Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '12

 
Kategori
Kentleşme
 

Düziçi'nin okul zilleri

Düziçi'nin okul zilleri
 

Mustafa Kemal ATATÜRK Parkı açılışı (2012)


Düziçi 1960'lardan bu yana oldukça çalkantılı yıllar geçiriyor. Özellikle 1980'lerde başlayan 'değişim' adlı dev dalga Düziçi için maddi ve manevi yönlerden pek çok alana damgasını vurdu. Düziçili bu değişimin sancılarını gece gündüz çekiyor. Bu amaçla Düziçi'nin ilk gazetesi olan Güzel Düziçi adlı gazetede bir kaç yazı ile bazı vurgulamalarda bulunmuş olsam da gerekli tedbirlerin alınmış olduğunu söyleyemem. Çünkü atalarımızın 'her koyun kendi bacağından asılır' sözü ile 'her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır' sözü gereğince yaşıyor Düziçili.

Kimi Düziçili 'ben yaptım oldu' diyor. Karşılıklı saygı yanında kimi düzenlemelerde kanun, hukuk, yönetmelik uygulamaları ne yazık ki gerektiği gibi yerine getirilmiyor. Bana göre 'çarpık kentleşme' yolunda ilerliyor kimi işler. Yetkililer işin gerçeğini dayatsalar bile yeni kentleşme oluşunu karşısında kimi Düziçili nazlanıyor; oy gücüne sığınıyor eskiden olduğu gibi. Kimi yolların durumu ile kimi kaldırım ihlâlleri bunlardan bir kaçı.

Ayrıca son yıllarda artan araçların korna sesleri ile kimi yollarda sağlı sollu araç yığılmaları ise sinir gerginlikleri yanında kimi kazalara da yol açabilecek bir görüntü veriyor. Bu yüzden olsa gerek son yıllarda kent içindeki trafik kazaları oldukça artttı. Başka bir yazı konusu olarak yazmayı tasarladığım bu olayların içine bir de pek çok resmi tavır damgasını vurduğu için olayların içinden çıkmak oldukça zorlaşıyor. Görebildiğim kadarı ile Düziçi kentleşme sürecinde ne gerekli bilince ulaşabilmiş ne de resmi makamların bu konudaki örgütlenmeleri yeterli değildir.

Bu olaylar; adları, içerikleri ve yoğunlukları değişen suçlardan gençlerin sorunlarına, işsizlikten ticarete, çevre sorunlarından eğitime kadar geniş bir alanı kapsıyor. Bu olaylara ilk olarak 2009'da karşılaştığım 'bazı okulların zil seslerinin yüksekliği' de eklenince Düziçi konusundaki duyarlılıklarım daha bir artmaya başladı.

Kentleşme sürecindeki yolculuğu 2009 sonu ile birlikte yenice ivme kazanmaya başlayan Düziçi ne yazık ki kentlileşme bilinci bakımından ağır adımlarla ilerlemeye çalışıyor. Bu süreçte yaşanılan olumlu gelişmeler yanında olumsuzluklar içeren pek çok davranış Düziçililere hiç mi hiç yakışmıyor. Bu olumsuzlukların başında 'çevre bilinci' doğrultusunda gerekli işlerin hayata geçirilmesi yanında gerekli kimi davranışların yerine getirilmemesi gelmektedir. Bu konu bir eğitim sorunu olduğu kadar yöneticiler ile sivil toplum kuruluşlarının da sorumluluğundadır.

Bunların başında çoğalan araçlara rağmen gerekli denetimlerin yetersizliği ilk göze çarpan gerçeklerden biri. Hızılı bir yapılaşma sürecine giren Düziçi'nde ne yazık ki kimi yapım hataları dün olduğu gibi bugün de göze çarpıyor. Ayrıca olası bir depreme karşı alınması gereken tedbirlerin gerektiği gibi alınmadığını sanıyorum. Unutmayalım ki yaklaşık 2000 (iki bin) yıl önce kurulmuş olan İrenopolis adlı ilk Düziçi kenti büyük bir deprem sonucu yerle bir olmuştur yaklaşık 1500 (bin beş yüz) yıl önce. Bütün Çukurova gibi Düziçi'nin de Birinci Derece Deprem Bölgesi içerisinde bulunması bakımından bu tür sorunların ne kadar önemli olduğunu yazmaya ayrıca gerek var mı bilmiyorum.

İşte bu kapsamda değinmek istediğim ilk konulardan biri evimiz ile kapı komşu olduğumuz iki okulun zil seslerinin olması gerekenden yüksek bir seviyede çalınmakta oluşudur. 2009'da uğradığım her iki okulun yetkilisi de sorunun kaynağının 'komşu okul' olduğunu söylemişlerdi. O günlerde okullardan biri zil sesini oldukça kısmış, diğeri ise ne yazık ki 'oralı bile' olmamıştır. Oysa bana göre de kimi komşularımıza göre de söz konusu okulun zili her gün 06:50'den sonra 'evimizin içinde' olarak çalıp durmaktadır. Bu bakımdan Mart ayından sonra yaklaşık seksen gün kaldığım Düziçi'nde ne sabah uykusu ne de öğle sonları şekerlemesi için fırsat bulabildim. Benzer durumun Haruniye'deki eski bir okulun zili için de geçerli olduğunu öğrendikten üç beş gün sonra söz konusu ilköğretim okulunun yanı başında ben de duydum o yüksek zil sesini.

Bu konuda geçtiğimiz on beş gün içinde giriştiğim araştırmalarıma göre pek de kalabalık olmayan söz konusu okul geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da 'yüksek zilli okul' olma yolundaki birinciliğini bırakacak gibi görülmüyor. Kaldı ki bu okulun öğrencilerini değil Düziçi için bütün Türkiye için bile örnek gösterilecek ağır başlılık içinde görüyorum yıllardan beri. Bir yetkiliden duyduğuma göre geçen yıl öğretim yılı başında Düziçi Milli Eğitim Müdürlüğü engin bir çevre duyarlılığı ile 'zil sesi' konusunda okullara bir duyuru yollayarak yetkililerin dikkatini çekmiş.

Anlaşılan o ki uygulamadaki bazı vurdum duymaz yöneticiler kimi yaşlılar, hastalar ile benim gibi 'gürültü kirliliği sorunu' ile kapışmak gerektiğine inanan Düziçilileri hiç de iplememektedir. Oysa eğitim kurumları eğitim öğretim yanında çevre temizliği, çöp, konuşma adabı, güzel ahlâk, gürültü, temiz giyinmek, her davranışında başkalarını düşünmek, ölçüyü kaçırmamak ve bizlik gibi nice amaçları da hayata geçirmek zorundadır. Bu kapsamda bazı okulların eğitimde öğrencileri toparlamak için önemli bir yeri olan 'zil' konusunda da en uygun ses seviyesinin tutturulmasında yarar vardır bence.

Dün olduğu gibi bu gün de bazı yönleri ile 'büyük bir köy' olmaktan kurtulamayan Düziçi'nin erken öten horozları ile kentleşmek konusundaki açmazlarını yakında sizlere yazacağım.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..