Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük diyor ki; Ağaçları kesmeyin, Obama geliyor, boykotunuzu yerim...

Heeeey! oraya gelirsem, yedi ceddini, kollarını bacaklarını keser sana yediririm. Kodumu oturturum. Sen beni biliyor musun?

Yok böyle olmadı, daha sakin ve kibar başlamalıyım.

Sayın apartman görevlileri, ağaçları neden buduyormuş gibi yaparak kesiyorsunuz? Hepiniz köy kökenlisiniz, bu mevsimde ağaç budanmayacağını çok iyi bilirsiniz. Neden? Neden? Neden? Bir tane akıllı yok mu içinizde? Hangi akla hizmet kesiliyor bu ağaçlar? Evlerde soba yok ki, odun lazım olsun. Kışın budanan ağaçların, kesilen yerleri yanar. Eminim benden iyi biliyorsunuz. Yapmayın be kardeşim. Yeter bu ağaçların, doğa'nın çektiği. Yazın yakarız, kışın keseriz Ne bu ya!

Merhaba e-günlüğüm; olanlara tahammül edemiyorum bazan. Ağaç dikmekten ne haber? Bir gün de ağaç diktiğinizi görsem olmayan saçlarımı yolacağım.
Daha fazla sinirlenmeden bu konuyu kapatalım. Daha önemli konular var. Kendi gündemimle igilenmekten ülke ve dünya gündemini kaçırdık. (aman ne önemli, çok üzüldüm.)

Cumhurbaşkanı Gül, yasama, yürütme ve yüksek yargı organları başkanlarını sürpriz bir şekilde yarın Çankaya Köşkü’ne çağırdı. Çankaya Köşkü’ndeki öğle yemeğine Meclis Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Danıştay Başkanı Mustafa Birden ve Sayıştay Başkanı Mehmet Damar davet edildi. Son davetlerden sonra anladım ki, Değerli Abdullah Gül abi de kesin monofobi var (yalnızlık korkusu) Yalnız yemek yiyemiyor.

Evet değerli e-günlüğüm; En sonunda dünya başkanlarının başkanı görev başı yaptı. Şimdi sıra görev kıçı yapmakta. Bakalım dünya'da neler değişecek? Gerçekten bu beklenti içinde olan var mıdır? Hiç bir değişim bir şeyden veya bir kişiden beklenmez. Değişimi insanın kendisi yapar. Obama, Mobama falan bizi mutlu edemez. Bizi sadece biz mutlu ederiz. (nasıl güzel yazdım mı?) Fakat bir şey yazamadan edemeyeceğim. Katıldığı davetleri ve baloları izledim de aynı bizim gibiler. Bizim başbakan ve Cumhurbaşkanı seçimlerine çok benziyor. Başkan ve yardımcıları eşleri ile dans ediyor, vals, tango yapıyor, hepsi dudak dudağa öpüşerek sevgilerini belli ediyorlar. Hatta bir ara Obama abi dayanamayıp eşini boynundan ve ensesinden yakalamış, kalın dudakları ile. Bizim başkanlık seçimleri ile bu benzerlik inanılmaz bir şey... Bizim seçimlerde de hep böyle sevgi, aşk, dostluk gösterileri olur... (yuh amma attım ha!)

Daha yeni vatandaşlık verdiniz, büyük övgüler yağdırdınız. Adamın oyununun, afişinin, yazısı sorun oldu. Oyunun adı rahatsızlık yarattı. Nazım’ın Şehir Tiyatroları’nda sergilenen ‘İnek’ oyununun afişi ‘İnek’in dev putolarla yazılması nedeniyle sorun oldu. (ntvmsnbc) Hayrola! afişte ki yazı veya resim birilerini mi hatırlattı, tanıdık mı geldi? (fakat afişte ki resim bir harika. Birilerini anımsatmaması olası değil) Neden rahatsız oluyorsunuz? Yok yok siz Nazım ile yapamadınız, bundan sonra da yapamazsınız. Bu şiddetli geçimsizlik daha çok uzun sürer. Ne güzel boşanmıştınız, ne gerek var ki tekrar birleşmeye karar veriyorsunuz? Çocuklar büyüdü merak etmeyin. Siz gidin yine dava açıp boşanın bence...

Gelelim bir veya bir kaç kişinin, yine Yahudi mallarına boykot çağrısı yapıp, virüs yaymaya çalışmasına... Onlar virüsünü yaysın. Ben katılanlara sinirleniyorum. Önlerinde ki bilgisayarın bile bir sürü parçası Yahudi firmalarının. Zaten boykotta bir yanlışlık var. İsrail'i mi yoksa Yahudileri mi boykot ediyorsunuz. (Yahudi firmalarını yazmışlar, çoğu İsrail firması değil) Daha önce de denendi. Bu boykot işi yanlış. Burası Türkiye. Firmaların dini, dili, imanı, kültürü ne olursa olsun, çalışanlar Türk. Yani bizim vatandaşımız. Üstelik bu firmalara çalışıp aile geçindiren binlerce yan sanayi ve onlara bağlı binlerce tedarikçiler var. İşin garip tarafı onlar ve çalışanlarıda Türk vatandaşı. Yani bizim vatandaşlarımız. Yani, (kundaktaki çocuğun anlayacağı şekilde anlatmaya çalışıyorum.) Biz, bu firmaları, İsrail'e kızıp boykot eder, ürünlerini almazsak, o firmalar iflas eder. İsrail'in tavrında ve dünya siyasetinde bir değişme olmaz. Ne olur? Yüz binlerce vatandaşımız, onların aileleri, çocukları aç ve işsiz kalır. İsrail'e çok mu kızdınız? O zaman hemen Gazze'ye gidip Hamas tarafında direnişe başlayınız. Sadece gidenler öleceğinden, onlar o firmaların ürünlerini almamış olurlar. Böylece boykot başarılı bir biçimde kimseye zarar vermeden sonuçlanır. Bilmem anlatabildim mi? Bildiğiniz bütün duaları edin de, her hangi ihracat yaptığımız bir ülke, bizim malları boykot etmesin. İki günde ülke olarak göçeriz... Yine yazıyorum; Bilmem anlatabildim mi?

E-günlüğüm; sen kesin anlamışsındır. Ben yine bana döneyim. "Günlüğümü yazayım" diyeceğim ama bu "günlük" işi Yahudilerden çıktığı için (öyle mi gerçekten?) Boykot ediyorum. Sonuç ne olacak? İsrail batacak mı? Hitler'in yok edemediği Yahudi camiası yok mu olacak? Hayır yüz binlerce e-günlük okuru vatandaşımız (binlercesi fazla oldu) e-günlükten mahrum kalıp, bunalıma girecek ve antidepresan ilaçları satışında patlamalar olacak. (yine yahudi kökenli firmalar kazanacak) Yok vazgeçtim.

Değerli e-günlüğüm; dün gece bahçede harika bir yaz akşamı yaşadım. Boss bile bu işe şaşırdı. Doğa'nın tavanı yıldızlarla bezenmiş, harika bir görüntü sergiliyordu. (bu sefer yıldızları saymadım, çok zaman alıyor) Daha sonra saatim geldi ve içeri girip yattım. (aslında bu benim yatma saatim değil) Yatar yatmaz uyumadım. (soranlar oluyor) Yattıktan bir, bir buçuk saat sonra uyuyabildim.

Sabah işyerine geldim ve güne hızlı bir şekilde "merhaba" dedim. Tabi gün de bana "merhaba" dedi. Öğlenden sonra sakinleyen işler, akşam üzeri yine telaşlandı ve iki ayağı bir pabuca girdi. Hava kararmaya başladığında yemek vaktinin geldiğini anlayıp, iş yerine döndüm. (zaten işim bitmişti, lak lak yapıyordum) Linda'yı çıkardım, yemeğimi yedim ve yine servis yaptım. Bu gün de hava güzeldi. Trafik sakin ama insanlar hiç sakin değildi. Cadde oldukça kalabalıktı. Hadi sen gitte yüz binlerce blog okuru bunalıma girmesin. Yarın yine aynı amaçla yazışacağız... Hoşçakal..

Biliyor musun: Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için yaşanıyor muş...

Çirkin söz: “Kadın: Kaçınılması imkânsız bir kötülük kaynağı... Vesvese yatağı... Hoşa giden bir belâ... Bir iç tehlike. Gönülleri avlayan güzel eşkıya. Süslü püslü bir musîbet..." Hıristiyan Büyüğü, Aziz Chrysostem (yazıktır ona, hayatında kaç kadın tanıdı acaba?)

Güzel söz: " Doğruya ulaşsanız bile, halen ulaşılması gereken tüm gelecek, önünüzde durmaktadır..." Lao-Tao Tao Teb King

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..