- Kategori
- Edebiyat
Edebiyat ve resim ilişkisi
Kadın ve altın küresi, T.Ü.Y.B. Bülent Göncü
Çoğu kez sorgulamışımdır edebiyat ve resim ilişkisini ve doğal olarak bu ilişkiyi yeterli ve tatmin edici bulmamışımdır.
Geçtiğimiz günlerde ‘’Türk Edebiyatı’’ Dergisi’nin 423. sayısını satın aldığım an resim ve edebiyat ilişkilerini sağlam dokumanlarla okura aktaran yazarların makalelerini büyük bir sevinçle okudum.
Dergide: İnci Enginün ‘’ Romanlarda Resim ve Ressamlar’’ konusunu çok iyi anlatmış. Yazısının başında ‘’Tanzimat sonrası Türk Edebiyatı’nda musiki kadar resim de geniş yer tutmaktadır. Şiirde, roman ve hikaye dünyasının nice kahramanı arasında ressam kahramanlar bulunduğu gibi, nice ressam ve resimleri hakkında da değerlendirmeler görülür’’ diye başlıyor ve bu alanda çok güzel örnekler veriyor.
‘’ Edebiyat ve Resim Elele’’ başlıklı makalesinde Beşir Ayvazoğlu’nun şu saptaması bana çok ilginç geldi.
‘’Avrupa görmüş ve müzeleri gezmiş tazminat aydınlarının resim sanatına duydukları ilgi, hayranlığı aşarak yüzyıllarca böyle bir ifade imkanından mahrum kalmış olmaktan duyulan şaşkınlığı da yansıtır. ''
Hatice Bilen Buğra’nın sorularına yanıt veren Prof. Dr. Selçuk Mülayim, sanat tarihçisi gözüyle resim-edebiyat ilişkisini ortaya koymuş. Röportajın bir bölümünde ‘’ Görsel sanatın toplumsal risk faktörü yüksektir. Fikret’in resimleriyle şiirleri birbirinden ne kadar farklıdır. O, resimde tehditkar ve saldırgan olmanın nelere yol açacağını çok iyi fark etmiştir.’’ diyor ve ‘’ resimlerinden ötürü sürgüne gönderilmiş birkaç (veya bir tek) ressam adı verilebiliyor mu?’’ diye soruyor.
Hatice Bilen Buğra ‘’ Edebiyatçı ressamlar, ressam edebiyatçılar’’ başlıklı makalesinde Nazım Hikmet’ten Bedri Rahmi’ye, Cihat Burak’tan Hulki Aktunç’a bu ilişkiyi ortaya koyuyor ve makalesinin başında şu vurguyu yapıyor.
‘’ Bir ressamın edebiyata ilgi duymasında şaşırtıcı bir yan yoktur; çünkü bir metni okumak, orta seviyede bir zekanın üstesinden gelebileceği bir iştir. Ama bir edebiyatçının resim yapması ilgi çeker; çünkü resim yapmak her şeyden önce yetenek ister.’’
‘’ Tanpınar, cumhuriyet sonrası edebiyatımızda, resim sanatıyla sahici bir estetik ilişki kurabilmiş ve kurduğu bu ilişkinin imkanlarını eserlerinde bir zenginlik olarak kullanabilmeyi başarmış ender sanatçılardan biridir.’’ Diye makalesine başlayan Turgay Anar, Ahmet Hamdi Tanpınar için şu saptamayı yapıyor:
‘’ Baudelarie ‘resmi tatma’ konusunda ona ilk yol gösteren şairdir. Bu şairin yanına Valery’yi de eklersek onun hangi yoldan geçerek resim sanatıyla temasa geçtiğini birazcık anlayabiliriz.’’
‘’ İlhan Berk’te şiir-resim etkileşimi’’ başlıklı makalesinde Alaattin Karaca '' İkinciYeni Şiirinin öncüsü '' kabul edilen şair için şunu söylüyor:
‘’ İlhan Berk, bir ilham kaynağı olarak ya da yazacağı şiir üzerinde yoğunlaşmak için, resimden yararlanıyordu. Tabii poetik bakımdan akraba olduğu Paul Klee ve Picasso, onu etkileyen başlıca ressamlardır.’’ Yazısını da şöyle tamamlıyor Karaca;
‘’ Herkes gibi, ‘’sessiz bir gemiye’’ye binip öteye göçtü İlhan Berk’de. Ne demeli? Dostu Ece Ayhan’ın sözleriyle uğurlamak geldi içimden: Hoş Çakal İlhan Berk! ‘’
Ben de Bodrum’da yaşadığım günlerde yakından tanıdığım İlhan Berk’i, onun kendi şiiriyle yeniden selamlıyorum.
PAUL KLEE’DE UYANMAK
Uyandım çiçek gibi dayanılmaz kızlar
Ad Marginem’den asma köprüler kurmuşlar İstanbul’a
Nehirler, aylar çevirmişler o Ayla’lar, Münibe’ler
Tümü bir uzak denizde A’lar, V’ler, U’larla
Gece sarı bir evde bir iki yaprak evlerinin önünde
Açtı açacaklar dünyamızı açtı açacaklar
Bu denizi Ayla ayaklarını soksun diye getirdim
Bu dünyaları onun için açtım bu balıkları tuttum
Bir sabah çıkmak güneşler, aylar bir sabah çıkmak
Bir ağacı bu evleri sarı ters bir kuşu düzeltmek
Edibe bu sokağı al götür görmek istemiyorum
Edibe bu evleri Edibe bu göğü bu güneşleri Edibe
A’lar V’ler U’larla olmak Paul Klee’de uyanmak