Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '08

 
Kategori
Haftasonu
 

Edirne’deydim…

Edirne’deydim…
 

“Acayip” bir sis vardı…

Sisin içinde her türlü nesne gerçekliğini yitirmiş görünüyordu… Bu bir illüzyondu ve ben de aynı yanılsamanın parçasıydım sanki… Bir hayal perdesinde geçiyordu o an hayat…

Bunları sisin içinde yürürken düşünmem o anı daha da alık bir biçimde algılamama neden oluyordu sanırım… Hem sis hem bu alıklık, bir arabanın altında ezilmeme yetecekken, neysek ki ulaştım Selimiye’nin olduğu açıklığa…

Selimiye yerinde yoktu… Sinan sırtını Selimiye’ye dönmüş öyle oturuyordu, büyük eserinin yok olduğundan habersiz… Yine de fark ettirmemek için durumu, öyle yürüyüp geçtim önünden…

Sis bir bakıma karanlık gibi… Görme yetisini azaltan bir şey… Karanlıktasın ve seni takip edip, yakın çevreni aydınlatan bir ışık huzmesinin olduğunu düşün, öyle işte… Bu karanlığın rengi siyah değil bir de…

Sinan’ı epey bir geçince, tekrar dönüp baktım Selimiye’nin olduğu yüksekliğe… Silueti dahi görülmüyordu… Olduğunu bildiğim yerde gri bir boşluk vardı… Garip bir duygu bu… Sanki sisi elimle şöyle bir yelpazelesem kesme taştan duvarları çıkacaktı ortaya…

Araç trafiğinin yoğun olduğu caddeyi karşıya geçmem gerektiğinde bu düşüncelerin hepsini uzaklaştırdım kafamdan… İyi bir konsantrasyona ihtiyacım vardı ezilmemek için çünkü…

Karşı kaldırıma geçince biraz daha yürüdüm soğukta…

Eksi(-) 5 derece imiş hava sıcaklığı… Saatle sıcaklığı dönüşümlü gösteren elektronik tabelada yazıyordu… Ben çok daha eksi hissediyordum oysa… Bir süre tabelayı izledim, (-) 5’te ısrar etti…

“En ince dallarına kadar buzla kaplanmış ağaçlar, kırılgan kristal heykellere benziyordu…” Yürürken, gerçekten çok etkileyici görünen ağaçlara bakarak düşündüm bunu… Ama o an kurduğum daha güzel bir cümleydi sanki… Şimdi bu kadarı kalmış aklımda…

Daha da eksiye düşünce hissettiğim sıcaklık, dolmuşa bindim… Dolmuşta ilahi, türkü benzeri bir şey çalıyordu kasetten;

Edirne ovasında
Serpildim kaldım
Arçlıyım tükendi
Evladı sattım
O viran babamı
Yolda bıraktım


Edirne ovasında
Naneler biter
Nanenin kokusu
Cihana yeter
Ah, şu macırlık
Ölümden beter…

“Macır”, muhacirin Trakyacası... Göçmen yani... Göçmenliğin haleti ruhiyesini böylesine güzel anlatan bir başka söylenceyle karşılaşmadım bu güne kadar...

Kaldığım otele geldim, gayet sıcaktı odam… Yürürken, aklıma gelen cümleleri, düşünceleri daha sonra toparlayıp yazmak için not ederim diye düşünmüştüm… Ama yatağım öyle kendine çekiyordu ki beni, vazgeçip akşam yemeğine kadar kestirmenin en iyisi olacağına karar verdim…

 
Toplam blog
: 48
: 1573
Kayıt tarihi
: 17.11.06
 
 

Konuştuğum gibi yazmamalıyım... Yazmak, konuşmaktan farklı ve her zaman onun önünde benim için.....