- Kategori
- Blog
Editör olmak ister misiniz?
Editörün kalemi silahıdır... Salladım da boşa değil hani...
Editör olmak ister misiniz?
Editör olmak ister miydiniz?
Editörlük yapabilirim diyenlerden misiniz?
Evet diyenler olduğu gibi hayır diyenler de vardır muhakkak.
Evvela ne denli zor bir meslek olduğunu belirtmek gerekiyor sanırım. Bunu son yazımın yayına verilişi sırasında geçen sürede iyice düşünüp değerlendirme fırsatı buldum ve vardığım sonuç: Hakikaten de zor meslek vesselam.
Son diyeceğimi ilk başta söyledim, evvela verdiğim sözü tutmuş oldum. Hadiseyi kısaca özetleyeyim.
Geçen Cuma Bekir Coşkun ile ilgili yazımı yazdım, yayına almak için eksiğini gediğini tamamladım, onayladım. Ondan sonra arada bir bakıyorum tabi, yazı editör onayından geçmiş mi diye.
Hatta tam o yazıyı yazdığımda yine ona benzer nitelikte bir yazı daha yayına çıkmıştı. Dedim ki: “Demek yazım reddedilmeyecek”, çünkü benzer özellikte bir başka yazı blogda yayındaydı. Sevindim. Ama kursağımda kaldı…
Çünkü aradan neredeyse iki gün geçmişti ve hala benim yazı yoktu ortalıkta. Yayına alınmadığı gibi herhangi bir cevap da gelmemişti, yani henüz reddedilmemişti.
Bunun üzerine bir yazı daha döşendim. İlkin azıcık hayal kırıklığı ile yazmaya başladım, sonra baktım ki öylesine gerek yok, yönümü çevirdim, mizah yazısı olsun deyuben gerekli rötuşları yaptım.
Ancak diğer yazım yayına verilince bu yazı geri döndü. Tabi red gerekçesi çok açıktı: “Bahse konu yazınız yayına verilmiştir, gecikmeden dolayı özür dileriz.” Bunun üzerine yeniden aynı yazıyı onaya verdim. Tabi yine reddedildi ama bu defa daha geniş bir açıklama geldi. Ardından yazıda yapılan düzenlemelerle yeniden yayına verildi. Sonra aldı beni bir düşünce…
***
Derin tefekküre dalmış buldum kendimi. Editörlüğün zorluklarını düşünüyor, başından beri robot muamelesi çektiğimiz (fark etmeden) editörlerin de birer insan olduğunu ve ne zorluklar içinde çalıştıklarını filan düşündüm. “Kafayı mı yedin” demeyin.
Halihazırda kafayı yemişliğim vakidir de bu olaydan çok önceleri cereyan etmiştir, şimdiki olaylarla ilgisi yoktur.
İşte öyleydi, böyleydi derken analitik fikir neşriyatımda bir kabarma hasıl oldu; mütefekkir alametleri gösteren klavyemin tuşlarına hidayet vasıl oldu; “gönlümün paşası editörlerimiz”in ne de zor bir iş ile iştigal ettiklerini düşünerekten meşguliyetlerine ne denli yük verdiğimizin sırrına mahzar oluverdim.
Efendim hakikaten de zor bir mesleği icra etmekteler. Takip ediyorum bir gün içerisinde bir dolu blog yazılıyor, hadi blogları geçtim o bloglara yüzlerce yorum yazılıyor. Editörlerimiz de o kadar yazıyı okuyorlar. Zor iş.
Zor iş diye kestirip atmak kolay. Neden zor. Ona bakalım.
1- Editör yayına verilen her yazıyı didik didik incelemek zorundadır. Zira yazının sorumluluğu yayıncıya aittir. Zor olduğu kadar ağır bir sorumluluk gerektiren bir durum gerçekten.
2- Bu yazarı seviyorum, filancayı az seviyorum, onu okuyayım da şunu okumayayım diyebilme lüksü yok. Sevse de okuyacak, sevmese de. Seçme şansı yok.
3- Sevdiğin yazarı okumak neyse de bir de sevmiyorsa. Şöyle düşünün. Mesela her gün onlarca Engin Ardıç yazısı okumak zorundasınız. Kim dayanır bu ezaya. Velev ki onu sevseniz bile “öö” gelir artık. (Engin Ardıç’ı genelde takip ederim. Sevmiyorum ama yine de okumaktan kendimi alamıyorum:))
4- Sadece homojen bir yazar kitlesi değildir izlemek zorunda olduğu. Siyasi yazarından tutun da, spor yazanına değin onlarca kategori blogcusu var. Haydi, sporu seviyor diyelim, haberleri zaten takip ediyor, mizah yazılarını da hafif diye seviyor diyelim, felsefeden ya da tarihten veyahut psikolojiden haz etmiyorsa ne olacak. Ama mecbur okuyor işte.
5- Çeşit çeşit kategori olduğu için her birinden de anlıyor olması gerek bir yandan da. Misal “güncel” kategorisine yazılan bir yazı belki “güncel” değil, “gündelik yaşam” kategorisine giriyordur, ya da “felsefe” diye yazılan “psikoloji”ye giriyor olabilir. Bunu kim düzeltecek. Tabi ki editör.
6- Her satırı okumak zorunda ve çok kez de anlamak zorunda. Çünkü konu bütünlüğüne vakıf olarak genel değerlendirmeye tabi tutması gerecek.
7- Daha bakın yazının içindeki kelime hatalarına, imla yanlışlarına, anlam bozukluklarına, noktalama işaretlerine yeni geldik. Bir de bunları denetleyecek iyi mi?
8- Yine bir başka detay, yazı içerisinde kullanılan sözcüklerin, cümlelerin yahut paragrafların işaret ettiği özel anlamlar var mıdır diye incelemek durumunda. Zira üçüncü şahıslara yönelik hakaretamiz ifadeler olabilir, telif gerektirecek alıntılar olabilir, yasalara aykırı ifadeler olabilir, devlet büyüklerini tezyif ve tahkir edici ifadeler gizlenmiş olabilir, yasadışı propaganda içerikleri barınabilir falan da filan.
Daha uzatsak uzayacak vallahi. Hülasa hakikaten zor iş editörlük.
Bir an kendimi “benim yazıları” okuyanların yerine koydum, aman Allah’ım düşünmesi bile korkunç. İsterseniz bir düşünün; abuk-subuk esprilerle dolu, uzun-uzun cümleler, eski dilden kelimeler, ona-buna dokundurmalar ve hatta editörün kendisine dokundurmalar filan, çekilecek şey değil azizim.
O zaman onları takdir etmemek elde değil, takdir etmek vacip bile değil resmen farz yahu.
Binaenaleyh editörlük hakikaten de zor zenaat. Ara sıra kızsak da hak veriyoruz. Ama tabi hak veriyoruz derken bir yere kadar. Temsil bu yazıyı hemen onaylanmazsa yine kızarım, ona göre. Dediğim dedik, çaldığım düdük :)
Bu arada ben editör olurum diyen hala var mıdır acaba, aranızda?
Murat HACIOĞLU
7 Nisan 09
http://www.murathacioglu.com/
http://www.siirlerinefendisi.com/