Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '08

 
Kategori
Blog
 

E-günlük cuma'dan kalma:)

"Kanser merkezimiz hizmetinizde", "bizim uzmanlık alanımız sadece KBB", "üşütmüşüm, hasta olacapım. Hemen x ilaç al!", "bilmem ne hastanesi kalp hastalıkları merkezi ile hizmetinizde"... Bir kaç gündür, şu sokak arası ve sokak başlarında ki reklam panolarına bakıyorum. Hani şu "küçük şehir belediyesi" ne ait panolar. Bu ne ya! Neler oluyor. Eskiden bu reklam panolarında bol bol sigara, içki reklamları var dı. Rengarenk, ışıl ışıl reklamlar. Böyle iç karartıcı, "sağlıksızlığı" ve "her an ölebilirmişim" kaygısı uyandıran reklamlar yoktu. Herkes mutlu ve sağlıklı idi. Sigara içip şerefli bir şekilde kalp krizinden ölürdü insanlar. Doktora, hastaneye yolu düşmez, tonlarca ilaç kullanmaz ve zamanı gelince "küt" diye giderdi. (sürünmeden) "sigara sağlığa zararlı" kampanyaları başladığından beri hastaneler azalması gerekirken kat kat arttı. İnsan şüpheye düşüyor. Onca insana sigarayı bıraktırdınız da bu hastanelerin sayısı neden çığ gibi büyüdü?... Bu insanlar sağlıklı olmayı başaramadılar mı?...

Merhaba e-günlüğüm; sana hak veriyorum ama unutma ki sigara sağlığa zararlıdır. Tıpkı bütün yiyecek ve içeceklerin olduğu gibi... Doğa da her şey ilaçtır, sağlıktır. Ne var ki şifalı otlar bile fazla kullanıldığında, şifa yerini zehir alır. Her şeyi tadında ve dozunda yapmak lazım. Ne demiş 1963 yılında, çok ünlü Op. Dr. Ian G. Mc Donald "Insanların büyük çoğunluğu için tütün tüketimi gayet sıhhi bir şeydir." Ben inanma ve güvenme hakkımı bu doktordan yana kullanıyorum. (doktorlara güvenmeliyiz ya)

Evet e-günlüğüm; Dün akşam her haftanın cuma günü kutladığımız "uluslararası, geleneksel gençlik" günümüz vardı biliyorsun. Artık aramıza hanım kızlarımız da katılmaya başladı. Katılım her geçen gün artıyor ve çığ gibi büyüyoruz. (okuyanda bir şey sanacak) Dün gece iki yeni delikanlı ve iki yeni bayan vardı. Ffazla kalabalık değildik (bazıları kız meselesi yüzünden gittiler) ama yine de eğlendik. Gelmeden önce onlara sipariş verdim. "gelirken bir muz likörü, bir litre süt ve poşet nescafe alın" dedim. Onlarda alıp geldiler. Hemen mutfağa geçip onlara yerli "malibu" hazırladım. İlerleyen saatlerde yerli malibu bitti (zaten kime yeter ki?) Gençler bira içmeye başladılar. İçlerinden biri (yeni katılan ve bizim toplantılarımızın kurallarını bilmeyen) fazla içmiş olacak ki, hafif sarhoş olur gibi oldu. Hemn yardım edildi ve arkadaşı eşliğinde evine götürüldü. Adettir "içki masasına nasıl oturmuşsan, içkiyi içtikten sonra da aynı şekilde kalkacaksın" kuralı bir ömür boyu sürmelidir... Neyse en azından öğrendiler. Bu arada biz gençlerle her hafta böyle eğlenirken, ülkenin bazı yerlerinde gençler uyşturucu, gasp, adam bıçaklama, ev basıp tecavüz olayları ile gündeme geliyorlar... (Aksaray’da yaşları 14 ve 15 arasında değişen 3 çocuk, bir eve zorla girerek yalnız yaşayan kadını dövdükten sonra tecavüz etti.)

"Hayvanat bahçesine kapatılan fillerin ömürlerinin daha kısa olduğu saptandı." (ntvmsnbc) Vay be, kırk yıl düşünsem aklıma gelmez di. Ne zeki bu araştırmacılar. İyi saptama yapmışlar. Fakat neden hayvanat bahçesine kapatılan hayvanları araştırıyor da, eve ve iş yerlerine kapatılan insanları araştırmıyorlar? Bence insanında şu anda ki ömrü gerçek ömrünün üçte biri. Bunca, endişe, korku, bunca sıkıntı, koşuşturmaca, sorumluluk, yaşam mücadesi, sağlık, eğitim gibi sorunlarla boğuşarak, 65'ine kadar yaşıyorsa, bu gibi sorunların olmadığı doğal bir ortamda kesin 200 yaşına kadar yaşar. (daha önce ki hayatımda denemiştim oluyor)

Bu sabah yataktan zor kalkmama rağmen (biri altıma zamk sürmüş sanki) yine zor kahvaltı yapıp, zar zor Boss'u çıkarıp, zorla Linda'yı alıp, yine zor bela işe geldim. Çayımı demledim ve sigaramı yaktım kendimi dinledim. Beş dakika sonra vücudum yapmam gerekenleri söyledi ve yaptım. Ama iyi iletişim kuramamış olacağım ki halen tam ayılamadım. Hareketlerim yavaşladı, konsantrasyonum zayıfladı, midem sancıyor, güçlü kaslarım ağrıyor (güçlü olsa ağrımaz), görüşüm zayıfladı... Tamam büyütmeyelim, belli bir zaman sonra hepsi normale dönecek. Hep böyle olur. Fazla içki içince vücudun şeker seviyesi yükselir ve karaciğere baskı yapar. Sabah kalkınca düşmeye başlayan şeker seviyesi vücutta dengesizlik yaratır ve bütün fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Vücut şu anda kendini dengelemeye çalışıyor. Çünkü o da benimle birlikte çakır keyif oldu...

Akşama doğru biraz daha kendime geldim. Hareket etmek yarıyor. Vücut ısınınca, kendini daha çabuk onarıyor.
Valide'yi ziyaret ettim. İyi görünüyor. Biraz sohbet ettik. Bana "haberleri okuyor musun? Bu dünya nereye gidiyor böyle, bu olaylar ne, her yerde kan var, savaş var, şiddet var, insanlar bir tuhaf olmuş" dedi. Başımı sallamakla ve "evet anne haklısın" demekle yetindim. Bir süre sonra sipariş geldi ve kalkmak zorunda kaldım. Kesinlikle olanlara anlam veremiyordur. Onun zamanı ile kıyaslandığında gerçekten anlam vermek çok zor. Hatta bırak onun zamanını, benim zamanımla bile kıyaslamak çok zor...

Köftemizi yedik, çorbamızı içtik, sütlaçımızı yedik Demek ki akşam olmuş. Vücudum sabaha göre çok iyi. Oldukça dengelendi. (ben bu gece yine bozarım)

Değerli e-günlük; pazartesi yazışmak üzere. Hoşçakal

Biliyor musun: Amerika'da ortalama günde 3 cinsiyet değiştirme ameliyatı yapılmakta imiş... (işte değişim diye buna derim)
Çirkin söz: "Tereye petek koydum, İçine ipek koydum, Gelinimin adını, Zincirli köpek koydum..." (Anadolu manisi)
Güzel söz: "İyiliğe iyilik, her kişinin işidir, kötülüğe iyilik, bilge kişinin işidir..." Azerbeycan Atasözü

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..