Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük kulak misafiri oldu ve gün için de mesaj aldı:)

Yolda iki kişi konuşuyor. Biri diğerine:
- Bıktım valla, robot gibi olduk, evden işe, işten eve.
Diğeri destekliyor:
- Evet her gün aynı şeyler, aynı şeyler. Hiç hayatımız kalmadı. Kendimiz için bir şey yapamaz olduk...
Bu özet konuşma her şeyi açıklıyor. Bunalmışlar. Aslında kendileri için çalışıyor ve kendileri için evle iş arasında gidip geliyorlar. Yoksa o gelen faturalar nasıl ödenir. Diğer seçeneği deneyebilirler. Köye yerleşsinler. Orada da evden tarlaya, tarladan eve durumu söz konusu. Diğer seçenek evden işe giderken erken çıkıp, bir cafe de oturup işe gidilebilir, gelirken de bir bar'a uğrayıp gelinebilir. O zaman evden cafe'ye, işe ve işten, bar'a, eve gibi bir aktivite artışı olur. Söylenmeleri hiç sevmem. Seçeneklerin varsa uygula, uygulayamıyorsan neden söylenip duruyorsun. Yoksa, "söylenme" aktivitesi değişiklik mi yaratıyor? Söylenerek, başka konular da konuşamadığın gerçeğini mi kapatmaya çalışıyorsun? "Bu insanları anlamak çok zor" derler ya. Aslında çok kolay. Her şeyden şikayet eden yaratık insandır... Göğüsleri büyük olan şikayetçi, küçük olan şikayetçi, kilolu olan, zayıf olan, işi iyi olan, kötü olan, evli olan, bekar olan, uzun boylu olan, kısa boylu olan, yalnız olan, olmayan, kız olan, erkek olan, arabası olan, olmayan, evi olan, olmayan... Hepsi, ama hepsi, halinden, durumundan bir şekilde şikayetçi. Neden? Bulundukları durumu kabullenip, avantajlı hale getirememe sorunu olmasın sakın? Bir özenme sorunu, bir öz güvensizlik, bir kıskanma, bir kıyaslama, daha fazla ship olma durumu söz konusu olabilir mi? Bilmem. Öğrenmek için çalışıyorum. Daha ödevlerim bitmedi. Bitince yazarım. Ya da gerçekler kimsenin hoşuna gitmeyeceği için yazmam... Bildiğim tek şey var. O'da "söylenme, yap" (bir mum da sen yak)

Merhaba e-günlüğüm; Aslında her günün içinde çok güzel şeyler, mesajlar, iyilikler, öğrenilecek dersler var. Tabi bunların tersi de var. Kötü şeyler de getirebiliyor yeni bir gün... Görmek gerek, anlamak gerek. İçinde ki mesajı almak gerek. Mutsuzluğun anlamı yok. Mutluluk öyle kolay elde ediliyor ki, mutsuz olanları kıskanıyorum. Zor olanı yapıyorlar. Hiç kimseyi mutlu etmeden, kendilerine dönük bir hayat sürüyorlar. Süreki eleştriecek, şikayet edecek bir şeyler buluyorlar, kendilerini bile beğenmedikleri, şikayet ettikleri, bir çok özelliklerinden dert yandıkları oluyor. Gerçekten en zor olanı yapıyorlar. Hiç kolay değil. Kutlamak lazım.

Cumartesi akşamı yalnızdım e-günlüğüm. Bir arkadaşımla buluşacaktık ama, o rahatsızlandığı için yalnızlıkla baş başa kaldım. Sonra dedim ki; "ne ulan bu robot gibi hep aynı şey aynı şey" Aklıma bar işletmeciliği yapan bir arkadaşım geldi. (artık yaşlanmışım beni kimse aramıyor) Her gün arayıp "Mutlaka beklerim" deyip duruyordu. (yok yaşlanmamışım arıyorlarmış) Ona gittim. Küçük ve güzel bir bar. Gençler aradı, "baba ne yapıyorsun, biz cadde'deyiz" dediler. (onlarda olmasa "yalnız" adlı arkadaşımla takılacaktım. "Kalabalık değilseniz gelin size bira ısmarlayayım" dedim. Canlarına minnet. Üç kişilermiş beş dakika sonra geldiler. Onlara ayrı bir masa ayırttım ve biralarını ısmarladım. Saat ilerleyince hep beraber kalktık. Unutmadan söyleyeyim. Bar işletmecisi arkadaşım, "çok pahalısınız" (çok eski arkadaşımdır beni anlar) Gençlerle biraz cadde'de yürüyüş yaptık ve ayrıldık. Ben eve gelip biraz bahçede oturdum, gün içinde olanların, yaşananların analizini yapıp yattım.

Pazar sabahı yine her şey aynı. "robot gibi olduk vallahi." Kahvaltımı yaptıktan sonra, Boss ve Linda'nın ihtiyaçlarını giderip, Onların yemeklerini hazırlamak için mutfağa geçtim. Büyük bir tencereleri var. Onu bilumum mevsim sebze ve bakliyatları ile doldurup, içine biraz et parçaları ilave edip, verdim ateşe. Yemek piştikten sonra, pazar yürüyüşüme çıktım. Annem, on günlüğüne Akçakoca'ya gidecekti, onunla vedalaştım. Dere tepe düz gittim ve eve geldim. Linda'nın yemeği, Boss'un yemeği, benim yemeğim derken akşamı ettik. Kendime kaşarlı yumurta yaptım. Elime sağlık güzel olmuştu. Sonra yine "robot" gibi rakımı alıp bahçeye çıktım, Boss'u saldım, "robot" gibi ağçlarla sohbet ettim ve günü yatakta sonlandırdım...

E-günlüğüm; İnanmıyorsun ama vallahi robot gibi olduk. Her gün evden işe, işten eve... Kendim için hiç bir şey yapamıyorum. Hep aynı şeyler, hep aynı şeyler. Bıktım vallahi. Bak yine aynı. Sabah aynı şeyleri tekrar ederek işe geldim. Tek fark, Linda ile yarış yaptık. Evden dükkana kadar koştuk. (pazartesi sabahı bu kadar dinç olunur mu hiç?) Yarın sabah hayatımda köklü bir değişiklik yapayım diyorum. Örneğin; kalktığımda önce salon yerine mutfağa gideceğim. Kahvaltımı masanın solu yerine sağında yapacağım, önce Boss'u değil, Linda'yı çıkaracağım, işe gelirken arka sokaktan dolanacağım, İş yerine gelince de bütün gün her şeyi değişik yapmaya çalışacağım. Yemeğimi bir saat geç yiyecek, abonelere siparişleri bir saat geç götüreceğim. Linda'yı çişe çıkarmayacak, blog yazmayacağım... Sanırım yaşamım epey değişir. Bir süre sonra dükkanı bile kapatmak zorunda kalabilirim... Bunların hiç biri değişiklik değil. Bütün mesele gözle göremediğimiz iç dünyamızda. Asıl değişikliği orada yapmak gerek. İç dünyamız, duygularımız, düşüncelerimiz robotlaşmış mı ona bakmak lazım...

Öğlene kadar klasik pazartesi hareketliliği yaşadık. İki adet ciddi kaza atlattım ve günün mesajını aldım. Şöyle diyordu: "herkesi kendin gibi dikkatli sanma, bu gün hafta başı, insanlar işe senin gibi dinç gelmiyorlar, daha araba kullanırken uyuyanlar var..." Evet dört kat dikkatli olmaya başladım. Dikkat edince gördüm ki, insanlar karşıdan karşıya uyuyarak geçiyor, araba ile geri geri gelenler arkalarına bakmıyor, kavşaktan geçenler sağına ve soluna bakmıyor du. Demek ki hepsinin yerine ben bakacaktım... Baktım.

Değerli e-günlüğüm; sabah saatlerinde günün mesajını aldım ve bu saate kadar günü sakin ve olaysız bir şekilde geçirdim. Üstelik bu gün çok hareketli bir gün dü. Yukarıda yazdıklarımda saçmalıklar ve cümle düşüklükleri olabilir. Kusuruma bakma. Akşam yemeğini yine geç ve ayakta yedim. Linda'da benim yüzümden geç kalıyor zavallı. Şimdi gitme zamanı. Yarın yine yazışacağız. Mutlu ve huzurlu kal...

Biliyor musun: Sanayileşmiş ülkeler de insanlar, günde 6-7 kilogram katkı maddesi yiyormuş... (o yüzden artık insanlarda doğal değil, hepsi katkılı)
Çirkin söz: "Aşk ve kadın; bütün öteki fenâlıklar, cinâyetler bunlardan dal budak salarlar." Hüseyin Rahmi Gürpınar (sende mi Hüseyin abi)
Güzel söz: "Bir çok insan, mutluluğu, burnunun üzerinde unuttuğu gözlük gibi, etrafta arar..." DROZ

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..