Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük'de "ekonomik şiddet..." ve evde belgesel...

Eşinize çiçek almıyor, kırılan bardağın bile hesabını soruyorsanız şiddet uyguluyorsunuz demektir. Bütün maaşınızı çiçeğe harcayıp, evde kırılan dökülen hiç bir şeyin hesabını sormuyor, görmezlikten geliyorsanız, eşinizi seviyor, şiddet uygulamıyor, onun mutluluğunu istiyorsunuz demektir. Şimdi sırada "ekonomik şiddet" var. Aile içi şiddet, psikolojik şiddet, sosyolojik şiddet vs. den sonra "ekonomik şiddet" gündem de.

Merhaba e-günlüğüm; "Bir çiçek bile almaz" sözü boşanma nedeni... Yargıtay, kocasının yıllardır kendisine para vermediğini, kırılan bir bardağın bile hesabını sorduğunu söyleyen kadının, 'ekonomik şiddet'e maruz kaldığına hükmetti.

Ya arkadaş, çiçek alsan kadın şüpheleniyor, "erkek çiçek veya hediye getirdiyse mutlaka hayatında bir başka kadın var" diye huylanıyor. Ev ile ilgilenmesen, hiç bir şeyi umursamasan "ruhsuz, sorumsuz erkek" oluyorsun. Kapana sıkışmak diye buna denir. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...

Hem tam tersi olduğunda bu sefer de erkeğe "ekonomik şiddet" olmuyor mu? Bu sefer de, kadın "ekonomik şiddete maruz kalmasın" diye erkek para harcıyor ve sonunda çulsuzun teki olup çıkıyor. Erkeği yiyip bitiren, sonra bir çöp gibi kenara atan hanımlara dava açan oldu mu? Olmadı. Erkekliğe sığmaz. Üstelik o erkekler şimdi köprü altlarında şarap içiyor, eski günleri anıyorlar...

Artık kadınlarla konuşmadan, görüşmeden, yaşayacak, yolda yürürken etrafına bakmadan, önüne bakarak yürüyeceksin. Ne olur ne olmaz. Birine bakarsın, tacizden içeri girersin, adres sormak için omzuna dokunursun, elle taciz olur, arkadaş olursun beline sarılırsın, cinsel istismardan içerdesin. İleri hallerde cinsel deneyim yaşayalım dersin, adının tecavüzcüye çıkması içten bile değil. En iyisi (bu yaştan sonra zor ama) bu işleri önceden keşfedip hayatını ona göre kurmuş "ayol" arkadaşlar edinmek.

Bir de işsiz evliler var. Onlar ne yapacak? Adam işsiz ama, her gün karısına çiçek alıyor, harçlık veriyor. Kadın da kocasının "ekonomik şiddet" uygulamamasından çok memnun. Ama adam bir süre sonra eve gelmiyor. Meğer karısını çok sevdiği için soygun yapıyormuş, soygun yaparken yakalanmış ve içeri düşmüş. Evet eşlerimize işsiz kalsak bile ekonomik şiddet uygulamamalıyız. Ben karşıyım. Ne yapıp yapıp (soygun, gasp, kapkaç) çiçek almalı, evde eksilen eşyaların hesabını sormamalı, ayda bir, on iki kişilik bardak, tabak, çatal bıçak takımı almalı ve mutlu mesut yaşamalıyız. Şimdi kampanya başlatma zamanı. "Kadına ekonomik şiddet'e son"... Sonunda bütün bu yaşantılar tersine dönüp benim dediğim olacak. Yani bir zaman sonra kadınlar çalışıp erkeğe bakacak, erkek ev işlerini yapacak ve aynı şimdi olduğu gibi evde canı sıkılıp, ekonomik özgürlük savaşı verecek, birisi "erkeğin adı yok" diye kitap yazacak, sonra "evi de temizlerim, kariyer de yaparım" diye şarkı sözleri yazılacak, sonunda da "erkeğe şiddet'e son" kampanyaları başlatılacak... Bekle ve gör...

Anladım. Baktılar ki yeterince boşanma yok, yeterince piyasa hareketi sağlanmıyor, Yeterince kişisel kargaşa yaratamadılar, insanları yeterince bir birine düşüremediler ve bu yolu denemeye karar verdiler... Üstelik Türkiye'nin ihtiyacının on katı hukuk mezunu var ve çoğu işsiz. Hadi şimdi hepsi iş başına. Kafasını kaldıran, gören, bakan, elleyen, dokunan suçlu. Doğru mahkemeye... "Kahrolsun kadın-erkek ilişkisi", "yaşasın yalnızlık!"

Değerli e-günlüğüm; Ülke'nin bir yanını sel götürüyor, bir yanında ise sıcaktan ormanlar yanıyor. Bir tarafı bulutlu, bir tarafı açık, bir tarafında oksijen var, diğer tarafında karbonmonoksit. Bir tarafı doğal, bir tarafı suni, bir yanı mutlu, bir yanı mutsuz. Hangi yanı?

Boşver bunları e-günlüğüm, kimsenin kendi dertlerinden başka görecek bir şeyi kalmadı. Zengini fakiri dertli bu ülkenin... Doktor'u, Avukat'ı, Memur'u, İşçi'si hepsi kendi yaşam derdinde... Ben mi? Beni boş ver. Kimseye örnek teşkil etmez yaşantım. Sen de kendi işine bak, fazla kurcalama her şeyi.

Dün akşam yine Ablamın evine gidip çiçeklerini (ormanı) suladım. Sula sula bitmiyor. Rahat bir on litre su gidiyor her seferinde. Bu çiçekleri ve ağaçları kökünden kesmek lazım. Çok su içiyorlar. Hem geceleri de karbondioksit salıyorlar. Çok zararlı bu bitkiler. Hepsini yakıp yok etmek lazım.

Ablamın orman bahçesini suladıktan sonra eve gelip Boss'un yemeğini verdim ve "kız arkadaşım" ile bahçede oturup sohbet ettik. Ben her zamanki gibi alkollü meyve suyumu içtim ve günün yorgunluğunu atıp "her konuda dertli insanlar'ı" düşünüp halime şükrettim. Bahçede asayiş berkemal. Fareler, örümcekler, yarasalarımız, karınca ve tüm böceklerimiz kendi halinde, dertsiz ve şikayetsiz bir biçimde yaşamlarını sürdürüyorlar. (ara sıra kontrol ediyorum) Evde yine nüfus artmış. Hüsamettin (evin demirbaş örümceği) Hüsniye'ye tecavüz etmiş ve dört adet minik örümcek ortalarda dolaşır olmuş. Biri anasının kuzusu, anasının yanından ayrılmıyor. Diğerleri çok afacan. Bir tanesi avlanmaya başlamış bile...

Sabah evden çıkmadan belgesel izler gibi o'nu izledim. Bir güve yavrusunu yakaladı ve muhteşem tekniği ile sarıp sarmaladı, ördüğü ağının bir kenarına paketleyip koydu. İleride aç kalırsa yiyecek. Ne içgüdü ama... Şu örümcekler kadar olamadık...

Belgesel'i izledikten sonra Linda'yı alıp yeni belgesellere doğru yola çıktık. Ne belgeseli ya! Kaptırdım yine, kendimi Belgesel çalışanı zannettim. Her zamanki gibi iş yerine geldik. Bu gün salı ve sakin bir gün olacağı belli idi.

Öğlen yemeğimin ardından dün verdiğimiz siparişleri getiren kamyon geldi. Kamyon gelince ne yapıyorduk? Seyrediyorduk. Hayır hemen boşaltıp kamyonu gönderiyoruz. Öyle yaptık zaten.

Akşama kadar sürekli "çalışıyor mu, bozuk mu" diye telefonları kontrol ettik. "çıt" yoktu, "pıt" var dı. Rahat ve sakin bir şekilde akşam yemeğimi yedim. (yaprağa sarılmış bir şey yoktu.) Akşam tatlımı yedim, akşam çayımı içtim, akşam sigaramı yaktım ve sıra sana geldi e-günlüğüm. Şimdi seni gönderiyorum. Yayımlanmazsan "edebi şiddet" olur. Şiddet'in de suyunu çıkardılar ya, helal olsun bu insanoğlu'na... Hadi e-günlüğüm, şimdi ayrılma zamanı. Yarın yine yazışır, sevişiriz. Hoşçakal.

Biliyor musun: Tüm örümcekler zehirli imiş ancak, örümceklerin çok büyük bir kısmı zehirlerini düşman ya da avlarına enjekte ederler ve bizim 'keliseral fang' adını verdiğimiz dişlerini, insan derisine saplayamamaktadırlar. Neticede zehirleri insan için tehlike arz etmemekteymiş... (Araknoloji Derneği Başkan Yardımcısı Kadir Boğaç Kunt)
Çirkin söz: "İt'in duası kabul olsa gökten kemik yağardı..." (demek ki kabul oluyormuş. Her yer kemik dolu)
Güzel söz:"Açlıktan ölmek üzere olan bir köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır. İnsan ile köpek arasındaki başlıca fark budur” Mark Twain

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..