Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '09

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Duygular, ruhun mesajları, iç dünyamızın hava raporlarıdır.

Duygular, ruhun mesajları, iç dünyamızın hava raporlarıdır.
 

Fotokritikten alınmıştır.


Şamanizm ruhun bilgeliğinin rehberliğiyle bilgi ve deneyimini arttırarak , bireyin hem doğayla, hem kendi öz doğasıyla uyum kurarak varlığının anlamına , amacına ve doyumuna ulaşma yolculuğudur.Her insan kendisinin şamanıdır.

İçimizdeki şaman bizim ruhumuz.Rehberlik mesajlarını duygular aracılığıyla bedene iletiyor.Bizimle duyguların şifresiyle konuşuyor.Yaşamımızdaki haz anlarının çokluğu yada azlığı , ruhsal gelişimimizin kilometre taşları olarak ruhsal bilince ulaşma yolculuğunda aldığımız yolu gösteriyor bize.

Duygular ruhun mesajlarıdır.Hissettirdikleriyse bu mesajları nasıl yorumladığımızdır.bir duygunun içindeyken ,
duygunun etkisi, bize hissettirdiklerine göre yapıcı veya yıkıcı olabilir.Duygularımızı tanımadığımız için hissettiklerimizi o duygunun tanımı sayıyoruz.Bu yüzden bazı duygulara iyi bazı duygulara kötü diyoruz. Çocukluk çağımızda iki şeyi hızla unutmaya başlıyoruz.Doğal olmak ve merak.Adım adım , duyguları yok saymayı, bastırmayı, bazı duyguları iyi bazı duyguları kötü olarak algılamayı öğreniyoruz.Oysa kendini tanımak, duygularımızı tanımaktan geçiyor.Duygularımızı bastırdığımız, onlara yabancılaştığımız zaman yaşamda da gelişemeyiz, sadece var oluruz.

Duygularımız benin mesajlarıdır, iç dünyamızın hava raporları, hissettiklerimiz ise egonun yorumları.İçeride ne oluyorsa, dışarıda da o olur.Duyguların rehberliğinden yararlanabilmek için, duyguları doğru isimlendirme, dolu dolu hissetme, yorumlama konusunda dürüst olabilme cesaretini göstermeliyiz.Aksi taktirde onları bastırmayı öğreniyoruz.Bir süre bastırılsa kaçılmaya çalışılsa da , asla yok edilemeyeceğini bilmeden.Kendimizden kaçamayız ki.....

Günümüz insanının daha fazla teknolojiye değil içindeki şamanın yardımıyla ruhunu keşfetmeye ve beslemeye ihtyacı var.Ruhumuz teknolojik gelişmelerin çok gerisinde kaldı.Teknoloji hayatımızı biraz daha kolaylaştırıyor ama herkesin esas aradığı şeyi huzuru, doyumu, hazzı , sevgiyi getirmiyor.İçimizdeki şamanla iletişime geçmeden, duygularımızın şifresini öğrenmeden yaşamın bize sunduğu güzellikleri tadamayız.Duyguların zenginliğini keşfettiğimizde hayatımız derinleşir ve anlam kazanır.Günümüz insanının en büyük trajedisi benini kaybetmesidir
Bu gerçekten kaçmak için, umutsuzca içteki derin boşluğu hissetmemeye duyguları değişik yollarla uyuşturmaya bastırmaya çalışır.

Duyguların şifresini bilmediğimizde onları yanlış anlar ve yorumlarız. Buda hayatımızda karmaşa ve acı olarak tezahür eder. Duyguların dilini anlayıp onları yönettiğimizde ani ve tepkisel kararlar vermeyiz. Duygularımızın dilini öğrenmeden , duygularımızın zekasına saygı duymayı bilmeden gelişmek ve olgunlaşamak imkansızdır. Bireysel gelişim yolculuğu, duygularımızı tanıma yolculuğudur. Amacı kişinin kendini gerçekleştirmesidir. Kendini tanıyan insan gelişkin insandır. Çocuğun doğallığına ve merakına , gencin enerjisine ve cesaretine , yetişkinin öz sorumluluğuna ve olgunluğuna sahip insandır. Tüm bu özellikleri bir arada taşır. Yetişkin bedenlerinde çocukluk nevrozlarını hala taşıdığımız için bir türlü aradığımız huzuru ve doyumu bulamıyoruz. Çocukluk döneminin nevrotik ortamı , ödülüyle cezasıyla tanıdık ortamdır.

Büyüdüğümüzde aynı ortamı yaratmaya çalışıyoruz. Dinler işte bu ihtiyacımızı karşılıyor anne baba tarafından sonsuza dek korunma kollanma , sevilme ihtiyacı. Çünkü yalnız olmaktan ödümüz kopuyor. Çocukluk dönemi yalnızlık dönemidir içimizdeki çocuk bunu hiç unutmuyor. Yetişkin olarak özdeğerimizi kazanmak yerine, tanrıya yada içkiye yada hap veya aşırı yemeğe boğuluyoruz.
Sığınabileceğimiz bizi yalnızlık korkumuzdan koruyacak bir liman arıyoruz.
Hem güçlü ve sınırlarının bilincinde bir kişi olup, hemde sağlıklı ve yakın ilişkiler kurabilseydin kendinle ve çevrenle ilgili gerçek bilgilere sezgilerinle sahip olabilseydin nasıl olurdu. İçindeki pusula seni hiç yanıltmadan en derin gerçeğine yöneltseydi, nasıl olurdu. Her zaman kendini yenileyen enerjin ve seçtiğin yolda attığın her adımda, rahat olma duygun olsaydı nasıl olurdu. Tüm bunlara zaten duyguların aracılığıyla sahip olduğunu bilseydin nasıl olurdu. Gerçek iç dünyan olan ruhunun merkesiyle yakın ilişki içinde olmayı öğrendiğinde tüm bunlar senin gerçeğin olacaktır.

Duygularımızı tanısaydık kendimizi tanır, fiziksel ruhsal , duygusal ve zihinsel olarak sağlıklı olurduk. Hissi davranmak, duygusal olmak , duyguları tanımak değildir. Tam aksine duyguları tanımadığımız için gelen sinyalleri alamayan, rotasını kaybetmiş gemi gibi oradan oraya savrulmaktır. Duyguların içindeki enerjiyi nasıl kullanacağımızı bildiğimizde derin farkındalık kazanır ve derin iyileşme yaşarız. Her duygunun kendine özgü sesi şekli amacı ve kullanımı var. Duygular sayesinde sözsüz iletişimle bile söylenenlerin ardındaki anlamı kavrar başka insanların ruh halini anlarız. Duyguların sırrını keşfetmek bizi duyarlı ve sezgisel kılar. Buna empati diyoruz. Bu doğal yeteneğimiz ama 5-6 yaşına geldiğimizde gerçek duygularımızı saklamayı öğreniyoruz. İnsan ilişkilerinin yalana dayandığını öğreniyoruz. Duygularımıza dürüst olmanın sosyal ortamda cezalandırıldığını öğreniyoruz.

Haz ve mutluluk kadar, korku, kızgınlık , öfke, üzüntü ve hüzünde hayatımızda yeri ve işlevi var. Bizi hasta yapan olumsuz olarak nitelendirdiğimiz duygular deği, l bu duygularla ilgili sağlıksız yorumlarımızdır. Biri ölünce üzülme deriz, erkek adam korkmaz, kadın kızarsa şirret deriz. Duyguları herhangi bir şekilde ortadan kaldırmaya çalışmanın duyguların varlığını etkilemeyeceğini anlamalıyız. Duygularını ne kadar bastırmaya çalışırsan çalış geri gelecektir İlaçla alkolle uyuşturmakta , boğuşmakta dua etmekte onların geri gelmesini önlemez. Gelmek zorunda. Tüm duygular önemlidir gereklidir. İçindeki enerjinin olağanüstü armağanları vardır. Onları yönetmeye değilde kontrol altında tutmaya, yada yok saymak çalıştığında patlamalar halinde kendini ifade edecektir.
Fiziksel ruhsal zihinsel hastalıklar olarak kendini gösterir.Duyguların zayıflık adledildiği , düşüncenin baş tacı edildiği , duyguları göstermemenin marifet sayıldığı günümüz dünyasında tıbbın ve teknolojinin böylesine gelişmesine rağmen, neden çok daha fazla hastalığın olduğunu biliyormusunuz. İlaç firmaları antidepresanlarla zenginleşiyor. Sadece olumlu düşünmekte derde deva değil. Sadece iyi duyguları kabul edip, kötü duyguları reddetmek problem yaratıyor. Gerçek olumlu düşünce, tüm duyguları kabul ederek, onların içindeki olumlu mesajı görebilmektir. Buda duygulara yepyeni taze bir gözle bakmayı gerektiriyor.

Hayatımızın ilk 5 yılını henüz beynimizin neo-korteks bölümü gelişmediği için, saf duygu dünyasında geçiriyoruz. 5-6 yaşından itibaren duygusal farkındalığımızı yitiriyoruz. Duygusal gelişimimiz, bedensel büyümemize eşlik edemediği için duygu dünyamızda o yaşlardaki duygu bilincimiz seviyesinde kalıyor. Duygularımızı tanımadığımız için rüyalarımızı çözümleyemiyoruz, saçma sapan olarak nitelediğimiz duygularımıza arzularımıza bir anlam veremiyoruz.İnsanlar arasındaki gerçek iletişim olan duygu bağını sağlıklı bir boyutta kuramıyoruz .Duygularını nasıl yorumlayacağını bilemeyen insanın değişik duygularını psikiyatri isim koyarak etiketliyor. Sosyal fobi, depresyon, dikkat eksikliği sendromu….Ve dayanıyor psikiyatrik ilaçlar zavallı insanın sistemine. Bu ilaçla uyuşturulma sürecine tedavi deniliyor birde. Geçici olarak duyguları uyuştuğu için hissedemeyen insan iyileştim sanıyor. Duygular tedavi edilemez, insan ancak duygusal sağaltımla sağlığına kavuşur. Asla ilaçlarla değil.

 
Toplam blog
: 12
: 1649
Kayıt tarihi
: 17.03.08
 
 

Seramik-heykel mezunu ve İzmir doğumluyum. Uzun yıllar sanat ve sporun farklı dallarıyla uğraştıktan..