Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '06

 
Kategori
Kitap
 

Duygu Asena ve anekdotlar

Geçtiğimiz ay sanat, edebiyat ve basın dünyasından pek çok ismi kaybettik. Bazılarını daha iyi tanıyor, eserlerini, yazılarını veya oyunlarını yakından takip ediyorduk, bazılarının ise sadece adını duymuştuk.

Hepimizin bildiği gibi, en çok gürültü koparan cenaze, 2 yıldır beyin tümörü tedavisi gören Duygu Asena'nın kiydi.

Kimileri hayattaki mücadelesinin bir imzası gibi yorumladı cenazeyi, kimileri ise sosyalleşme kokteyli. Gerçek dostları ise, kopan gürültülerin arasında gerektiği gibi vadalaşamamaktan yakındı.

Bir çok kişi ardından yazı yazdı. Genelde anafikirler aynıydı. Büyük savaşçıydı, toplumdaki çatlak sesti, kadınlar için mücadele etmeyi hiç bırakmadı ama erkekleri de bir o kadar severdi vs vs.

Ayşe Arman, fikirlerini en önde savunan, ona hayran kişilerden, meslektaşlarından biri olarak 2 yazı yazdı üst üste. Birincisine lafım yok, ama ikincisinin bende yarattığı hissi sizlerle paylaşmak istedim.

Önce yazıdan alıntı: " Cenazede bir baktım, herkes Duygu Asena anekdotları anlatıyor. Birini çok sevmişseniz ve onu kaybetmişseniz, böyle oluyor, çenenize vuruyor. İyi ki de vuruyor. Anlatıyorsunuz, anlatıyorsunuz,"Ne kadındı" diyorsunuz.

Bugün size Duygu Asena'nın cenazesinde dinlediğim öyküleri, anıları, anekdotları birbiri ardına sıralıyorum. Ve bütün sevenlerine tekrar başsağlığı diliyorum...

Onlar bir ekipti: Selahattin Duman, Faik Akın, Duygu Asena ve Uğur Cebeci. Bu ekip, bütün dünyayı neredeyse birlikte gezdi. İşte aşağıda okuyacağınız esprili anekdotlar Uğur Cebeci'nin aktardıkları...

Anekdot 1/ VİYANA Pasaportuna sahip çıkamayan Türk kadının orgazmına nasıl sahip çıkacak. Ekip, Viyana Havaalanında: Selahattin, Faik, Duygu ve ben. Johannesburg'a uçacağız. Pasaport kuyruğuna yaklaşıyoruz, bizim pasaportlarımız elimizde. Duygu'nun kafası ise çantasının içinde. Panik halinde bir şey arıyor ama ne? Öyle de kocaman ki çantası, mümkün değil onun içinde bir şey bulabilmesi Nitekim bulamıyor. "Beyler, üzgünüm ama pasaportum yok" diyor. Nedense sorumluluk hissederek hep birlikte kuyruktan çıkıveriyoruz, "Sakin ol ve dikkatlice bak" diyoruz. Ih ıh, pasaport yok. Ceplerine bakıyoruz, çantayı döküp içine bakıyoruz. Etrafı kolaçan ediyoruz. Görevlilere sormaya başlıyoruz: "Kayıp bir Türk pasaportu bulan oldu mu?" Sonunda çaresizlikten bir pasaport polisine başvuruyoruz. "Ne yapmamız lazım, nereye gitmemiz lazım" diye sorarken, adamın önündeki çekmede lacivert bir pasaport görüyorum. Üzerinde de bir ayyıldız. "Bu ne?" diyorum. Adam, "Size ne?" diyor. Israr edince çıkartıyor, açıyoruz bakıyoruz, Duygu'nun pasaportu. Meğer bir gün önce kaybetmiş; pasaport bulunmuş, bu adama ulaştırılmış. Adamın haberi bile yok. Kader işte, tamamen tesadüfen, biz de doğru adama sormuşuz. Tabii ki bu fırsatı kaçırmıyorum, bir erkek olarak yapılabilecek en adi espriyi patlatıyorum: "Pasaportuna sahip çıkamayan, Türk kadının orgazmına nasıl sahip çıkacak!" Çok kızdı, bağırdı, çağırdı ama 10 dakika sonra yine kol kolaydık.

Anekdot 2/ NEW YORK Onun kadar mükemmel bir erkek arkadaşım hiç olmadı. Yine aynı ekibiz. New York'tayız. Alışverişe gittik. Fakat mağaza çok büyük, birbirimizi kaybettik. Duygu, bu büyük yabancı şehirde kendisini tamamen bize emanet ettiği için hangi otelde kalıyoruz onu bile bilmiyor. Caddeleri, sokakları tanımıyor, sadece Empire State Binasını göstermişiz, "Böyle de bir bina var" demişiz, "Otel de bu binaya yakın." Mağazada saatlerce dolandık, her bölüme baktık, Duygu yok. E ne yapacaksın? Otele geri döndük. Zair arar filan. Sonra aklımıza geldi, Duygu cep telefonunu çok iyi kullanmayı becerebilen bir kadın da değil. Acaba çevirirken numaranın başına Türkiye'nin kodunu koymayı akıl eder mi? Son derece tedirgin bekliyoruz. Tam üç saat sonra geldi. Kan ter içinde. Allah, kıyamet kopacak, "Beni nasıl orada bırakabildiniz, siz de adam mısınız!" demesini beklerken, Duygu gülerek "Gelemeyeceğimi zannettiniz değil mi?" dedi. Toleransı inanılmaz yüksek bir insandı. Benim hayatım boyunca bu kadar mükemmel, bu kadar komplekssiz bir erkek arkadaşım hiç olmadı.

Anekdot 3/ İSTANBUL Sofradaki manzara tüyler ürperticiydi. Zekeriyaköy'de bir ev almıştı. Güzel bir ev. Heyecanla anlatıyor. Biz de pisliğiz ya, kızı sinir etmek için uğraşıyoruz, "Ama bu ev mezarlığın yanındaymış" filan gibi ergen çocuk esprileri yapıyoruz. Neyse, bir gün bizi Zekeriyaköy'deki bu eve davet etti. Bir de şöyle demesin mi? "Yemin ederim, yemeklerin hepsini ben yaptım. Hadi gelin!" Vayyy! Çok heyecanlandık. Duygu Asena ve ev kadınlığı? Nasıl yemek yapıyor acaba? Faik beni arıyor, ben Selahattin'i; müthiş bir telefon trafiği. Bir taraftan da tedbir almayı ihmal etmiyoruz, ben lahana sarması götürüyorum, onlar da bir şeyler getiriyorlar; hani ne olacağı belli olmaz, aç kalmayalım diye. Eve girdiğimizde yemek masasını gördüm. Aman Allah'ım! Manzara tüyler ürpertici. Davet veriyor ya; yemek olarak kuru fasulye yapmış, yanında fasulye piyazı ve pilaki, onun yanında da nohut bilmem nesi. Şaka gibi. Baklagillerden ne varsa yan yana dizili duruyor. Gerçi yemekler son derece lezzetliydi, büyük bir ihtimalle onlara sevgisini katmıştı ama mönüyü filan asla oturtamamıştı. Ev işlerini hiç bilmez, hiç anlamazdı..."

Yukarıdaki anekdotları okuduğunuzda siz belki de sadece yazılarından veya fikirlerinden tanıdığınız bu insanla ilgili ne düşündünüz ama ben sanırım üst üste 3 defa okudum ve hissettiğim şey üzüntü ve bir anlamda da dehşetti.

Gerçek yukarıda anlatılanların doğruluğuyla ilgili bir şüphem yok, malesef ama keşke hiç yayınlanmasa ve ben de hala kafamda onu hayal ettiğim yerde tutabilseydim.

Doğruyu söylemek gerekirse Duygu Asena'nın, benim hayat mücadelemde, ayaklarımın üzerinde durma çabamda, erkeklerle ilişkilerimde yönlendirici hiçbir etkisi olmamıştır. Mücadelesini takdir etmekle birlikte çok zaman da fazla hırçın gelmiştir tarzı bana. Çünkü ben hem ekonomik özgürlüğü olan hem de kocasına kahvaltı hazırlamayı çok seven bir kadınım.

Ancak ben bu noktadayken okuduğum anekdotlar, cam vazonun mermere düşmesi gibi bir etki yarattı bende. Herşey oldu tuz buz. Çünkü o anekdotlar bana şunu verdi; Duygu Asena, erkeklere karşı kadın olarak ayakta durma mücadelesinin öncüsü iken, hayata dair en ufak yaşam detaylarını bile kontrol etmekten aciz, teknolojiden bi haber, neredeyse bıraksan tek başına yaşamını sürdüremeyecek biri.

Bilemiyorum siz okuduktan sonra ne düşündünüz ama benim düşüncem "keşke hiç okumasaydım" oldu.

 
Toplam blog
: 107
: 2008
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii kipişirilenleri yemek için çok..