Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlükte molozlar:)

Bir ağacın altın da dört genç kadın (kırk kırk beş yaşlarda) durmuş, sanki bir müze de çok eski tarihli bir esere bakar gibi ağaca bakıyorlar ve bir yandan da tartışıyorlar.
-Kayısıya benziyor
-Yok yok daha çok limon ağacı gibi, yapraklarına baksanıza...
-Mandalina olmasın?
diye aralarında konuşurken balkondan orta yaşlı bir teyze (yetmiş, yetmiş beş yaşlarında) "portakal, portakal" diye seslenerek, sohbete son noktayı koydu. Kadınlardan biri ağacın üst dalların da ki meyveleri göstererek, " ama mandalina gibi" dedi. Balkonda ki teyze: "zaten pek güneş görmüyor meyveleri de acı" diye açıklama yaptı.

Ne günlere kaldık, teknoloji, globalleşme, uzay çağı, bilim çağı, derken, yediğimiz meyvenin ağacını bile tanımaz hale geldik. Tanıyanlar ne yapıyor? Anlatayım: Oturduğum evin bahçesinin bir köşesin de kayısı ağacı var. Daha tam olmamışlar ama oturanlar ağacı tanıyor ve pazar günü bir kaç kişi inip toplama eğilimine giriştiler. Ağacın bütün meyvelerini topladılar. Öyle ki ağacın kırılmadık dalı kalmadı. Bana da ikram ettiler ama elimin tersini göstererek almadım.

Merhaba sevgili e-günlüğüm;
Bu gün büyükşehir belediyesinin "alo moloz" diye bir hattı olduğunu öğrendim. Yukarıda yazdığım olayların kahramanlarını toplasın diye aradım ama onlar inşaat ve tadilat molozlarını topluyorlarmış, bu yüzden hizmet vermediler...

Değerli e-günlüğüm cumartesi gecesi belasız ile ateşli bir tartışma yaşadık. Saç saça baş başa misali bir kavga olacaktı ama olmadı. Sebebi ilgisiz, sevgisiz ve sorumsuz davranışlar (ım). Ne güzel belasız belasız geçiyordu günler... Aniden alev aldı küllerin altında yatan sönmemiş közler. Zamansız, mekansız, şartların uygunsuz olduğu bir ortam da bir ilişki ne kadar sevgi, ilgi, ve sorumluluk dolu olabilir ki? Tartışmanın yarısın da sinirlendi ve arkasını dönüp gitti. gece de balkon da yoktu. Vardır bu işte de bir hayır veya evet...

Pazar sabahı güne kendime hazırladığım meyve salatası ile başladım. Derin bir cam kaba bütün mevsim meyvelerinden küçük parçalar halinde doğrayıp atıyorsun. Üzerine de pudra şekeri ve yoğurdu karırştırıp döküyorsun (krem şanti niyetine) ve afiyetle yiyorsun. Nasıl, iyi yapmışım değil mi? Sonra pazar işlerimi hallettim. (Araba ve motora yakıt aldım, köpeklerimi yürüyüşe çıkardım, bahçeyi süpürdüm) Sonra bir abonem gördü, suyu bitmiş "getirmeniz mümkün mü" dedi, ben de hemen götürdüm. (İş yerine yakın oturunca böyle vakalar oluyor.) Bakkala gittim ve bütün gazetelerden alıp (altı aydır gazete almıyordum) bahçe de çardağın altına gidip onları okudum. Her ay bilim teknik alırım bu ay unutmuştum, onu da aldım. İyi ki almışım. Keneler hakkın da derin bilgi sahibi oldum. Örneğin kırım kongo hastalığının adının nereden geldiğini öğrendim.

Sana da anlatayım e-günlüğüm: Bu hastalık ilk olarak 1944 yıllarında savaş zamanı ilk Kırım da ortaya çıkmış. Sebebi bulunamamış. Sonra 1957 yıllarında kongo da ortaya çıkmış ve kırımda ki ölümlere sebep olan aynı virüs olduğu tespit edilip hastalığın adına Kırım kongo kanamalı ateşi denmiş. Bilgilere göre hastalık yavaş ve acılı öldürüyor. Hastalığa yakalandıktan sonra ölmek bir ayı buluyor. Ek bilgi: 889 çeşit kene varmış vebunlardan sadece 30 çeşidi virüs taşıyormuş. Bu 30 çeşit de öldürücü virüs taşımazmış. İşin en ilginç yanı: Kırım Kongo virüsü, o yıllar da biyo terörizm kapsamına alınan virüslerdenmiş. (Daha geniş bilgi için Haziran bilim teknik dergisi)

Değerli e-günlüğüm; Hayat devam ediyor ve şimdilik virüsten falan ölmeye niyetim yok. Daha yapılacak çok iş var. Sonra suları kim dağıtacak, kamyonları kim boşaltacak, aşklarımla kim başa çıkacak. Yok yok ııh.

Bu gün siparişlerim vardı kamyon geldi ve boşalttık. Bölgesel pazarlama çalışmaları yapmaya devam ediyorum. Bazan soruyorlar "ne veriyorsunuz?" diye. (diğer firmalar, bedava su, pompa, bardak, çanak, çömlek falan veriyor) Bende cevap hazır: "Biz sadece size sağlık veriyoruz" "doğal kaynak suyu içerek, pompa, çanak, çömlek sahibi olmak yerine sağlığınızı koruyorsunuz..." "Daha değerlisini veren var mı?" Bazı gittiğim yerlerde de başka su aldıkları için ev sahiplerini dövüyorum. Bazan da tehdit ediyor "eğer bizden su almazsanız fena yaparız" diyorum.

Geçen e-günlüğüm de "yaz geldi hırsızlık sezonu açıldı" yazmıştım ya. Bu gün internet de emniyet müdürü ev sahiplerine hırsızlardan korunmak için önlemler açıklamış... İyi güzel de bu yazıları hırsızlar da okuyor. Şuna benziyor: Kadınları tavlamanın püf noktası, erkekleri baştan çıkarmanın sırları... Bunları herkes okuyor ve ona göre karşı tez veya savunma geliştirmiyor mu?

Sevgili e-günlüğüm; bu gün çok uzattık sohbetimizi.

Servise gittim geldim, yemeğimi yedim, tam sonlandıracağım ama bir son dakika haberi geldi: "Manisa’nın Demirci ilçesine bağlı Esenyurt köyü yakınındaki karaçam ormanlarında yangın çıktı. Rüzgarın etkisiyle genişleyen yangına ekipler müdahalede bulunuyor." Bir daha yazmayacağım ama gerçekten içim yanıyor...
Evet sevgili günlüğüm; yarın tekrar yazışırız. Şimdilik hoşçakal.

Biliyor musun? Döllenmeden sonra çocuğun boyu, beş milyon kat büyürmüş... (on milyon kat olunca yetişkin mi oluyor?)
Güzel söz: "Düşünürken dikkatli, uygularken kararlı olun..." Charles HALE (uygularken hem kararlı, hem de dikkatli olsak olmaz mı amca?)

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..