Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Duymak için dinlemek yeter…

Duymak için dinlemek yeter…
 

Bahar aylarında akşamları bülbül seslerini dinlemek için gelirim buraya, zamanım olursa balık da tutarım…

Küçük köprünün altından ince bir dere akar, dere göle kavuşur…

Güzel kızılkanat çıkar, eskiden aynalı sazan da yakalanırmış!

Birileri benden önce gelip iyi yerleri kapmış olur mutlaka…

Bazen balık yakalayabilmek için saatlerce yürümek gerekir…

Bugün de öyle bir gün, kovamı şıp şıp oltamı arabanın bagajından alıp, buğday ekili tarlanın kenarındaki patikadan yürümeye başlıyorum…

Arkadaş grupları ile gelenler aralarında şakalaşıyor, gürültülerinden yanlarında durulmuyor…

Benim gibi yalnız başına gelip, kafa dinlemeye çalışanlar da mangalı yelleyenler de, sırtlarını söğüt ağaçlarının gövdesine yaslayıp hülyalı bakışlarla doğayı dinleyenler de var…

Bazılarını tanıyorum, geçerken selam veriyorum…

Nihayet kimsenin olmadığı, derenin derinleştiği bir bölgede yer buluyorum kendime, ekmekten  bir parça koparıp parmaklarımın ucunda küçük bir top yapıyor, oltamın ucuna takıp, akıntısız bir yere fırlatıyorum…

Oltanın kırmızı bir mantarı var!

Bazen bu mantara yusufçukların konduğu olur ve ben her defasında yanıma fotoğraf makinemi almadığım için hayıflanırım…

Arsız dere balıklarının yusufçuğu yakalayabilmek için mantara saldırdığını da gözlemlemiştim zamanında...

Akşamüstleri büyük balıkların gösteri zamanıdır… Deren ortasından havaya fırlayıp karınlarının üzerine düşerler ve kıyıda bekleyen balıkçıları kahır ederler…

Balık çantasının üzerine oturup mantarı izlemek, dünyanın en keyifli işlerinden bir tanesidir…

Balık önce yeme şöyle bir dokunur, mantar hafifçe hareket eder, balıkçı oturduğu yerden kalkar, zaman durur… Balık tekrar vurur, bu vuruş diğerine göre daha güçlüdür, mantar biraz sürüklenir, balıkçı oltayı çekmeye hazırlanır…

Üçüncü vuruş da ya balık artık dağılmaya başlamış ekmeği kapar ya da soluğu kovanın içinde alır…

Neden bilmem ilk balığı yakalamak zordur…

Size saçma gelecek biliyorum ama söğüt ağaçlarının rüzgârla anlaşılmaz bir dilde konuştuğuna da, bazen ağaçların ağladığına da inanırım…

Duymak için dinlemek yeter…

Kıyıdaki sazların üzerine konup, ağırlığı ile sazın yaylanmasına sebep olan isimlerini bilmediğim rengârenk kuşlar görürüm …

Bazen de ağzında küçük bir balıkla kafasını sudan çıkartan kaplumbağalar ile göz göze gelirim…

Yaz aylarında bu hayvanların derenin ortasında yan yatmış ağaçların üzerine çıkıp, güneşlenmesine de imrenirim…

Kimileri efkârlı zamanlarında “ hayatımız mantar be!” der ya…

Balıklara rağmen derenin içinde kendini akıntıya koy vermiş kırmızı mantardan keyifli ne var yahu?

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..