Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün özelliği



Senin bir çok olumlu özelliğin özelliğin var, ancak biri var ki en önemli özelliklerinden... Aslında hepimizin evlerinde bulunan ama hiç bir zaman gerçeği yansıtmayan bir malzeme. Ben senelerdir o malzemenin yerine seni kullanırım. Hep gerçeği gösterirsin. Benim için bir aynasın... Evdeki aynalarımız bir hafta önceki halimizi, hatta bir gün önceki halimizi bile gösteremezken sen yıllar önceki halimizi gösterir, yaşamıma düzen katarsın. Bazan yazdıklarımı okur ve "ne kadar aptalmışım" dediğim olur. Bazan da kendimle övünür, öz güvenimi tazelerim. "çok iyi yapmışım" dediğimde olur, "bir daha yapmamalıyım" dediğimde... Zaman zaman yorumladığım, gündemi işgal eden, bütün insanları ürküten konuların, bir süre sonra yaşamla hiç bir alakası olmadığını görürüm.

Unutmamayı, aptal yerine konmamayı, hayatı iyi ve anlamlı yaşamayı, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu, değerli ve değersiz bütün kavramları bana sen gösterirsin. Bu özelliğin sayesin de yaşama sımsıkı bağlanır ve gerçek yaşamsal amaçlar peşinde koşarım. Öz güvenim tamdır senin sayende. Komplekslerimden, özentilerimden ve kıskançlıklardan arınmam, hep senin sayende olmuştur. Ve bu özelliğinin, kalem (klavye) tutamayacak hale gelinceye kadar devam edeceğini sanıyorum. Teknoloji sayesinde günlük yaşamımıza giren bu bilgisayar bile senin bende ki önemini değiştiremedi. Hatta geliştirdi bile. Sana ikinci bir yapı verdi. Başkalarının da yansımasını alıyorum sayende... Yine sayende, bıkmadan, usanmadan, yılmadan (bütün karşı saldırı ve sözde gelişmelere rağmen) yaşam, hayat adı altında gözümüze sokulan saçmalıklara rağmen mücadelem sürüyor ve süreceğine inanıyorum.

Merhaba e-günlüğüm; İşte bu senin, hiç bir yerde bulunmayan, satın alınamayan bir çok özelliğindan sadece bir tanesi.

Dün gece çok durgundum ve bir taraftan da seni düşündüm. Senin hayatımda ki çok önemli yerini. Bir ara geçmişe baktım. Kah güldüm, kah duygulandım. Sonra sabah işe gelir gelmez yazmak istedim. (nasıl, iyi yapmışım değil mi?)

Siparişlerimiz vardı ve öğlene doğru geldi. Onları dükkana aldıktan sonra servislere devam ettik.

Öğleden sonra bir ara Valide'yi ziyarete gittim. Dünden daha iyi. Yalnız kalmak, yalnız olmak istediğini söylüyor. Biraz sohbet ettik ve ben işime geri döndüm.

Akşam okul çıkışı Elmar geldi ve her zaman ki gibi yardım etti.

Trafik çok yoğun, Bir sıkıntı, bir kriz havası gözlenmiyor. Her kes normal yaşamına devam ediyor. Akşamları bar, cafe ve restorantlar doluluğunu koruyor. Hele kahve üzerine kurulmuş, kriz ölçüsü yerler hep dolu. Kuaförler de bir yavaşlama ve bir durgunluk var sadece...

Sayın; Özyeğin konuşmuş: "bu kriz aids gibi" ... Nasıl yorumlamalı acaba? Bulaşıcı olduğu için kimse birbiri ile yatmasın mı, şey pardon iş yapmasın mı. Kriz olan firmalarla iş yapan firmalar da krize mi bulaşır. Firma zarar ediyorsa ve biz o firmadan içeri girersek bizde mi zarar ederiz. Aids'in nasıl bulaştığı yetersiz ve mantıksız da olsa açıklanıyor ama nedense Özyeğin, krizi aids'e benzetirken, nasıl bulaştığı benzetmesine yer vermemiş...

Değerli e-günlüğüm; sabah ki hareketlilik dışında bu gün çok sakin geçti. Herhalde hava ile alakalı. (bahaneler bitmez) Sıkıcı bir hava var ve her şey havaya uyarak sıkıcı hal alıyor. Bulaşıcı mı ne?

Ben de sıkıldım, gidiyorum. Yemeğimizi yedik.Yarın yine gençlerle buluşmanın ayrıntılarını yazmak üzere... Hoşçakal.

Biliyor musun? "İngiltere'de bir yıl içinde bilimsel deneyler de(!) 2.570.000 hayvan kullanılmış. Amerika'daysa bir yılda deney(!) amacıyla öldürülen hayvanların sayısı 18-22 milyon arasında değişiyor. Bunlar arasında 50.000 kedi, 61.000 maymun, 180.000 köpek ve 554.000 tavşan da bulunuyor. " (ve halen ne sıtma, ne aids, ne de kanserin tedavisi bulunmuş değil. Hatta çıkmaza girdiği açıklanıyor)

Güzel söz: "Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır..." Mevlana

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..