Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük sahte belge yapar:)

Uyarıyorum! yine yazıyorsun. Geçen sefer bir şey olmadı diye yazmaya devam ediyorsun. "Yazma!" diyorum sana... Yayımlamazlar. ("yayım" konusunda dikkatli bir okuyucu arkadaşımdan uyarı aldım, düzeltiyorum) Aaahhh dur vurma, vurma diyorum sana, aahhh (e-günlük yine kafama yumruk attı ve kendimi yerde buldum. Ben ayılıncaya kadar yazacağını yazar)

Bu ne sabır, bu ne erdem yarabbim! Tam bir sinir savaşının ortasına düştük. Kendi sabrımla övünürdüm, köpek beslemeye başlayınca benim sabrımın beş para etmez olduğunu anladım. Şimdi TSK ile Hükümet arasında sözler, demeçler, basın açıklamaları, belgeler (mi) hava da uçuşuyor. Bütün oklar aynı yere doğru gidiyor. Birileri birilerini yıpratmaya, bezdirmeye çalışıyor. Çünkü o kurum birilerine lazım gibi görünüyor. İş bozuyor, oyun bozanlık yapıyor, çelme takıyor. Onların Anayasa'sı Atatürk ilkeleri ve devrimleri... Kuruluş amaçları da o ilke ve devrimleri korumak...

Merhaba e-günlüğüm; (ayılmam çabuk oldu) Sana biraz katkı yapayım. (sebze meyvelerde ki katkıdan değil) Ben böyle erdem, böyle sabır görmedim. Sabır taşı bile çatladı, gel gör ki Ordumuzun sabrı, bunca yıpratma girişimine karşı henüz çatlamış değil. Üstelik bir de, gece yarısı, herkesin eşinin, koynunda veya çocuklarının yanında olması gereken saatte çıkan yasa'ya rağmen. Çatlar mı? Çatlar tabi. Kırılabilir bile. Birisi ile tartışır veya konuşurken, o tartışma kişiselleştiğinde ve uzadığında hep şöyle derim: "sabrımı mı ölçüyorsun?" "o zaman yeter, sus!"

"Kuvvetler ilkesinde sıralama değişikliği mi yapılıyor acaba" diye düşünmüyor değilim. Sanki sırası ile Hükümet, Medya, Polis, Maliye, Defterdarlık, gümrük muhafaza, valilik, belediye ve Ordu sırasına sokulmak isteniyor muş gibi gibi gibi...

"Bu konularda söz söylemek bana düşmez" deme gibi bir kompleksim yok. Elbette her konuda söz söylemek öncelikle bana da düşer. Ben devletin birinci kuvvetiyim, vatandaşım... Bütün kuvvet sıralaması halkın kaynaklarından oluşturularak yapılıyor. Bu bir ayrımcılık, bir eşitsizlik, bir anti demokratikliktir.
Diyorum ki: Bu ülke "açık" lar ülkesi. Onca dürüstlükten bahseden "ben" im bile bir sürü açığım var. (nasıl oluştuğunu biliyorum. Anti demokratik yasalar sayesinde) Eh benim bile açığım varsa Hükümetlerin de vardır, kurumlarında vardır. Hatta bu iktidarın çok fazla vardır. (var zaten, ben biliyorum ama açıklamam)

Elinde geçmişten bu güne bir çok hükümetin açıkları bulunan kurumumuz, öyle bir "erdem" gösteriyor, öyle bir "sabır" sergiliyor ki; Sadece, işi uzatmamak, polemiği sertleştirmemek, devleti ve vatandaşlarını huzursuz etmemek için olabildiğince kibar ve saygılı açıklamalarda bulunuyor. Hayret ediyorum doğrusu. Ben olsaydım mı? Ohooo şimdiye kadar tanklarla tüfeklerle girmiştim bir yerlere. Faili meçhul olaylar, faili meçhul cinayetlerler, belgeler, dökümanlar, telefon kayıtları, evin bütün odalarında çekilmiş video kayıtları ile ülkeyi ve iktidarı 2 kiloya düşünceye kadar zayıflatmıştım. (şu anda 100 kilo) Ne olacak ki? Yeniden seçim olacak, piyasa hareketlenecek, yine herkes ciddiye alıp sandık başına gidecek. Ben de e-günlüğüme "geçti yavrum geçti ağlama" yazacağım... Bu konuda ki fikirlerim bu kadar. (değil tabi ki) Bu yasa onaylanır ve yürürlüğe girerse, halkımıza "geçmiş olsun" diyorum. İşimiz zor. Yeşil günleri, tekrar pembeye döndürmek oldukça mücadele ve zaman alacak... Bu sefer çorbayı karıştıran ("çorba" burada "ülke" oluyor.) geçmişte olduğu gibi ABD değil, AB (elimde belge var ama haber kaynağını açıklamam)

Belge demişken aklıma geldi. Yurt dışına okumak için çıkıp, okumak dışında her şeyi yapan gençler üzülmesin. Çok iyi grafik yaparım ve yeterli programlara sahibim, istedikleri okulun diplomasını, karnesini aslından ayırt edilemeyecek şekilde yaparım. Manyak firmalara fatura, irsaliye, makbuz vs. gibi belgelerde yardımcı olunur. Devlet mevzuatları ile ilgili tüm evrakları bilgisayar marifeti ile yaparım, belge isteyene istediği kişinin imzası ile belge yaparım. Ülke karıştırmak isteyenlere, ordu, hükümet kaşeli, imzalı belgeler düzenleyebilirim. Ah "niyet" sen yok musun sen, ya kötüsün, ya iyisin. Kötü isen ülkeleri savaşa, iyi isen insanları aşk'a erdirirsin... (anlayanlar, anlamayanlara anlatsın)

Dün gece eve gider gitmez bütün elemanlarla (oğlum, kız arkadaşım, arkadaşım) birlikte garnitür malzemeleri hazırlayıp, bir sonraki "rus salatası" siparişi için yedekleme yaptık. Bir ara Boss'un yemeğini verdim ve saldım. İçeri girip çalışan personeli kontrol ediyordum ki bir "ciyak" sesi ile dışarı fırladım. "ciyak" sesi yavru bir martı'dan gelmiş. Yavru martı (yavru ki ne yavru, devekuşu yavrusu) İyi ki Boss'u eğitmişim. "hayır, buraya gel" komutları ile martıyı katletmesini engelledim ve yerine bağladım. Sonra martı yavrusunu bir köşeye sıkıştırıp kanatlarının altından yakalayıp havaya fırlattım. İlk uçma denemesi pek başarılı olmadı. Sonra tekrar yanaştım. (çok fena saldırıyor velet, gaga atıyor ama ben tecrübeliyim) tekrar yakaladım ve bütün gücümle havaya doğru fırlattım. Bu sefer başardı ve yükselerek uzun bir mesafe uçup bir binanın çatısına kondu. Bunu da hallettikten sonra Boss'u tekrar açtım ve işlerimize devam ettik.

Herkesin işi bittiğinde bahçede ailece masa etrafında toplandık ve gençlerin soru yağmurları sayesinde cinsel eğitim verdim. Efendim, adet döneminde ilişkiye girilir mi, zararsız ve garantili doğum kontrol yöntemleri, yumurtlama dönemleri, erkek ve kadının cinsellikte bilmesi gerekenler, erkekler ne ister, kadınlar ne ister gibi sorular geldi ve ben "kesin sesinizi, çocuklar böyle şeyler konuşmaz" dedim... Dermiyim? Tabi ki demedim. Bütün sorulara sakin bir şekilde doğru ve bilimsel cevapları verdim. Bu arada sokaktan ve arkadaşlarından edindikleri bilgilerin ne kadar yanlış ve saçma olduğunu anladılar. Hatta onlara pek kimselerin sahip olmadığı, çoğu anne baba'nın bile bilmediği bilgiler verdim. Çok mutlu oldular ve bilgi yüklü bir şekilde uyudular. Biz de yatmaya gittik ve yattık... Gerçekten yattık, çocuklardan sonra meyve suyunu fazla kaçırmışım, hafif şeker komasına girdim. (çakır keyiflik durumu)

Sabah iş yerine gelir gelmez sirkeli suyumu içip güne hazırlandım ve çok kısa sürede normale döndüm. Öğlene doğru siparişlerimiz geldi. Kamyonu boşalttık ve süper normal oldum. (ter atınca üzerimden yük kalkıyor ve öyle oluyorum) Öğleden sonra işler sakinleşti ve helikopter'e atlayıp Ankara'ya gittim. MGK toplantısı var mış. Girdim içeri ve Genel Kurmay Başkanı hariç herkesi dövüp, helikopter'atladığım gibi iş yerine geldim...

Akşam üzeri yine biraz hareketlenir gibi oldu ama hareketlenmedi. Linda'yı çıkardım, yemeğini verdim, kendi yemeğimi verdim, yedim, tatlımı yedim ve günü tamamladım. Ay yine parmaklarım düştü. Ne çok yazmışsın haberim yokmuş. Hadi e-günlüğüm, yarın yine yazışırmıyız bilmem ama "yazışırız" umudu ile ayrılalım. (ne korkak oldum yahu)

Biliyor musun: Ayı inlerinin girişi her zaman kuzeye bakar mış... (bulun bakalım Türkiye'de hangi girişler kuzeye bakıyor:))

Çirkin söz: ''Demokrasinin standartlarını yükselttik, ülke olarak yıllardır tartışma konusu yapılan toplumsal meseleleri yoluna koyduk, toplumsal uzlaşma ve huzur noktasında önemli yol katettik... Başbakan R. T. Erdoğan (AB büyükelçileri ile biraraya geldiği toplantıda yaptığı konuşma'dan. ntvmsnbc)

Güzel söz: "Tecrübe "tarak" gibidir. Hayat insana verir ama kel olduğu zaman..." Belçika'lı arkadaşların Atasözü.

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..