Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Duygulanım

Duygulanım
 

Oysa bir bilincin nasıl ve nereden vücuda geldiğini, açığa çıktığını anlamak, algılanan somut boyutun dışında kalır. Haliyle, duygulanım ile duygusallığın karıştırılmaması gerekir......


“Duygulanım” anlatılması zor bir kavram.

Görünen, tutulabilen, koklanabilenden biraz farklı, duygulardan öte bir yaşam hali. Kavramların tam yerine oturamadığı, soyut bir şeyi algılamanın, dillendirmenin karşılığı bir hal duygulanım.

Bu sözcüğün psikolojide adı sıkça geçiyor. Tasavvuf felsefesinde içsel bir yolculukta, öze doğru uzanıp bir başka boyutu algılamaya/değerlendirmeye başladığımız anda net bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Tek adres bu gibi gözüküyor.

Benim duygulanımdan bahsetmemin sebebi de bu noktayla çakışması ile ilgili.

Stringler boyutundaki bir manayı, daha açık söyleyelim, mana suretini hissedebilmeye yarıyor,  anlatmak istediğim konu.

Örneğin, bal yedikten sonra tadını tarif etmeye benzer bir durum var ortada.

Bahsi geçen mana suretinin dillendirilmesi de böyle oluyor. Kabaca da olsa, günlük hayatımızda buna benzer daha değişik örneklerini bulabiliriz: 

Acıkma hissine karşılık meydana gelen bir heyecanlanma veya aksi bir nedenle iştahın kapanmasına vesile olabilecek bir isteksizlik hali gibi…

Kuantum potansiyel düzeyinde de bir mana suretini algılamaya çalışan, önderlik eden bir oluş ‘duygulanım.’

Her ne kadar, yaşadığımız boyutun temel yapı taşı durumunda olan duygusallığın kökeninde mana bileşkeni bulunuyorsa da, onları yaşama, açığa çıkartma ile hiçbir alakası yok bu olgunun.

Spinoza’ya göre duygulanım; “dürtüler, güdüler ve sezgiler topluluğuna verilen bir ad”.

Bu açıklamaya katılamıyorum. Bu, düpedüz duygusallığın tarifi, tanımı.

Zira söz konusu kavram, sonuçta astrolojik realiteye, bedenselliğe tabiat ve şartlanmalara dayalı. Kimse başka şeye kafa yormasın.

Böyle olunca “duygulanım” sözcüğü ile bir bağ kurulması uygun düşmüyor.

Oysa bir bilincin nasıl ve nereden vücuda geldiğini, açığa çıktığını anlamak, algılanan somut boyutun dışında kalır. Haliyle, duygulanım ile duygusallığın karıştırılmaması gerekir.

Dürtüler, güdüler, refleksler, biçimlerin-şekillerin aynası sayılır. Terbiye edilmemiş halidir. Onlar öz varlıktan kopmuş, zihin-beden işbirliğine girmiştir.

Bahsini ettiğim konunun, akılla çözülmesi gerekiyor.

Orijinde mevcut olanın algılanışı. Ancak, kelimelere dökülmesi imkânsız olan bir şey. Esasen, ‘manaların kendi boyutundaki anlamlarının çok farklı oluşu,’ yansıyan tanımlarının bize nispetle aktarımı/isimlenişi, anlatmak istediğim tezi biraz olsun doğruluyor.

Bu nokta itibari ile “duygulanım” denen halin somut olarak anlatılamamasının nedeni biraz da bu.

Hani ‘tarifi imkânsız’ derler ya, işte aynen öyle. Çünkü somut sayılabilir, yani görünür, kolaylıkla algılanabilir olması söz konusu değil.

İnsanoğlu, ancak beden kayıtlarının dışına çıkabildiği anda bu yoğunluğu hissedebilir, yaşayabilir.

Duygulanımı bulmak, doyasıya yaşamak ve tepki vermemek gerekir. Zira, tepki verildiği anda konu duygusallığa dökülür ve işin işinden çıkılmaz hale gelir.

Kelimelerin hiçbir şey ifade etmediği bir halin hakkını vermek, yani salt bir anlam olarak yaşamak herhalde yapılacak en doğru ve yerinde iştir.

 

Ahmed F. Yüksel

 

https://twitter.com/sufafy

https://twitter.com/AhmedHulusi

http://www.ahmedhulusi.org/

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..