Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük meyve suyu içiyor:)

Ne kadar uzatıyorsunuz en küçük haberi. Dışarıdan bakan da bu ülke de bütün peynir gemileri "laf" la yürüyor sanacak. (yürüyor zaten) Daha "gelgenekon" çözülemeden, ne olduğu bile anlaşılamadan, yeni bir yazı, yeni bir olay çıktı ortaya. Okunma oranı diğer gazetelere göre oldukça düşük bir gazete satışlarını bu haberler sayesinde (gündemde kalarak) sürekli artırıyor. Artırmakla kalmıyor, gazetecilik anlayışına yeni boyutlar getiriyor. Neredeyse medya birinci kuvvet oluyor. Hani derler ya "bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış..." Olanlar bu deyişi haklı çıkarır biçimde gelişiyor...

Merhaba e-günlüğüm; Yazıyı yazan belli, konuşmaya gerek yok. Çekersin işkence odasına, şey pardon yemek odasına "lütfen söyle lan bu yazıyı kimden aldın?" diye sorarsın. Tabi önce "valla bilmiyorum, gece ben yokken biri yazıp yayına göndermiş" diyecektir. (benim e-günlükler gibi) Ardından vereceksin elektriği, dayağı, ayyyy pardon yine yanlış yazdım. Ardından vereceksin yemeği, tatlıyı, bak nasıl bülbül gibi şakıyor. Sonra doooğru gideceksin yazıyı yazanın yanına. Aynı muameleyi o'na da yapacak güzel bir ziyafet çekeceksin ve olay çözülecek. Tahmini iki, üç gün içinde çözülür. Lastik misali, uzata uzata laçka ediyoruz bütün olayları. Ne olayın ciddiyeti ve önemi kalıyor, ne de tehlikesi.. Çözelim derken düğümlüyoruz her bir konuyu. Tıpkı iletişimlerimiz gibi... Laf ebesi olduk, sadece konuşuyor, sadece dedikodu yapıyoruz. Uygulama becerilerimiz sıfır oldu. Vatandaş da her şeyi internette halledip, çözmeye çalışıyor zaten. Protestolar bile sanal (olmayan ama olduğu sanılan) ortamda yapıyor. Kan aranıyor, böbrek aranıyor, hayran olunuyor, karşı geliniyor, destek veriliyor ama ortada görünen en ufak bir şey yok... Çok komik yaaa ölmüş adamların bile sayfaları var. Hem de kendileri adına, yazıyorsunuz cevap yazıyorlar... Vıdı vıdı vıdı dünya...

Artık "insan hakları ve demokrasi" safsatası çıktı, yeni politik yetenekler uygulanmaya başladı. "Çok önemli ve hassas bir olayı milletin gözü önünde örtbas etme" uygulamaları, "bir milletin gözü önünde küçücük kıza tecavüz edenler nasıl aklanır?" düzenlemeleri, "ülkeyi yasalar doğrultusunda kimseye çaktırmadan, herkesin gözü önünde nasıl satılır?" tezgahları "önemli şahıslara veya vatandaşlara gerçekleştirilen cinayetler nasıl gö önünde, gözden kaybedilip unutturulur" gibi yeni yetenek ve beceriler sergilenmekte... Buna "bir milletin top yekün beynini bloke edip yönetme" biçimi deniyor. Özellikle medya kanalları aktif bir biçimde kullanılarak yapılıyor... Bu, her ne kadar açıkça söylenmesede Demokrasi'nin yeni, çağdaş, medeni ve özgürlükçü uygulanış biçiminden başka bir şey değil...

Bir kadın, oğlunu aklı başında biri yapabilmek için 20 yıl uğraşır.
Bir başka kadın gelir, 20 dakikada aklını başından alır...

Yok yok, günlükle veya yukarıda ki yazı ile alakası yok. Öylesine yazdım. En azından "ben oğlumu tam tersi olabilecek şekilde yetiştiriyorum" demek istedim... Bunun yerine fıkra yazıp okuyanları kırıp geçirecektim ama ne yazık ki fıkra devlet büyüklerimiz ile ilgili olduğundan yazamıyorum. Sonra yayın politikalarına aykırı oluyor ve hakaret içeren eleştiri kategorisine giriyor.

Maillerime gelen yazılardan birini paylaşayım. Bunda bir sakınca yok. Hatta çok mantıklı.“

"Artık ÖSS derdine düşüp çocukları sınavlara hazırlamamıza gerek yok,
Silivri Cezaevi’ne göndermemiz yeterli.
Bu kadar profesör ve aydın bir aradayken başka bir yerde daha iyi eğitim alacaklarına inanmıyorum...” Diye yazmış bir vatandaş. Haksız da değil hani.

Dün gece eve gidip bu gün için Rus salatası siparişlerimiz var dı ailece onları hazırladık. Köpeklerin üzerinde bir deney yaptım ve onların çok akıllı olmalarına rağmen patates soyamadıklarını, havuç ve turşu dilimleyemediklerini öğrendim. Bilim adamlarına duyururum... Haa sahi deneyden sonra Boss "abi kemik olsaydı ufalayıp sana yardımcı olurduk ama bunlar bize göre değil" dedi. Soysalardı veya dilimleselerdi, güzel olacak, işimiz daha çabuk bitecekti. Zaten bu bir eksiklik değil. Biz de çok zekiyiz ama onlar gibi kemik yiyemiyoruz. Hahahaha

Neyse bahçe de masamı kurdum ve votka şeftali, limon kokteylimi içmeye koyuldum. Neden votka, rakı'ya ne oldu? Çünkü hava geç kararıyor ve ben mahalle halkına rakı içiyor değil, meyve suyu içiyor imajı sergiliyorum. Yani eylemsel takiyye yapıyorum. Mahalle bana değil, ben mahalleye yeterince kişisel baskı uyguluyorum zaten, bir de rakı üzerinden baskı uygulamamak için bu yöntemi seçtim. "Ne efendi adam, akşamları meyve suyu içiyor, karısı ne kadar şanslı" falan gibi düşünsünler. Zaten her akşam düzenli olarak ev de olduğum için, kesin beni kocalarına örnek gösteriyorlardır... bimiyorlar ki ben köpeklerim olduğu için mecburen düzenli eve geliyorum... Onların yemekleri, ihtiyaçları beni bir ev kadını gibi düzenli eve bağlıyor... Hiç şikayetim yok, halimden memnunum.

Sabah erkenden Linda ile iş yerine geldik. Siparişlerimiz geleceğinden boşları dışarı çıkarıp çayımı içtim. Kamyon erken geliyor ve o gelmeden biraz keyif yapayım istedim... Tahmin ettiğim gibi kamyon erken geldi ve sabah sporumu yapmış oldum. Ardından, terim soğumadan servislerimi tamamladım ve öğle yemeğimi yedim. Artık havalar ısınıyor, nem oranı kendini göstermeye başlıyor. Bu ne demek? "Terlemek için artık, hareket etmeme bile gerek yok" demek. Yaz sıcağından etkilenmemek için tedbirlerimizi aldık. Buzdolabında sürekli limon suyu bulunduruyoruz. (sıkılmış limon demek istedim, piyasada satılan ve içinde limon olmayan katkılı limon sularından değil.) Limonata demiyorum çünkü şeker atmıyoruz. Şeker'e şeker atılır mı? (yarım limon suyu bir avuç toz şekere eşit şeker içeriyor ama, zararsız ve doğal...)

Öğlenden sonra bir baktım akşam olmuş. Zaten araları yaşayamıyoruz. Sabah, öğlen, akşam... Yemek saatim gelmiş. Yemekte mercimek çorbası var dı. İçtim ve peşinden buğday tatlımı yedim. Sonra "ben bir şey yapacaktım ama ne?" diye düşünürken seni denetime yollayacağım aklıma geldi. Hadi bakalım e-günlüğüm; anca gidersin. Yarın yine yazışırız... Hoşçakal.

Biliyor musun: Serçelerle aynı oranda zıplasaymışız, her zıplamada 3-4 metre ileriye gitmemiz gerekiyormuş...
Çirkin söz: ''İt ol ana olma..." Halk deyişi (o zaman it'ler rahatmış demek ki, şimdi it olmak çok zor...)
Güzel söz: "İşaret olsa yol saptırılmaz, bilgi olsa söz saptırılmaz..." Kaşgarlı Mahmut

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..