Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün arap mantığı...

Arapların bir garip mantıkları vardır: Ülkelerine turist olarak gidersiniz. Başınıza bir şey gelir örneğin; trafik kazası yaparsınız. Ne derler bilir misin e-günlüğüm? "Sen buraya gelmeseydin, burada olmasaydın bu kaza olmazdı..."

Güzel mantık. Arabayı, yolu, fiziksel şartları, insan hatalarını ve faktörlerini suçlamak zor olacağından bu yöntem güzel... Şimdi aynı mantığı sel felaketi için işletelim. O insanlar orada olmasalardı ölmezlerdi. Dere yataklarına ev yapmasalardı evlerini su basmazdı. Araçlar o yoldan geçmeselerdi sele kapılmazlardı... Çoğaltmak olası.

Yollar sünger olsaydı bu sel felaketi olmazdı, otomotiv firmaları neden böyle felaketleri düşünerek otomobil üretmezler ki. Hem kara da hem su da yüzen araç yapmadıkları için onlar da suçlu... Evleri yapanlarda suçlu. Evlerin altında temel yerine hovercraft botları olmalıydı, böylece hiç bir ev'i su basmaz hepsi suyun üstünde yüzerdi....

Bu ülke'nin Cumhurbaşkan'ı, Başbakan'ı, Bakanları, Milletvekilleri, Valileri, Kaymakamları, Belediye başkanları yok mu?

Bu kurumlara bağlı, Adalet sistemi, Emniyet, Zabıta gibi denetleyici kurumları yok mu? Ne iş yaparlar? Dere yatağına yapılan evlere ruhsat, elektrik, su, doğalgaz verip, kaçak çalışan servislere ruhsat verip, sel felaketi olunca suçlamak mı görevleri? Yedi kişi öldüğü için şirketin yöneticisi tutuklanıyor, ama bütün olumsuz gelişmelere izin veren, göz yumarak kırk kişinin ölümüne sebep olan o belde'nin, şehrin, ülkenin yöneticisi tutuklanmıyor... O yol'u yapanlar, o projeleri hayata geçirip rant peşinde koşanlar, o köprüleri düşünmeden inşa edenler nerede? (kahve de tavla oynuyorlar)

Merhaba e-günlüğüm; Suçluluk psikolojisi böyledir biliyoruz ama pişkinliğin bu boyutu, akıl sağlığının endişe verici olduğuna işaret ediyor... Dünya'nın hiç bir yerinde vatandaşını bu kadar horlayan, bu kadar küçümseyen, bu kadar suçlayan bir yönetime rastlamak olası değil. "Koruma"'nın yerini "suçlama ve hor görme" aldı. Suçluları, sürekli suçlayıcı pozisyonda olan bir ülke'de daha çok felaketler olur. Deprem felaketinde de aynı sistem çarkları dönmüştü. Deniz kumundan yapılan binalara ruhsat verenler, denetlemeyenler, varlıklarına varlık katanlar elini kolunu sallayarak dolaşırken iki üç tane karaktersiz zibidiyi "işte ölenlerin suçlusu" diye yakalayıp kendilerini kurtardılar. Aynı senaryonun, aynı konu'nun, aynı film'in bu kadar uzun süre vizyonda kalması da seyirci'nin kalitesinin bir göstergesi değil midir? Yoksa filmin seyircisi sadece koyunlar mıdır? Öyle ya Filmin adı: "günah keçisi"

Demokrasiler sürekli vatandaş'ı, tuttuğunu, yakaladığını, suçlamakla mı işler. İşleyişde ki aksaklık, başıboşluk, düzensizlik, iş yapamamazlık böyle mi kapatılır? Gerçek suçlular "suçlayıcı" kimliğinde midir?

Dün akşam üzeri mesai biter bitmez kendi Cumhuriyetime gittim. İşlerimi bitirip, sosyalizmin, ne sosyalizm'i komünizm'in tam olarak uygulandığı bahçeye çıkıp Boss'un yemeğini verip saldım. Para ilişkimiz, rant, menfaat ilişkimiz yok. Herkes eşit ve mutlu bir şekilde akşamları iki, üç saat de olsa yaşamın tadını çıkarıyor...

Yağmur yağmadı. Ortalık sessizdi. Sanırım bahçedeki ağaçlar da bu sel felaketinin yasını tutuyorlar.

Sabah Linda ile sürünerek iş yerine geldik. Bir keyifsizlik var dı Linda'da. Sonra iş yerine gelince anladım ki hastalanmış. Demek onlar da bizim hanımlar gibi halsizleşiyorlar. Ben de başını okşayıp biraz ilgi gösterdim ve yerine gönderdim. Sabah servislerime çıktığımda hemen her yer de aynı muhabbet devam ediyordu. "İlkel ülke" "bunlar yağmur görmemiş, bu yağmur ne ki kırk kişi ölsün" gibi sitemli sohbetler var dı. Olanlar aynı. On beş sene önce de olmuş, otuz beş sene önce de olmuş... "Deprem değil binalar öldürür" mantığı gibi. "Yağmur değil, yerleşim öldürür"

Kurumsal abonelerimi kontrol ederken Champion spor salonu'na biraz geç uğramışım. Kaya hoca bir azarladı bir azarladı ki sorma gitsin. "neredesin ihtiyar işler açıldı sen yoksun" diye bağırdı. Sesimi çıkaramadım tabi. İnsan karşısında bir kas kütlesi dururken pek konuşamıyor. Ceza olarak aldı içeri yüz elli şınav, yüz elli mekik yaptırdı, perişan oldum. Sonra siparişlerini alıp hemen teslim ettim ve bir daha geç kalmama sözü verip ayrıldım.

Öğlen yemeğimi yedikten sonra yine piyasa yaptım. Bizim yaka da iş yerleri yağmur geliyor diye erken kapanıyor muş. Hah bir bu eksikti. Önümüzde ki sene de sıcaklar yüzünden kapatırız tam olur. Memlekette hayat durdu neredeyse. Halen adamlar çıkmış ciklet alın, oyuncak alın diye dalga geçiyorlar. Ben onlara ekonomi canlansın diye bir şey aldım ama yazamam... Kendilerini görünce vericem...

Öğleden sonra siparişlerim geldi ve kamyon boşalttık. Abonelerimle kapılarda sohbet ediyoruz. Akşam üzeri için kırmızı alarm verilmiş, Kadıköy'de iş yerleri erken paydos ediyor muş. Kötü yağmur yağacakmış... Akşam benim de dikkatli olmam lazım. Evi su basarsa, mal sahibini "neden bu daireyi satın aldın ve neden bize kiraladın" diye mahkemeye vereceğim...

Bu yakaya sıkı bir yağmur yağarsa ben nereleri su basacağını biliyorum. Eminim Belediyeler de biliyordur. Ama gündüzden kanalları açma, temizleme, o bölgelerde ki insanları uyarma gibi hiç bir çalışma görmedim... Hayırlısı olsun. Zaten sebep hazır. "O insanlar oraya yerleşmese evlerini su basmazdı" der geçeriz...

Değerli e-günlüğüm; Bir kaç gündür ortada hiç o ceviz kıran kargalar yok farkında mısın? Ne martı, ne güvercin, ne kumru, hiç biri yok. Hepsi çekilmişler. Ara ara sesleri duyuluyor ama o da normal sesleri değil. Bir şeyleri haber veren sesler. Bilim insanı keşfetti mi bilmem ama konuşmaları ve çıkardıkları garip seslerin açılımı şöyle:

Acemi olan genç bir karga ailesine sesleniyor: "ben biraz dolaşıp, karnımı doyurup geliyorum." Aile reisi oradan, o her zamankinden farklı, garip sesi ile cevaplıyor: "otur lan oturduğun yerde bir süre sonra yağmur boşalacak, kazaya gelme, biz yemek stoğu yaptık, çok acıkırsan yanımıza gel" diyor.

Evet e-günlüğüm; kargalar arası dialog'u da aktardıktan sonra yemeğimi yediğimi bildirir saygılarımı sunarım.

Aman dikkatli ol, sele falan kapılma, gidince ara beni, seni merak etmeyeyim... Yarın yine havadislerle birlikte yazışırız... Niye mi geciktim? Ha sahi yemeğimi yedikten sonra bir kaç sipariş geldi onları götürdüm. İnsanları korkutmak işe yarıyor, insanlar sel olacak mahsur kalacağız diye, (kapitalist taktik) bu gün epey sipariş verdiler ve işler iyi. (olmaz olsun böyle iyilik)

Biliyor musun: Günde 30 liralık harcama yapan bir vatandaşın devlete elli sene de ödediği vergiler 500 bin tl imiş... (çocukluğu, eğitimi, evlilik, askerlik, çoluk, çocuk sahibi olduğu hesaba katılmamıştır.)

Çirkin söz: ''Erkekler hayatlarının bir devresinde evlerinin tam hakimidirler. O'da doğduklarından üç yaşına kadar olan zamandır..." Gaston Paces

Güzel söz: "Başarının sırrı, uğraşılan konuya hakim olmaktır..." Benjamin Disraeli

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..