Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük domuz gibi, grip olmaz:))

Sivrisinekler, keneler, danalar, tavuklar, fareler derken, bir de domuzlar çıktı meydane, hepside bir birinden merdane... Artık "turp gibiyim" demeye korkuyorum. Yakında turp gribi falan çıkacak, kavram alt üst olacak. Hangi canlı grip olsa bize bulaşıyor ama, biz grip oluyoruz onlara bulaşmıyor. Onların arasında "insan gribi" salgını ve paniği olmuyor...

Kendini nasıl da ele veriyor bu gelişmiş ülkelerin biyolojik savaşçıları... Eğer bir ülke de dana eti tüketiliyorsa, dengeyi sağlamak için "deli dana" virüsü çıkıyor ve herkes tavuk yemeye başlıyor. Ardından "kuş gribi" çıkıyor insanlar balık yemeye başlıyor. Balık fiyatları tavana vuruyor ve tekrar et yemeye başlıyoruz, bu sefer domuz etinin çok tüketildiği ülkelerden dünya'ya "domuz gribi" yayılıyor. (domuz eti yiyince bulaşmıyor muş) "Domuz gibisin maşallah", "domuz gibiyim" deyişleri böylece tarihe karışmış oldu... Puma gibiyim. (bunu sevdim)

Merhaba e-günlüğüm; Şimdilik, deniz canlıları ile oynayamıyorlar. Yakında "uskumru gribi", kefal gribi" hamsi nezlesi" gibi salgın hastalıklar çıkarsa şaşırmam... Domuz gribi çok akıllı. İnsan gribi, kuş gribi ve domuz gribi virüslerinin karışımından meydana geliyor muş. Nasıl karıştığı bilinmiyor.(?) Domuzlar için aşısı var mış ama, insanlar için yok muş... Yapmayın! Hemen hemen bütün ilaçları hayvanlarda deneyip bize kakalamıyor musunuz, şey pardon insanların tedavisine sunmuyor musunuz? Yıllarca domuzlara iyi geldiğine göre bize de iyi gelir. Zaten genlerimiz, sığırlarla %80 benzerlik gösteriyor. Belki domuzlarla daha fazla benziyoruzdur. Vurun şu aşıyı insanlara. Nasılsa ölüyorlar, denemekten ne çıkar? Solunum yolu ile geçiyor muş. (domuzlarla öpüşmeyiz) Bu yüzden biz de olmaz mış. Kim demiş biz de olmaz diye. Bizde de en az o ülkelerde ki kadar domuz var. Çok dikkatli olmamız lazım. Nasılsa "bana bir şey olmaz" deyişimiz halen geçerliliğini sürdürüyor. Biz de böyle korunuruz.

Kısa bir aradan sonra yine birlikteyiz e-günlüğüm. Cumartesi akşamı, Boss, Linda ve ben ev de parti verdik. Eski bir "can" bir arkadaşım da bize katıldı. Birlikte bol bol sohbet edip, lafladık. O gittikten sonra ben de doğru "yatağa gidip yıkandım" diyeceğim ama yatağa yatmak için gidilir. Bu yüzden yatağa kadar gitmişken yattım.

Pazar sabahı güzel bir kahvaltı yapıp, akşamdan kalma Boss ve Linda'yı gezdirip ayılttım. Kendilerine geldiler ve yerlerine geçtiler. Klasik pazar yürüyüşümü yapıp eve geldim. Akşam, Linda'yı çıkardım, yemeğini verdim, Boss'u çıkardım yemeğini verdim ve masamı kurdum. Bir baktım (bakamıyorum tabi) gözlerim sırılsıklam. Hatta üzerim bile ıslanmış. Düşüncelere dalıp ağlamışım her halde. (hiç haberim olmadı. Ne düşündüysem...) Yüzüm gözüm epey ıslanmış. Belki de göz nezlesi olmuşumdur. Toparlandım ve bir sigara yaktım. Aklıma "erkekler ağlamaz" deyişi geldi. "Ben erkek değil miyim acaba?" diye düşündüm ama, "erkekler ağlamaz" diyeni bir yakalarsam ona ispat edebileceğimi bildiğim için umursamadım.

Oğlum aradı. Bir ay ben de kalacak mış. Annesi iş seyahatine gidiyor muş. Hafta sonları gelecek miş, falan, falan. Akşam Joker'le birlikte geldi. Arkadaşımın kızı da bir süre babasının evi uzak olduğu için biz de kalacak. Böylece ev de beş adet hiperaktif bebeklerimiz oldu. Boss, Linda ve Joker, oğlum ve kızım üçlüsü.. Köpekler, bir birlerinin varlıklarına alışıncaya kadar, havlama senfonisi eşliğinde gençlerle sohbet ettik. Oğluma "yaşam biçimi" oluşturmasını, benimle yaşamasının, diğer yaşamlara pek benzemediğini, sorun ve kargaşa istemediğimi anlattım... (zaten biliyor du) Kısa bir plan yaptık ve hafta içi olduğu için yattılar. Artık her gün kısa sohbetler yaparız.

Sabah kalktığım da üç silahşörler (Boss, Linda ve Joker) eve uyum sağlamış ve konuşmalarımı anlamış vaziyette sessizdiler. Aferin onlara... Hepsi sırası ile ihtiyaç molalarına çıktılar ve ben Linda ile işe geldim. Öğlen yemeğimi yiyip Linda'yı dışarı çıkardıktan sonra, eve (o'nu ev de bırakıyoruz) misafirimiz Joker'e bakmaya gittim ve dışarı çıkardım. Su kabını devirmiş, onu yeniledim ve yine iş yerine gelip servislere çıktım. Hava çok basık, puslu, bulutlu ve sıkıcı...

Ben bunları yaparken bizim arka semtimizde de operasyon oluyor muş. Hücre evi bulunmuş, sarılmış ve bombalar patlıyor muş. Sakalımız yok ki dinlesinler. Ekonomi veya siyasal bilgiler kariyerimiz de yok. Başbakan ve vekillerine "böyle giderse anarşi hortlar haberiniz olsun" demiştim. "Sen merak etme biz üstesinden geliriz hamdolsun, evelallah" demişlerdi... Gördük, ortalığı ateşe vererek üstesinden geliyorsunuz.

Trafik çok sakin. Cumartesi günü ile kıyaslanacak olursa "ortada hiç araç yok" denebilir. Öğleden sonra hafif hafif yağmur yağdı. Yine dayanılmaz toprak ve çimen kokusu sardı ortalığı. Hava raporlarına güvenip "zibidi" gibi çıkmıştım evden ve yağmurdan payıma düşeni aldım...

Linda'yı, Joker'i çıkarıp akşam yemeğimi yedim. Mercimek ve ton balığı var dı. Zaman kaybetmemek için mercimek çorbasının içine ton balığını boşalttım ve ton balıklı mercimek çorbası olarak içtim. Sonra oturup çay keyfi yaptım ve biraz gerinip kendime geldim. Şimdi gidiyorum ve gidiyorsun e-günlüğüm. Yarın yine mecburen yazışacağız... Hoşçakal

Biliyor musun: Dünya'nın en sığ denizi, en derin yeri 14 m olan Azak denizi imiş.
Çirkin söz: "Bana göre bir ceset, canlı bir bedenin taşıyamayacağı bir güzellik ve saygınlık taşır." John Chiristie (seri katil)
Güzel söz: "Üzüntü kendi kendini giderir; ama, mutluluğun tam zevkini çıkarmak için onu paylaşacağınız birisi olması gerekir..." Mark Twain

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..