Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Edebiyatın rahmetine nail olmak için feleğin çemberinden geçmek lazım

Edebiyatın rahmetine nail olmak için feleğin çemberinden geçmek lazım
 

İyi bir yazar, iyi bir romancı, iyi bir şair, iyi bir edebiyatçı olabilmek için acıları yaşamak, hayatın sillesini yemek, yokluklarla, çaresizliklerle, engellerle hemhal olmak, deneyimlemek, olumsuzlukların tezgâhından geçmek, feleğin meşekkatli çemberinden geçmek lazım...
 
Edebiyat rahmetini ve bereketini ancak feleğin sillesini yiyen insanlara bahşeder.
 
*
Şems Rumi'yi allak bullak etmese, Rumi yazabilir miydi o muhteşem eserleri?
 
Yunus'un Taptuk Emre'ye taşıdığı odunlar olmasaydı, nasıl yazardı Yunus o enfes şiirleri?
 
Pir Sultan'ın doğruyu söyleme aşkı, 'Ben dönmezem yolumdan' dediği yılmaz cesareti ve aşkı olmasaydı, bugün bile sevilerek dinlenen o eşsiz türkü sözlerini nasıl yazardı?
 
Dostoyevski, sara hastası ve iflah olmayan bir kumarbaz olmasaydı, o dev gibi romanları yazabilir miydi?
 
Tolstoy'un hayatından rengi alan, sekseninde bile evi terk etmeyi, istasyon köşelerinde ölmeyi göze aldıran, huysuz ve şirret karısı olmasa o güzide romanları yazabilir miydi?
 
Mehmed Akif, ülkesi için kan ağlayan, endişelenen, çaba gösteren bir duyarlılığı olmasa o destanı, yani Safahat'ı nasıl yazardı?
 
John Steinbeck yoksul bir göçmenin çocuğu olmasa, çocukluğu ve gençliği derin bir sefalet içinde geçmese, emekçilerin sıkıntılarını, çaresizliklerini görüp yaşamasa, nasıl yazacaktı o unutulmaz romanları?
 
Nazım Hikmet, yirmisinde Moskova'ya üniversite okumaya gitmese, Mayakovski'nin şiirlerine özenip fütürisçe şiirler yazmasa, armonikanın en güzel renkleri Türk şiirinde kendisine yer bulabilir miydi? Ömrünün 12 yılını zindanlarda geçirmese, 'Memleketimden insan Manzaraları' yaratılabilir miydi?
 
Orhan Kemal'in gençliği çırçır fabrikalarında işçilikle, Çukurova arazilerindeki cehennem sıcaklarında ırgatlık yapıp, sefaleti iliklerinde hissetmeseydi, o Çukurova kokan, hak ve emeği zirvede tutan o leziz romanları nasıl yazardı?
 
Aziz Nesin garabetliğin, anormalliğin, çelişkilerin, cahilliğin görüp şahidi olmasa, bunları sorgulamasa, mizahın nasıl zirvesine çıkabilirdi?
 
Vedat Türkali, ömrünü haksızlıkla mücadeleye, solu savunmaya vermeseydi, o birbirinden güzel romanları, nakış gibi işlenmiş o göz nurlarını yazabilir miydi?
 
Yaşar Kemal, çocukluğunda acı bir şekilde babasını yitirmese, Çukurova çiftliklerinde ırgatlık yapıp, traktör sürmese, sefaletle yoldaşlık yapmasa, henüz ergen bir gençken köy köy gezip şiir toplayıp edebiyata duyduğu bir aşk olmasa, Çukurova kadar bereketli, bal kadar lezzetli, hümanizmin birer şaheseri olan o zengin romanları nasıl yazardı?
 
Ahmed Arif, bağrıyanık, karayağız bir Kürt genci olmasa, halkının gördüğü zulümlere şahit olmasa, adam gibi sevmese, hasretten prangalar eskitmese, sayısı az olan ama hepsi birer inci değerinde olan o destansı şiirleri yazabilir miydi?
 
Çetin Altan, yazıya, kültüre, aydınlanmaya ve umuda ömrünü adamasaydı; Nazım Hikmet şiirlerinin yasak olduğu dönemde TBMM kürsüsünden Nazım Hikmet şiiri okumayı, sonucunda tekme tokat ağır bir dayak yemeyi göze alabilir miydi? Ömrünün sonuna kadar 'enseyi karartmayın' diye umut aşılayarak yazabilir miydi?
 
Marquez, ömrünü sola ve edebiyata adamasa, bereket akan, coşku fışkıran, bahar kokan, aşk veren, anlatımı muhteşem, dili şiirsel, üslubundan lezzet yayılan, modern bir Latin destanı olan o romanları nasıl yazardı?
 
Mehmed Uzun, halkının acılarını dillendirdiği için susturulan, vatanından kovulup sürgün edilen, vatanına, köyüne dair derin özlemleri olan, haksızlığa uğratılmış bir edebiyatçı olmasaydı, yazabilir miydi o bal tadındaki romanları?
 
Nihat Genç, saydığım isimlerden hayatta olan yalnız o. Siyasi fikirlerinden dolayı sevmeyeni çoktur Nihat Genç'in. Hatta ben bile katılmam bazı siyasi fikirlerine. Sırf fikirlerine katılmadığı için çoğu sevmeyenleri edebiyatını göz ardı eder. Ben etmem kardeşim. Bana göre, Nihat Genç'in edebiyatı, bütün olumsuz yönlerinin önündedir. O bir edebiyat adamıdır, o bir yürek adamıdır. O bizden biridir. O asi bir Karadeniz çocuğudur. Onun yüreğine yazarlık yeteneği kazınmış, edebiyat bereketi saçılmış, Allah adamı bir edebiyatçıdır. O, mizahın şövalyesidir. O, edebiyatı zerrelerinde hisseden biri olmasaydı, o leziz yazıları, roman tadındaki hikâyeleri, o enfes denemeleri nasıl yazardı?
 
*
 
Burjuvalardan, yani zengin kent yaşamı sürenlerden, muhafazakârlardan ve milliyetçilerden pek bir yazar çıkmaz; çıksa bile çok azdır, tek tüktür, istisnadır.
 
Burjuvaların ruhları çok fukaradır. Kibir kokar, hırs kokar, gösteriş kokar, kendini beğenmişlik kokar ruhları. Muhafazakârlar ve milliyetçiler de akla, bilime, bilgiye pek önem vermezler; dolayısıyla cehâlete yazgılıdır ruhları.( Bakın, hepsi demiyorum, arada istisnaları çıkıyor.)
 
Bir örnek verelim: Çoğu yerli okur, Orhan Pamuk romanlarını sevmez. Sıkıcı, bezdirici, bunaltıcı ve edebiyatın o samimi havasından yoksun bulur.
Bunun nedeni, Orhan Pamuk'un toy bir ruha sahip olmasından, feleğin çemberinden geçmemiş, yokluk nedir bilmeyen, çaresizlik nedir görmeyen bir yaşantı sürmesi olmuştur. Yukarıda saydığım burjuvaların olumsuz özellikleri Orhan Pamuk'ta da var sanılmasın, sakın, o sadece bir genel özelliklere değinmeydi.
 
*
 
Son söz:
 
Edebiyat buhran sever.
Edebiyat acı sever.
Edebiyat feleği sarsılmış insanı sever.
Edebiyat hamı değil, pişeni ve yananı sever.
Edebiyat duyarlı insanı sever.
 
-Mustafa Yıldırım - 06.09.2016
 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..