Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '09

 
Kategori
Deneme
 

Duvar arkası yalnızlık...

Duvar arkası yalnızlık...
 

Gümüşlük'teki yeldeğirmenlerinden bir görünüm...


Gecenin kapkaranlık sis bulutları ardına saklanırken, ışıldayan şehrin silueti; düşünceler netleşmeye başlayıp bedenlenerek karşıma geçer, omuzlarındaki yükü paylaşmak istercesine bırakır kendisini odamdaki koltuğa ve başlar sorgulamaya tek tek bilincimi…

Zorunlu gidişler yaşadığımızı sanıyoruz hayatın her noktasında… Üstelik bu gidişin biletini kendi ellerimizle, yaşarken edindiğimiz hazinelerimizle satın alıyoruz… Düşüncelerle, kelimelerle, davranışlarla…

Dudaklarımızın arasında özgürlük bulan her bir kelime canlanmaya başlayarak, anlamına uygun varlıklara bürünüyor; bitmeyen, tükenmeyen bir sabırla sarılıyor bedenlere manalar… Bedenlenerek sahiplerine sadık birer köle olup çıkıveriyorlar… Özgürlüğüne kanat açan her bir kelime bumerang gibi dönerek sahibini vuruyor, deviriyor ya da yüceltiyor…

Kelime sahipleri, etrafa saçtıkları manaların bir süre sonra hareketlere bürünerek bedenlerine yapıştığını fark bile etmiyor… Yollarına eskiden olduğu gibi devam ettiklerini zan ediyor…

Birçok kişiyi anlayamadığımı, yalnız kaldığımı hissediyorum duvarların ardında çoğu zaman…

Özgürlükten, barıştan, dostluk ve birlikte olmaktan bahsedip artık savaşların son bulmasından dem vururken etraflarına, düşünceleriyle davranışları arasındaki uçuruma bir kürek daha sallayıp kazmaya devam ediyorlar ya; bunu gerçekten anlayamıyorum…

Dünya üzerinde açlıktan can veren milyonlarca insan gözlerini yumarken yaşama, ki en doğal haklarıyken hayata tutunmak; güzel düşüncelerle besleyip büyütemiyoruz bilinçlerimizi, kendi ellerimizle katlediyoruz beyinlerimizi; paylaşımdan uzak, yalnız ve dünyadan bihaber olarak…

Dünya üzerinde yaşama hakkı bulunan milyarlarca insan güne açarken gözlerini… Şehirlerine, sokaklarına, evlerine bombalar düşerken; hayatları oracıkta son bulurken, hayal dolu gözleri onlara oracıkta gerçekleri anlatırken, bebeklerin süt kokulu ağızları, kurşunla zehirlenmiş ağıtlarla tararken gözyaşlarıyla ıslanmış caddelerdeki yürekleri, biz gerçekten anlayamıyoruz…

Televizyonların karşısında ayaklar uzanırken koltuğunun ucunda duran pufa, bir elinde çay bir diğerinde sigara… Hiç farkında olamıyoruz ellerimizle ağzımıza yerleştirdiğimiz atom bombasını çakmağımızla ateşleyip, özgürlüğe kanat açacak düşünceleri var edebilecek beyin hücrelerimizi katlettiğimizi, hiç umursamıyoruz… Kendi bedenlerimizi günde defalarca bombalarken acımadan, karşımızda gördüğümüz manzaraları esefle kınıyoruz… İnanmak saflık gibi geliyor ağızdan çıkan kelimelere, artık davranışlara yönlendiriyorum bakışlarımı, gerçekleri keşfedebilmek için…

Buradaki her şey yapay ve kandırmaca geliyor kaçmak istiyorum bulunduğum yerden, ayaklarım çıplak, üstüm başım, bilincim çıplak… Bir neden aramak ve bulmak istemiyorum yaşanan olaylara… Giyinmek istemiyorum kültürünü, değer yargılarını, tabiatını; umursamaz insanların… Sadece sevmek istiyorum karşılaştığım her varlığı, yaşamın mistik ve gerçekçi doğasıyla sadece sevmek ve silmek saf, geniş yürekli insanların al renge boyanmış gözlerini güven bûseleriyle…

Biliyor musunuz?.. Zorunlu gidiş demek değildir bazı seçimler… Gitmek değildir hiçbir zaman, ta yüreğinde bulmak ve yaşamaktır doğruluğu büyük bir cesaretle… Ve her an her hareket ve kelimeyle kendini ele verdiğinin bilinciyle dimdik ayakta durmaktır dosdoğru, can verdiğin her bir şeyle paylaşmaktır hayatı, karşında gördüğünün kendi canın olduğu bilinciyle değerlendirmektir yaşamı, kendi seçimlerinle…

 
Toplam blog
: 17
: 633
Kayıt tarihi
: 29.07.09
 
 

Uludağ Üniversitesi Tohumculuk Bölümü öğrencisiyim... Birşeyleri yoktan varetmeyi sevdiğim için fels..