Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Ecevit'in misyonu; demokratik sol ne demek?

Ecevit'in misyonu; demokratik sol ne demek?
 

Sn. Rahşan Ecevit, önceki gün DSP liderine bir mesaj göndererek "Varlık nedeni anlaşılmayan bir kuruluş haline gelen DSP’nin ya adını değiştirin ya Ecevit’in adını bırakın" dedi.

Aslında bu mesaj çeyrek yüzyıl gecikmiş bir durumun tespiti gibiydi. 1984 yılında şahsi girişimleriyle DSP'yi kurarken biz de evimizde bu partinin varlık nedeninin ne olduğunu soruyorduk birbirimize, babamla. Kuşkusuz merkezinde Ecevit isminin olduğu bir varlık nedeni vardı.

12 Eylül, siyasetin solu olarak tarif edilen potansiyeli yok etmeyi başaramamış; 1983'deki ilk seçimlerde Halkçı Parti %35 oy almıştı. DSP'nin kuruluşuyla ucu gündem yaratan sözlere gelinceye kadar çeyrek yüzyıllık bir bölünme yaratılacaktır.

Ecevit'in misyonu neydi?

Türkiye’de 1950’li yıllara kadar “eşyanın tabiatına uygun” bir sanayi burjuvazisi ile karşılaşamıyoruz. Zaten bu yıl iktidarın, devlet bürokrasisinden (CHP) “göreceli” olarak burjuvaziye (DP) simgesel devredilişi dönemecidir.

“Klasik” anlamdaki demokrasi tarihimizi de bu devir teslimden itibaren başlatabiliriz.

Sn. Ecevit de 1950 yılında kendine öncelikle gazetecilik mesleğini seçmiştir. CHP’nin yayın organı Ulus’ta çalışmaya başlayacaktır. Demokrasi kültürümüzün sekteye uğradığı ve travmatik bir hal aldığı 1960 darbesine kadar kendisini siyasete hazırlayacak deneyimleri olacaktır; 1957’de onu mecliste milletvekili olarak görüyoruz. Bu tarihten ölümüne kadar geçen süre içinde de hep orada olmanın mücadelesini verecek, ve gösterecektir.

Basit anlamda demokrasi ülke içindeki vatandaşın iradesinin meclise yansıması demektir. Bu da partiler aracılığıyla olur. Partiler siyasetin içinde politikaları belirler; sınıfların uzlaşmasını ya da çatışmasını sağlar.

Ülkenin kapitalistleşmesiyle varolan sınıflar arasındaki çelişkilerin arttığını takip edebiliyoruz. Aslında bugün ile kıyaslandığında mikro ölçekte olduğu söylenmelidir, hatta sürecin devlet desteği ile yürüdüğü gözönüne alındığında bunun tam da kelimenin taşıdığı anlama uymadığı bile iddia edilebilir.

1960 Askeri Darbesi bir anlamda devlet bürokrasisinin iktidarı yeniden ele alması demekti. Sn. Ecevit neredeyse bir ömür boyu taşıyacağı halkçı adını bu dönemde yapmış olduğu çalışma bakanlığı sırasındaki icraatları arasında çıkardığı “işçi haklarını koruyan” yasalardan aldığını görüyoruz. İşçi sınıfı onu son yolculuğuna uğurlarken, kafasında bareti ile Ankara caddelerinde boy gösteriyordu.

Fakat hemen kestirmeden söyleyebiliriz ki, Ecevit klasik anlamdaki işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki tarihsel çelişkinin içinde, bürokratik devlet aygıtını temsil ediyordu. Onun sadelik dolu hayatı içinde sola yakın duran görünüşü, tamamen imgeseldi. 1970’li yılların hemen başında askerin bir kere daha yönetime el koyması sırasında CHP’nin tartışılmaz lideri Milli Şef, İnönü’nün karşısına, bir demokrasi şahini gibi dikişili, kendisine hem CHP genel başkanlığını kısa bir süre sonra da hükümetin başbakanlığını getirecektir.

Aslında bu demokrasi aygıtının kendisine verilen anlamı nasıl da taşıdığının karşılıklı en güzel ifadesidir. Halk, demokrasi tarafında duranı her zaman başının tacı yapmaktadır. Ecevit hem demokrasi dersi vermiş hem de onun meyvasını yemiştir. Sn. Ecevit, burada kazandığı deneyimi 80 sonrasında güçlendirememiş ya da taşıyamamış olması Türkiye’ye benim görüşüme göre en az 20 yıl kaybettirecektir.

Yukarıda altını çizmiştik, demokrasi mücadelesi örgütlü yapılmalıdır. Bu ona dışarıdan çizilmiş bir kural değil, kendi varoluşundan gelen bir sonuçtur. Sn. Ecevit’i iktidara getiren aygıta yabancılaşması yetmişli yılların sonuna doğru artmıştır. Demokrasi mücadelesinin içinde olanların böyle bir seçim yapma şansları yoktur. Sn. Ecevit ve diğer siyasi aktörlerin bize gösterdiği tecrübe bu olmalıdır.


İktidarların şahsileştirilmesi

İktidarın “şahsileşmesi” Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bir sorunudur. Biz bugün bunu eleştirme noktasında değiliz. Ancak anlama ve anlamlandırmamız bir “mânâ” taşır. Sn. Ecevit’in kendi örgütüne rağmen mücadeleye girişmesi ülkemizi ziyaret eden son büyük darbe sonrasına rastlar. Onun CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa edişini yaşım gereği o kargaşa günlerinde tam olarak algılayamamıştım. Dramatiktir, onun mücadele dolu yolunu basite almak değil elbette; ama önceden dediğim gibi zaman kaybıdır.

Bugün sokaktaki adam hâlâ “sosyaldemokrasi” ile “demokratik sol” arasındaki farkı, Sn. Ecevit’in kişiliğinin haricinde anlayabilmiş değildir.

Sn. Ecevit, darbe günlerindeki “Arayış”ını hep demokrasi mücadelesi olarak göstermiş; ama onun anlamına ters düşen bir kişiselleştirme sürecinin de başaktörü olmuştur. Bu sürecin içinde Sn. Ecevit’in tek başına olmadığını da elbette biliyoruz. Fakat diğer aktörler kendi mekanizmalarıyla birlikte hareket ederek, zaman kazanmışlardır. Oysa Sn. Ecevit, şahsında artık bir abide haline gelecek olan nezaketi, dürüslüğü ve namusu ile karanlığın içinde “kendi” yolunu aydınlatacak, hatta düzenin eşyasının doğasına aykırı düşecek bir partilerüstü kimlikle 1999 yılında 54 milletvekili ile başbakanlığa yükselecektir.

Bunun geçici bir varoluş olduğu kuşkusuzdur. Demokrasilerde partilerin aldıkları oy oranları üç yılda % 20’li rakamlardan % 1’li yerlere asla düşmezler. Hangi başarısızlık olursa olsun. Bu ancak Ecevitvari kişisel varoluş mücadelesinin karşılığı olabilir; siyaset bilimine ve ideolojiler arası çatışmalara aykırıdır.

Ecevit bu mücadelenin içinde kuşkusuz çok büyük bir lider konumuna gelmiştir. Cenaze töreni cumhuriyet tarihinin en güzel gösterilerinden birine dönüşmüştür. Elli yıllık yürüyüşü sırasında halkına kuşkusuz hep siyasi demokrasi yolunu göstermiştir, kendisi iyi bir demokrat olmamasına rağmen. Bu da ülkemizin çelişkisidir. Yaptıkları ve yapamadıklarıyla, yanlışları ve doğruylarıyla değil, işte tam da bu varoşluşu ile değerlendirmelidir.

Cumhuriyet tarihimizdeki isim yapmış liderlerin en önemli vizyonu da budur. Bizi ilgilendiren kısım da onlardan kalanları, yine kendi adımıza demokrasi dersine dönüştürüp, doğru anlamlar tanımlayarak, bir sonraki sürece yansımasını sağlamaktır.

Sn. Ecevit romantik bir liderdi. Düzenin önemli bir aktörüydü. Yapmak istedikleri ve dile getirdikleri ile yaptıkları arasındaki farkı gördüğümüzde, onun aslında varoluşu tam da anlamadığını ifade edebilmek mümkündür.

Örneğin, hep dilinde pelesenk olmuş köy-kent ciddi bir irrasyonalitedir.

Hep kitleleri peşinden sürükleyen sloganları oldu; ama ne sağlam bir “ideoloji” ne de “ondan” geriye kalacak bir “politika” üretemedi. İnsanlar onu burjuvazinin karşısına dikilmiş bir halk kahramanı olarak görmek istedi. Oysa o bu mücadelenin içine hiçbir zaman girmedi. 1977’li yılların yokluğu ve bitmek bilmez kuyrukları sırasında yumruğunu tam da masaya vurup, “sorumlularını” işaret edecek yerde, çok kısır kişisel çekişmelerin içine girdi.

Herşeye karşın siyasetimize nezaketi, inceliği, dürüstlüğü taşıdı. Son olarak, aşkından, sevgisinden söz etmemiz gerekiyor. Demokrasi ile ne alakası var diye düşünecekler olacaktır. Evet, bunun demokrasi ile direkt bağlantısı olmayabilir; herşey o demek de olmayabilir. Zaten unuttuğumuz her insani duruş bir sonraki adımda sorun haline gelmektedir. Ecevitler karşımıza çıktıkları her yere taşıdıkları bitmek tükenmek bitmeyen sevgileri ile elli yılda hiçbir şey verememiş olsaydılar bile elele götürdükleri beraberliklerinin fotoğrafını zihnimize yerleştirdiler.

Bugün herşeyin tüketim, bütün felsefelerin metaryalizm üzerine kurgulandığı dünyamızdaki beraberliklerin kırılganlıklarını görüyoruz. Madde kırılır, şekil değiştirir. Onu korumak zordur. Sevgi maddenin üzerine temellenirse, içeriğini ve özünü kaybedip, başka bir şeye dönüşür. Sevgi ruhun kendi doğasından gelir, ona aittir; ve şekli yoktur; içte hissedilir. 11 Kasım 2006 günü eşinin cenaze arabasının arkasında saatlerce yürüyen Rahşan Ecevit’i gören bizler için dünyanın aynı dünya olmadığını düşünüyorum.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..