Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün de modası geçer...

Küçükken mahalle aralarında, sokak aralarında kovboyculuk oynardık. "Dekman, dekman" "vuruldun oğlum sen, öldün yere yat" "heyy kurşunum bitti" "biri bana yardım etsin düşmanı kıstırdım" "sen yaralandın ayağından vurdum" gibi sesler yükselir ve sonunda oyun biterdi. Ertesi gün hepimiz yine buluşup bu sefer ırmak kenarında balık tutmaya gider veya misket oynardık. O zaman da her şeyin modası vardı. Bazı oyunlarımız da güncelliğini yitirir, yerini başka bir oyuna bırakırdı. Yeni moda oyunlar oluşurdu zaman zaman. Bir kısmı tutulur, bir kısmı tutulmaz, silinip giderdi. Ama bizim oyunlarımız hep devam ederdi. Hiç oyun bulamasak bile kendi aramızda bir şeyler bulur oyun haline getirip oynardık. Halen de oynuyoruz...

Merhaba e-günlüğüm; İlkbahar, yaz, sonbahar, kış modaları podyumlarda tanıtılırken giyecekler, ayakkabılar, etekler üç ila altı ayda bir "moda" adı altında değişiyor... Arabalar senede bir, cep telefonları altı ayda bir değişiyor. İki sene önce en iyi televizyon lcd televizyon iken ardından "hd" çıktı, yetmedi "full hd" çıktı. şimdi en iyisi "led" tv'ler... Radyoların da lambalı dan digital oluşuna kadar geçen süreçte bir çok yenilik yapıl dı. Bir aralar apandist ameliyatı moda idi, herkes apandist ameliyatı oluyordu. Sezeryan modası devam ediyor, ameliyatlardan tendon ve fıtık ameliyatı moda. Eskiden "ince hastalık" modası vardı, sonra envayi çeşit kanser çıktı piyasaya. Şu anda "domuz gribi" modası gündemi meşgul ediyor ve herkes domuz gribi olmak için kuyrukta bekliyor.... Bir zamanlar ayrılan aileler toplum tarafından hiç tasvip edilmezken, günümüzde en kısa zamanda, en iyi nafakayı alarak "boşanma" modası hakim... Bütün bunlar yaklaşık otuz sene de oldu. Bizim zamanımızda en popüler aşı tetanoz ve çiçek aşısı idi. Hatta hepimizim kolunda ömür boyu taşıyacağı izi vardır. Bu gün "domuz gribi aşısı" moda... Abuk sabuk konular hakkında her gün konuşan doktorlarımızın bu konu da neden konuşmadıklarını iyi bilmekle beraber, moda akımı bir başka boyutta hızla devam ediyor...

Evet e-günlüğüm; biliyorsun ki, artık PKK'nın da modası geçti. Değişim zamanı geldi çattı... Sıra da örgütü ve elemanlarını buna ikna etmek var. Yani onlarla masaya oturup "sizin modanız geçti, artık kimse sizin terör anlayışınızı benimsemiyor, yeni oluşumlar gerek" diye anlatma zamanı geldi... Öyle yapacağız... Geçmişte siyasi görüşleri yüzünden kendi çocuklarımızı sorgulamadan idam ettik ama şimdi, Çocuklarımızı, askerlerimizi, polisimizi, köylümüzü, vatandaşımızı otuz senedir göz kırpmadan öldürenler ve onların elebaşları ile konuşup ikna eme yoluna gideceğiz... Onlara yeni örgüt oluşumlarından söz edeceğiz. Bunun adı "açılım..."

Dağlarda, eşkiya gibi silahlarla savaşma devri kapanmıştır. Üstün teknoloji ile donatılmış yeni örgütler, yeni yapılanmalar oluşturma zamanı gelmiştir...", "teknolojinin bu kadar hızlı ilerlediği bir dönem de halen eski sistemlerin kullanılması abestir. Üstelik dağlarda mağaralarda kalıyor, üşüyor, hastalanıyor, yeterince güçlü eylemler yapıp ses getiremiyorsunuz.

Artık yenilenme zamanı. Siz yenilenmezseniz, biz tıpkı Amerka'nın el-kaide'yi yarattığı gibi yeni oluşumlar yaratacağız..." diye bir bir anlatacağız... Öyle ya artık yenilenme zamanı geldi de geçiyor. Elemanlar 3g'li cep telefonu kullanmalı, rolex saatli, takım elbiseli, son model arabalar kullanan, diz üstü bilgisayarlarla donatılmış, eğitimli tipler olmalı, (bir yerlerden tanıdık geliyor ama neyse.) eylemlerini dağlara çıkmadan, şehirlerde yapmalılar, öldürdüklerinin neden ve nasıl öldüğü belli olmamalı... Ya da çok sık olmamak kaydı ile çok büyük eylemler yapmalılar. (ikiz kuleler gibi) Kısaca kontrol altında olmalılar, kontrolden çıkmamalılar...

Çok güzel politika. Bizim oyunlarımız gibi, Sistem değişmeden, yenilenmeden, insan ve huzura dayalı bir yaşam oluşturmadan bu oyunlar da hiç bitmeyecek. Oyunun şekli değişecek, adı değişecek ama oyun değişmeden devam edecek...

Cumartesi akşamı hiç zamanı olmamasına karşın, (Ağustos ve eylül aylarında ötmeleri gerekiyor du.) cır cır böcekleri bahçe de terör estirdiler. Yerlerini tespit etmek çok zor olduğu için çalıların arasına orantılı güç kullanarak ve taş atarak geçici olarak susturuyordum. Kısa süre susup yeniden başlıyorlardı. Sonra anladım ki bir şeyler anlatmak istiyorlar... Bütün yaz görünmeyen kara sinekler de cirit atıyor du o soğuk hava da... Üst katta ki sigara izmaritlerini atmadı. Son alarak bir anormallik de Boss'dan geldi. Kapıdan geçen köpeklere havlamıyor, insanlara havlıyor du...

Anlamıştım. Hepsi aynı şeyi haykırıyorlardı. Fikir, düşünce, ifade, yaşama, çalışma, sağlık, eğitim özgürlüğü olmayan bir ülke de, poülarizm adına -ki çok tehlikeli- bütün sorunları bir yana bırakıp, "ermeni açılımı", kürt açılımı" yapmanın, insanları korkutarak ve olanları örtbas etmek için aşılamanın, ters tepebileceğine işaret ediyorlar dı... Haklı olup olmadıklarını zaman gösterecek...

Ablam bu sefer de turunç reçeli ile birlikte, ceviz reçeli getirmiş bana. Muhteşem bir şey. Kestane şekeri gibi ama, bunlar cevizin oluşmadan toplanıp yapılmış hali imiş. Yeşil kabuğu üzerinde iken ve sert kabuğu henüz oluşmadan toplanıp reçel yapılmış. Dener miyim? Denerim...

Pazar günü kısa bir yürüyüşün ardından ev de dinlenmeye çekildim. Yalnızlığı fırsat bilip hem kafa dinledim, hem de biraz tahta üzerinde yatarak dinlendim. Biraz da şınav ve mekik yaptım...
Aynı tepkiler pazar akşamı da devam etti e-günlüğüm. Susmak bilmedi cır cır böcekleri...

Bu sabah mısır gevreklerinin içine ceviz reçeli ve süt ilave edip kahvaltımı yaptım. Biraz da ananas ve muz koyup renklendirdim. Açılım yaptım yani. Kahvaltım bitince Linda ile koştura koştura iş yerine geldik. Erken başlayan siparişlerle koşuşturmaya devam edip güne başladım...

Unutmadan, kendisini sadece Tv'den ve yazılarından tanıdığım Ünsal Oskay hoca'ya "toprağı bol olsun, kulakları çınlasın" diyorum...

Öğle yemeği, akşam yemeği, dağdan inenlerin kahramanlar gibi karşılanması, ("tarihi an" mış...) derken bir de baktım ki 37 satırı geçmiş, kaptırmış gidiyorum. "Çüşşşşşş" dedim kendime ve durdum. Hadi e-günlüğüm, kendine iyi bak, yolun açık ve açılımlı olsun. Beni merak etme, başımın çaresine bakarım. Hoşçakal...

Biliyor musun: 1980 yılından 2008 yılına kadar terör belasına tam 7, 848 şehit vermişiz... (Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıklamalarından...)

Çirkin söz: ''Bu kişilerin tutuklanmasını beklemiyoruz. Mahmurdakiler zaten güvenlik önlemlerinden kaynaklı gitmişlerdi. Bu kişilere ancak Pasaport Kanunu'na muhalefetten işlem yapılabilir...'' Diyarbakır Baro Başkanı M. Emin Aktar, Teslim olan 34 kişi için söylediği söz... (ne güzel bir çirkin söz)

Güzel söz: "Ben başlı başına bir Cumhuriyet'im..." Ü. Oskay (siyasi görüşünü soran bir öğrenciye verdiği cevap)

Güzel söz: İnsanlar hiç bir zaman; bir av sonrası, savaş esnasında ve bir seçim öncesinde söyledikleri kadar yalan söylemezler..." Otto Von Bismarc

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..