu söyler; çünkü tüm insanlar birbirinin aynıdır; bir kahraman ya da bir alçak olmak tamamıyla onların elindedir; insan önceden-tanımlanmamıştır; ne bir kahraman olarak doğar, ne de bir alçak. Ama aynı felsefeye göre, insan varlığının durumuna da güvenmemelidir, çünkü o halde kalacağının hiçbir güvencesi yoktur. Özet olarak, Sartre insanın tek yazgısının, elinden geldiğince "bağımlı" olmak olduğunu söyler. Bu da, kendini bütünün içinde düşünebilmekten geçer.

<> <> <> <>

Kitaptaki öykülerde Sartre insan psikolojisini çok iyi yansıtmış.

Duvar'da Cumhuriyetçiler tarafından mahkum edilen bir adamın, idamını bekleyişi,

Erostrates'de, psikolojisi bozuk bir adamın, insanların üzerine ateş edip sonra teslim olması,

Özel Yaşam'da, iktidarsız kocasını daha erkeksi biri için terk eden bir kadının öyküsü,

Bir Yöneticinin Çocukluğu, ise bir sanayi yöneticisi olmaya hazırlanan Lucien'in cinsel gelişimine koşut olarak düşünsel bunalımları,

Oda'da ise kocasının deliliğini paylaşmaya çalışan Eve'nin yaşadıkları anlatılmış.

Özellikle Duvar adlı öyküde, idamı bekleyen mahkumun psikolojisi o kadar net yansıtılmış ki, okurken zaman zaman o mahkumun duygularını yaşadığımı söylemek isterim.

Duvar'dan....

İçinde yaşadığım durumda elimi kolumu sallayarak evime gidebileceğimi, hayatımın bağışlandığını söyleselerdi, buz gibi ederdi bu beni. İnsan ölümsüz olma hayâlini yitirince birkaç saat ya da birkaç yıl beklemek aynı şey. Bir şeye aldırmıyordum, bir anlamda sakindim. Ama bu korkunç bir sakinlikti; bedenimin yüzünden. Bedenim. Onun gözleriyle görüyordum, onu kulaklarıyla işitiyordum, ama bu artık ben değildim. Tek başına titriyor, tek başına terliyordu. Ben onu tanımıyordum artık. Ne olduğunu anlamak için ona dokunmalıydım, ona bakmalıydım, bir başkasının bedeni mi değil mi diye. Vakit vakit onu hissediyordum yine, burunüstü inişe geçen bir uçaktaymış gibi kaymalar ya da yüreğimin çarptığını hissediyordum. Ama bu bana yeterli gelmiyordu, bedenimden gelen her şeyde kirli karanlık bir hava vardı. Çoğu zaman susuyordu, sessiz sedasız oluyordu ve bir çeşit ağırlıktan, bana aykırı iğrenç bir varlıktan başka bir şey hissetmiyordum. Kocaman bir kemirici böceğe bağlanmışım gibime geliyordu. Bir an pantolonumu yokladım ve ıslak olduğunu hissettim. Terden mi yoksak sidikten mi ıslandığını bilmiyordum. Ama önlem almak için gittim kömür yığınının üstüne işedim..."

İlginç, okumaya değer.

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..