Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük kızdı...

Bir kendimize inanmıyoruz, bir kendimize güvenmiyoruz bu dünya'da... Görüyor, duyuyor, tat alıyor, koku alıyoruz. Çok hızlı bilgi alışı ve depolama siztemine sahibiz. Çok hızlı gelişen bir yapıya ve kendimize inanmak, güvenmek için harika bir donanıma sahibiz... Hepsinden önemlisi bütün bu yetileri değerlendirebilen beyin'e ve onun oluşturduğu mükemmel bir mantık yapısına sahibiz. (kıyas mekanizması)
Ne yazık ki bütün bu doğal yeteneklerimizi hiçe sayıp başkalarına inanır, başkalarının ne söylediklerine kulak verir, yaşamımızı başkalarının değerlendirmelerine, dürtülerine göre sürdürmeye çalışırız. (yabancı, suni yaşam biçimi)

Merhaba e-günlüğüm; Sen de beni dinliyorsun galiba. Yok yok bu bahsettiğim buna benzemiyor. Biz garip bir yaratığız, saf saf dinliyoruz ve uyguluyoruz. Başka etkenler var bilmediğimiz, bizi bu duruma iten. Kendimiz olamıyoruz, "ben" olmaktan çekiniyor, kalıplara giriyoruz.

Ekonomistleri dinliyoruz ama dünya ülkeleri ekonomik krizden çıkamıyor

Doktorları dinliyoruz ama, sağlıklı insana rastlamak mucize oldu.

Mühendisleri dinledik ve güvendik, yollar, kaldırımlar, köprüler, binalar çöktü. Savaş uçakları ürettiler, bombalar, silahlar ürettiler. Trafik kazalarına sebep olan yollar yaptılar.

Siyasetçileri dinleyip güvendik ama, siyaset içinden çıkılmaz bir menfaat, rant, popülarite savaşına döndü.

Çevrecileri dinledik, onlara güvendik, ormanları, bitkileri, çiçekleri, hayvanları, kısaca doğa'yı yok olma noktasına getirdiler...

Psikologları, psikanalistleri dinledikçe, güvendikçe daha da deliriyor, daha da sağlıksız beyinlere sahip oluyoruz.

Diyetisyenleri dinlediğimizden, güvendiğimizden beri kilo almaya başladık ve obezite hastaları çoğaldı.

Sosyologları dinlemekten sosyal yapımız bozuldu.

Kimyagerleri dinledik, güvendik, bütün gıdalarımızın, havanın, suyun, kimyası bozuldu...

Yatırım uzmanlarını, fon yöneticilerini dinleyenlere hayret ediyorum. Belli bir maaşla çalışıp, benim paramı yönetip bana kat kat kazandırmayı vaad ediyor. Var mı kazanan? Yok. "kelin ilacı olsa önce kendi başına sürerdi." Bütün yatırım uzmanları zar zor geçiniyor ve normal bir hayat sürüyorlar. Hatta ekonomik krizlerde işsiz kalıp sefalet çekiyor, bunalıma giriyorlar. Yatırım yapmayı ve kazanmayı iyi bildikleri için olsa gerek... Onlarıda dinledik, onlara da güvendik bir zamanlar...

Falcıları dinledik ama bü günümüz, yarınımız berbat oldu, sorunlu, belirsiz bir hayat sürmeye başladık.

Sivil toplum kuruluşlarını dinledik, güvendik ama, konuşmaktan, meydanlarda toplanmaktan başka iş yapmadılar. Kalçadan, şey pardon göbekten bağlı olduğumuz ülkelere "boykot" çağrısı yapmayı mücadele sandılar..

Politikacıları dinledik hep aldatıldık, hep sömürüldük, hep aç kaldık...

Bir dinleme, izleme ve uygulama alışkanlığı oluştu. Arada ki, "kıyasla, gerçeği öğren, sağlamasını yap, mantığını ve içgüdülerini kullan" yetenekleri kalktı.

Para'nın, şöhretin gücü dediler dinledik. Ama gördük ki, parası ve şöhreti olanlar bizden daha sefil, daha mutsuz, daha sağlıksız...

"Aşk, sevgi, mutluluk, ilişkiler" kavramlarına yeni boyut katanları dinledik ama, ne aşk kaldı, ne sevgi, ne de ilişki... Oysa hepsinin cevabı biz de idi...

En çok da reklamları izliyor ve söylenenlere kanıp çılgınlar gibi alıyor, hayatımızla, yaşamımızla hiç alakası olmayan, gereksinimimiz olmayan ürünleri, malları tüketiyoruz... Eskiden "iyi malın reklama ihtiyacı olmaz" derdik. Şimdi uzmanlar(!) "reklamları izleyin çünkü parası sizden çıkıyor" diyor. (ben izlemiyorum çünkü reklamı olan ürünleri tüketmediğim için parası benden çıkmıyor.) Duygularımızın kalan kısmı reklamlarla sömürülüyor. Aslında ürün "hayatın gerçek tadı" değil. Hayatın gerçek tadı aşk, sevgi, mutluluk ve seks. Bunlar olmayınca içecekler "hayatın gerçek tadı" oluyor. "geleceğimizi" güvence altına almıyorlar, sermayelerini katlayıp bizim paralarımızla lüks hayatlar sürmek istiyorlar. Mutluluk dondurma da, veya beyaz eşya da, otomobil de değil bizim içimizde. beynimizde. Beynimizi öyle veya böyle bloke ediyorlar ki, mutluluğu çıkarıp yaşayamayalım ama, o ürünü satın alarak geçici de olsa "sanalım" diye...

Oysa bizim "insan" olarak üstün yeteneklerimiz, hiç kimsenin anlayamayacağı, duygularımız, içgüdülerimiz, sezilerimiz var. Hepsini hiçe saydık. İnanmadık duygularımıza, içgüdülerimize... İnanmadık dedelerimizin, ninelerimizin öğretilerine... Şimdi kuşa kurda yem oluyoruz hep birlikte... Kullanılıyor, Aldatılıyor, Sömürülüyor, Hak etmediğimiz şekilde yönetiliyor, yönlendiriliyoruz.

Biri çıkıp, "Çin'in iç işlerine karışmayız" diyor, Diğeri "bu adeta bir soykırımdır" diyor.
Filistin için kendimizi yerlere attık, bağışlar topladık, bas bas bağırdık, İsrail ve bir çok ülke ile tartışıp, olmayan itibarımızı zedeledik. Ne oldu? Sana söylüyorum Heeeey ne oldu? Kim kazandı? SERMAYE...
Anlıyorum. Biz, az gelişmiş, feodal, dışa bağımlı bir ülkeyiz. Çok sorunumuz, çok yolsuzluğumuz, çok suçumuz var. Vatandaşın uyanmaması lazım. Bize haber lazım, bize gündem maddeleri lazım. Bizi Michael Jackson'ın ölümü bile oyalayamıyor. Bol bol haber getirin, haberler iki günde bir eskiyor. "gelgenekon" bile vız gelip tırıs geçti. Cumhuriyet elden gitti yine uyuduk. Bağırıp çağıralım, insanları korkutalım, uyutalım. Eski "masal" lar, eski "ninni" ler fayda etmiyor. Yeni bir grip yok mu, yeni bir bulaşıcı hastalık? Üretin tez elden getirin. Bu domuz gribi hızlı yayılmıyor. Keneler yetmiyor, virüsleri keneler den sonra uçan haşarelere de enjekte edin. Toplu ölümler yaratalım. Haber olsun başka derdimiz yok. İnsan mı, o ne?

Kendimize inanmak var, kendimizi dinlemek, kendimize güvenmek var bu yaşam denen döngü de. Dinlemek var, Öğrenmek var, bilgi sahibi olmak var, her konuşana kulak asmadan, her habere aldanmadan yaşamak var. İçgüdülerimizin, duygularımızın bizi yönlendirmesine izin vermek var zaman zaman. Her şey konuşur bu dünya da. Ağaçlar, hayvanlar, denizler, güneş, ay, yıldızlar... Her şey... Her şey canlıdır bu dünya da yeter ki neyi kimi dinleyeceğimizi, neye kime güveneceğimizi bilelim ama, önce kendimizi görerek sevelim, kendimizi dinleyelim, kendimize güvenip, içimize kulak verelim... O zaman her şey daha güzel olacak!... Başkalarını dinledikçe, başkalarına saygı duyup güvendikçe yalnız kaldık... Bir de tersini dene e-günlüğüm...

Yemin ederim bu ev de yapılmış "doğal" şarap insanın zihnini açıyor. O zaman ömrünü de uzatıyordur...
Az bir şey kaldı. İki litrelik şarabı bir haftada bitiremedim. Marketten alınan şarap olsa şimdiye kadar on şişe bitirmiştim. (gitti paracıklar, geldi baş ağrısı, halsizlik, uyuşukluk.)

Değerli e-günlüğüm; Bütün insanlar bu gün su almak için anlaşmışlar. Her halde bir doktor "suyunuzu cumartesi günleri alın daha sağlıklı olur" dedi. İki gün oturmanın acısı bu gün çıktı. Servislere giderken de bu senaryoyu, şey pardon bu yazıyı tasarladım beynimde...

Oğlum dün akşam Joker ile annesine gitti. Ben bahçede büyülü şarabımı içtim ve yağmur yağsın diye bekledim. Bir yerlere çok fena yağdı ama (sanırım kocaeli tarafına) buralara yine yağmadı. Yağsaydı yağmurun altında, bahçede çimenlerin üzerinde arkadaşımla biiiip yapacaktım.... Ne yapalım yağmadı işte.

Sabah ilk iş olarak dün akşam hazırladığım "rus salatası" siparişimi teslim ettim.

Sonra servisler bir başladı ki sorma. Akşam yemeği saatime kadar durmadı. (sormadım ki ne yazıyorsun?) Pantolonumun paçalarından ter akıyor du (damlamıyor akıyor.) hayır altımı ıslatmamışım, kontrol ettim terlemişim. Üç, dört, beş kez tişört değiştirdim. Sırılsıklam olan atleti, tişörtü asıyorum kurumuyor bir türlü. Utanmasam donumu da bir kaç kez değiştireceğim ama zaman kısıtlı yapamıyorum... Podyuma çıkan mankenlere benzedim. Neyse böyle geçiştirdik günü...

Akşam yemeğimi yedim, yazdım ve gidiyorum. (yazarken de terliyorum.) Hoşçakal. Ne zamana kadar? Pazartesiye kadar. Haftanın son gününü burada kapatırken, Pazartesi, yani, haftanın ilk gününde yazışmak üzere... (iyi ki akşam bir saat boş kaldım yani. Amma yazmışım be!)

Biliyor musun: Duyu organlarını kontrol eder. Hormonların salgılanmasını kontrol eder. İstemli hareketlerin kontrol merkezidir. Kan basıncını, vücut sıcaklığını, susama ve acıkmayı kontrol eder. Zeka, irade, hırs merkezleri beyinde imiş... (yani iyi çalıştırıp, geliştirirsek, kimsenin dürtüsüne ihtiyaç olmadan akıl yolu ile yaşamamıza yeter miş...)
Çirkin söz: ''kuş beyinli" (halk deyimi)
Güzel söz: "Hayatın gerçek amacı bilgi değil eylemdir..." Thomas Henry Huxley

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..