- Kategori
- Güncel
E-5'te kurt saldırısı
Dün akşam, saat 20.00 sıralarında, E 5 Karayolu'nun Kozyatağı civarında, Topkapı istikametine doğru giderken bir olaya şahit oldum.
Bunu yazmak istemezdim. Çünkü yazdıklarımın, bir siyasi grubu hedef almış gibi anlaşılacağından endişe duyuyorum. Ama içimden bir ses, bu haksız ve yanlış eylemi eleştirmem gerektiğini söylüyor.
Akşam trafiğinin akıcılığı, belli noktalar dışında fena sayılmazdı. Normal süratle ilerlerken birden trafiğin yavaşladığını, Bostancı ile Kozyatağı köprüleri arasında, yolun tamamının Türk Bayraklı araçlar tarafından kapatıldığını gördüm.
Asker uğurlamaya gittiğini zannettiğim bir grup genç, tek sıra konvoy yapmak yerine, yolun tüm şeritlerini işgal etmeyi uygun görmüşlerdi. En solda ise, kapalı kasa bir kamyon vardı. Sayılarının on, on beş kadar olduğunu tahmin ettiğim araçların tümü, dörtlü sinyallerini yakmışlardı.
Bazı otomobillerin camlarından dışarıya sarkan gençler, "Ya Allah, Bismillah, Allahuekber" diye bağırıyorlardı. Bunun dışında söylenen hiç bir sloganı, hatta takip ettiğim aracın plakasını bile hatırlayamıyorum. Çünkü tüm dikkatimi önümde seyreden kamyonu geçmeye vermiştim. Bu yüzden diğer teferuatı kaçırdım.
Grup halindeki araçlar hem yavaş ilerledikleri, hem de yolun tamamını kapattıkları için, ön tarafta uzun bir boşluk, arkada ise yoğunlaşmış bir trafik oluşmuştu. Sol şeride geçerek, önümdeki konvoya dahil kamyondan, selektör yaparak yol istedim. Umursamadı.
Üçüncü kez uyardığımda ise sürücü, camdan elini çıkararak kurt işaretiyle beni selamladı. Bildiğim kadarıyla bunun, trafik kaideleriyle bir ilgisi yoktu. Benim yol isteğimin cevabı da değildi. Yani bu, " burada azami sürat 45 km'dir veya Kurt(uluş) Sapağı'nda yolu açıyorum, sabret " demek olmuyordu.
Eğer kendimi çok zorlasaydım bu işaretten ancak, "Arkadaş! Ağır gitmenin tüketimi artıracağından korkuyorsan, akaryakıtını Petrol Ofisi'nden al. Onun ürünü daha dayanıklıdır." anlamını çıkarabilirdim.
Bir süre bu şekilde yol aldık. Tekrar selektör yapıp sola iyice yanaştığımda, o da aynı yöne kayarak beni engelledi. Bunun bir haksızlık olduğunu düşündüğümden iyice kızmıştım. Beni unuttuğu (veya ben öyle sandım) bir anda, farkında olmadan sağa kayması ile, emniyet çizgisinin iki yanındaki boşluğu değerlendirip, ani bir hamleyle önüne geçtim.
Bir süre, beni ısrarla takip edişine ve yaptığı sayısız selektöre bakarak, "yediğim zılgıtın haddi hesabı yoktu" diye düşünmem, yanlış olmayacaktır. Uygun bir yol ve trafik olsaydı, önüme geçip, beni durdurabilseydi, başıma nelerin gelebileceğıni tahmin ediyorum. Trafik sayesinde paçayı kurtardık ama anlatmak istediğim bu değildir.
Burada anlatmak istediğim, aidiyet belirtilerek, alenen sergilenen güç gösterisidir. Bir devlet yolunun, askere gidecek bir veya bir kaç kişi sebebiyle işgal edilip, trafiğin engellenmesidir. Kafasına göre takılan insanların, grupların kol gezdiği, herkesin kendi otoritesini kurduğu bir ülkede; hukuktan, hak ve adaletten söz edilemeyeceğidir. Bu gidiş devam ettiği taktirde insanımızın, devlet gücünün zafiyetiyle ilgili süregelen inancının değişmeyeceğidir.
Her ne kadar tek istismar; din istismarı olarak bilinse de istismarın, binbir çeşit yolu vardır. Biz, asker uğurlamalarını, klüp takımlarıyla, mili takımların galibiyetlerini, düğünleri, bayramları, üye olduğumuz örgütleri, katıldığımız siyasi partileri, işgal ettiğimiz makam ve mevkileri alabildiğine istismar ederiz.
Polis olunca, bize yol vermeyen adamı paylarız. Devletlu isek, yanlış yaptığımızda bizi uyaranlara, "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" deriz. Bir futbol oyununda galip geldiğimizde; sevincimizden silah çeker, bir iki kişinin canına kıyarız. Maça, döner bıçağıyla gideriz. Siyasi mensubiyetimizi, kitleleri tehdit veya keyfi tasarruflarımız için kullanırız.
Kısacası tek başımıza ve normal zamanlarda yapamayacağımız gösterişe, çıkara, tehdit ve sindirmeye yönelik arzularımızı; mensubu olduğumuz şeylerin desteğini arkamıza alarak tatmin ederiz. Terörü protesto ederken, kendimiz terör estiririz. Vitrinlerin camlarını kırar, arabaları ateşe verir, sokakları cehenneme çeviririz.
Aslında bütün bunlar, bazı şeylerden güç alarak, kendi egomuzu tatmin veya çıkarımızı koruma amacına yönelik, bencil ve hastalıklı davranışlardır. Bunları biz yaparken hak, hukuk, insanlık ve adalet hiç aklımıza gelmez. Başkaları yapar da zararı bize dokunursa, o zaman aniden, en keskin hak savunucuları haline geliveririz.
Allah bize önce, içimizdeki psikopatları tanıyıp, diğer insanlardan ayırabilecek basiret, sonra da adaleti ayakta tutacak irade nasip etsin.