Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '11

 
Kategori
Güncel
 

Düziçi halk edebiyatı boğuluyor

En az 4000 yıllık geçmişinin değişik boyutlardaki izlerini görebildiğimiz Düziçi’nde saza, söze ve yazıya dökülmüş nice değerlerimiz ne yazık ki günden güne uçup gitmektedir. Bu yok oluşun başlıca sorumluları da ne yazık ki devlet adlı örgütlenmenin nice vurdumduymaz uzantıları ile az da olsa onun denetimindeki ticaret erbabı ile içinde benim de bulunduğum okumuş yazmışlardır. Düziçi halk hikâyeleri ile destanlarımız yanında; manilerimiz, bilmecelerimiz, gelin övmelerimiz, ağıtlarımız, koşmalarımız ve halaylarımız giderek belleklerden siliniyor. Halk edebiyatımız ile toplumsal hayatımızın değişik boyutlarını içeren bu durumun bütün yurdumuzda kanayan bir yara olduğunu biliyorum. İçinde bulunulan değişim sürecinde Edirne’den Ağrı’ya Düziçi’nden Sinop’a kadar uzanan alanlarda dişe dokunur çalışmaların yapıldığını söylemek çok zor. Suçlu ayağa kalk denildiğinde ne valilikler ne kaymakamlıklar ne bakanlıklar ne belediyeler ne sivil toplum kuruluşları ne de üniversiteler üstüne alır bu açmazlarını. Halk edebiyatımızın en önemli âşıklarından Karacaoğlan’ın 1600’ler boyunca Düziçi çevresinde de bulunduğu biliniyor. 

O’nun akrabaları olan binlerce yurttaşımız var bugün Düziçi’nde. O’nun sesini bugünlere kadar taşımış olan Kır İsmail, Mehmet Ova, Mehmet Demir ile Karayiğit Koca’nın peşinden gidenlerin sayısı da azalıyor artık. Telif hakları ne onları ne de onların sazları ile sözlerini değerlendirmek yolundaki kişileri korumaktan uzak bulunuyor. Düziçi halk edebiyatının bu değerleri için çok ağır bir suçlama da olsa, onlar kimilerince bile bile günden güne unutturulmaya çalışılıyor. Gereken ilgi gösterilmiyor onlara. Bazı araştırmaların ise gerekli mali destek yokluğundan basılamıyor. Bu amaçla çaldıkları kapıların bir bir kapandığını biliyorum. Geçmiş yıllarda bu alanlarda çok önemli yayınlarda bulunan Kültür Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın da son küreselleşme akımları doğrultusunda kitap basmak işini bıkarmış olması ise ayrıca sorgulanması gereken bir olay olsa gerek. aldı ki çoğu halk edebiyatı gönüllüleri ne dün ne de bugün düşünceleri ya da derlemeleri ile geçinemiyorlar. Her birinin ayrı bir mesleği var. Onlar duvar ustası, emekli öğretmen ya da dar gelirli bir kişi olarak çıkıyor karşımıza. İçlerinde evi barkı olmayan ya da kirada oturanlar ile birkaç dönümlük tarlası ile geçim sağlamaya çalışanlar da var. Bir dağ köyündeki evinde ya da bir çay ocağında karşılaştığım bu değerlerimizin geçim sıkıntısı çekmekte olduğunu anlamak için uzun uzun yazıp dökmeye bilmem gerek var mı? Bütün olumsuzluklara rağmen onlar gönüllerindeki söz söylemek tutkusunu bırakmamışlar. Ancak bütün bunlara rağmen halk edebiyatı ile halk âşıklığına gönül veren Düziçililer yazmaktan, konuşmaktan yılmadan; karınca kararınca atalarının yolunda yürüyorlar. İlçemizdeki bu zenginliği ilk gören Dr. Halil ATILGAN TRT Çukurova Radyosu adına Yapımcı Kemal ÖĞRETMEN ile birlikte gerçekleştirdikleri uzun soluklu radyoyayını çalışmaları sonunda Çukurova Türküleri (1987) adı ile basılır. Çukurova’nın türküleşen düşünce birikimini anlatan ve notalara döken bu çalışma TRT müzik repertuarına olduğu kadar ülkemiz müzik eğitimine de büyük bir katkı sağlamıştır. Düziçi’nde bir kaç yıl öğretmen olarak çalışan Prof. Dr. İsmail GÖRKEM’in Düziçili Âşık Mustafa Köse (2001)ve Çukurovalı Karacaoğlan (2009) adlı çalışmalarından sonra Didim Noteri Düziçili Bekir İŞLEK’in Tekeden Teleme Çalmak (2009), Bir Cerene Av Olmak (2010)adlı eserleri çok geç de olsa, bu konudaki karanlık bulutları dağıttılar. 

Böylece ilk olarak Düziçili âşıkların söyleyiş ve düşünüş gücü kamuoyuna sunulabildi. Oysa sayıları yüz elliye yaklaşan Düziçili halk edebiyatı temsilcisi ilgililer yanında eli kalem tutan herkesin yakın ilgisini bekliyor. Biliyoruz ki nice eski defterler açılmak nice boş sayfalar da yazılmak için çırpınıyor. Bilindiği gibi âşıklık bir duygulanma olduğu kadar, etkilenmelere de bağlı olarak ortaya çıkan bir yorumlama gücüdür. Âşık kelimeleri yoğurur bir bir. O kelimeler de yan yana geldiklerinde daha başka anlamlar çağrıştırırlar bize. Onların anlatım gücü de burada gizlidir. Övgü, sevgi, özlem, kavuşma ve Allah’a yalvarma yanında yergi (hiciv) de onların işidir. Macar halk müziği araştırmacısı Bela BARTOK Avrupa’da bir benzeri olmayan öz müziklerinin köklerini Osmaniye’de bulur. 1936 yılında Toprakkale ile Çardak’tan sonra Karagedik Köyünde basık damlı bir evde Kır İsmail ile tanışır. Ali Bekiroğlu’ndan sonra Kır İsmail’de de aradığı sezgi özelliklerine ulaşır. Kasım ayında yakalandığı soğuk algınlığı yüzünden daha çok çalışamayan Bartok ancak sekiz türkü kaydeder eli curalı, uzun aksakallı Kır İsmail’den. Bana göre eğer zamanı olsa idi bir şınalı at arabasına binerek birlikte yola çıktıkları Ahmet Adnan SAYGUN ile Düziçi’nde özellikle o yıllarda aşıkları bakımından ün salan Gökçayır Köyü’ne de gelmeleri gerekiyordu. İşte bu çerçevede geçtiğimiz günlerde Âşık Kalaycı Ahmet için çalışırken karşılaştığım çok değerli âşıklarımızdan ikişer dörtlüğü ilginize sunmak istiyorum: Aldı Ali TAŞLI(1925): Gölgede yıldız sayılır mı? Çiğ yumurta soyulur mu? Ökkeş Bey yola başlamış Çalışışına doyulur m? Yanık yerde söğüt bitmez Bitse dahi ışgın atmaz On tane belediye reisi gelse Ökkeş Beyin yerin tutmaz. Aldı İbrahim GEZER (1933): Mehmet Salim derler halkın başkanı Kore’de kırıldı Türk’ün askeri Ali Başaran’ın arkadaşları Bunun da sualin verin efendim. Diyor Telli İbrahim bekliyor bunu Temizdir, helâldir Türklerin kanı Söylediniz, çıkmıyor hani Bunun da sualini verin efendim. Aldı Dursun YEŞİLOĞLU (1959): Bir yanda ayrılık, bir yanda yalan Aslında beş para, etmezsin dünya Bir yanda zulüm, bir yanda talan Aslında beş para etmezsin dünya. Bir yanda, gönlüme gelmeyen bahar Bir yanda o felek, o vefasız yar Bir yanda DURSUN’a kuyu kazanlar Aslında beş para, etmezsin dünya. 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..