Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '10

 
Kategori
Blog
 

Editörlerimizin dünyası ve biz...

Editörlerimizin dünyası ve biz...
 

Bu efe'ler başka efe. Efeler çıktı meydane. Of be, of be! Tadından yenilmezse de, gidi, de!..


İlk “editör” lafını biz, yabancı filmin jeneriklerinde okuduk, oradan bilip öğrendik. Sonra da basın-yayın’cıların literatürüne girdi. Şimdi de blog’ larda da, hükümlerini sürdürüyorlar.

Editörler için, “ bıyıklarını balta kesmez” diyorlar. “Ketum” diyorlar. “Atlıya, eşekliye selam vermez” diyorlar. “Burunlarından kıl aldırmazlar” diyorlar. Ağızlar torba değil ki büzesin?Ama aralarında, büyük bir dayanışma içinde oldukları kesin. İşte ,öyle bir şey yani.

Şimdi ben; şu anda, röportaj için, “Editör’leyim.” İç içeyiz. Yanlış anlaşılmasın, içli dışlı değiliz, Öyle, teklifsiz, can ciğer kuzu sarması, yaprak dolması vaziyetleri yok yani.

Blog’culukta, editörün, her birimize emeği olduğu halde, onlar hakkında bir tek fikrimiz bile yok. Ama onlar bizi, biliyorlar. Bu ne iş?

Blog camiasında Türkiye’nin en büyük sitesine mensubuz. Onların editörleri de seçkin ve seçili olması lazım. Eee, hiç birini tanımıyor ve herkesler gibi de merak ediyoruz.

Mesela mesela, onların kitapları var mı? Kariyerleri nedir ? İçlerinde yakışıklı ve güzel olanları var mı? Yatak yorganları blog kumanda odasında mı? O kadar blog okuyan insan, üstelik gazete de, roman da okuyabilir mi?

Gece yarısından sonra da evlerinde mesai yapıyorlar mı? İzinliyken dahi, blog okuyorlar mı gittikleri yerlerde ? Blog’da cici çocuk ailesi çoğalınca problem çıkaranlar oluyor mu? Rüyalarında bile blogcu görüyorlar mı?

Blogcular arasında beğendikleri var mı? Şu “milliyetçi, şu romantik, şu aksi, şu süt kuzusu, şu ak kaşık, şu ılımlı, şu çok bilmiş, şu aman ha! gibi saplantıları mevcut mu?

Yıllık izinlerinde merak yüzünden internetlere girip, takip ettiği blogcuları okuyor mu? ( Tam burada, bir ses duyar gibiyim. Bu sesin sahibi, Sevgili Sabiha Rana’dan başkası değil: “Bu kadar peş peşe, nefes almadan bu sorular kimden geliyor? Bilin bakalım. Bu, Muzaffer Cellek’ten başkası değildir!)

Eh, biz de “hayali röportaj” yapalım dedik. Hani ya, editörlerimizin dünyasını merak ederiz ya. Elçiye zeval olmaz derler. Şunları sorduk:

1- Editör olmasaydınız ne olurdunuz? “Ah bunu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.”

2- Hiç Blog yazdınız mı? “ Tilkiye, tavuk kebabı yer misin diye bir soru bu, geçiniz”

3- Editörler, blog okuya okuya, dağarcığını zenginleştiriyormuş. “Hep öyle söylenir. Ben rastlamadım. Bilgi, Kamçatka’dan da gelir, Viladivostok’tan da. Neredeyse, gider, bulur, arabaya yükler getiririz.”

4- Bazı blogları okurken “amma da sallamış ha!” veya “Atmış kafadan ki, ne atma! Pes!” dediğiniz zamanlar oldu mu? “Mesleğimiz itibariyle, olumsuza, olumlu yaklaşmayı, şiar edinmişizdir. Kafadan atsa, kendisi kaybeder.”

5- Rüyanızda blogcuları görüyor musunuz? “Şimdi sırası mı bu sualin? Biz, rüyalarımızı kaybettik. Ne demek yani?!”

6- Bir blog sitesi kursanız, blogculardan yanınıza alacak olduklarınızı kararlaştırdınız mı? “Olmadı şükür. Kedi her zaman ciğer kebabı yese, tıkanır.”

7- Meslek hayatında sizi en çok üzen olaylar? “Yoğunluktan üzülmeyi, sevinmeyi, yemeği, evi, arkadaşları unuttuk valla.”

8- Blog okuma yoruyor mu? İstirahatta bir mizah veya hiciv sizi güldürebiliyor mu? “ Hayatımız mizah, hayatımız yorgunluk valla”

9- İçinizden kızdığınız blogcu var mı? “Biz kızmayız. Böyle programlanmışızdır. ( Lütfen röportaj sonrası gel de görüşelim. Lütfen bu kısmı yazmayın)

10- Sizler için gizemli, sır vermez, baş verir diye bir kanaat var. Öyle midir ? “ Gizemli olsan ne yazar, olmasan ne yazar? Gizem, mizem karın doyurmuyor.”

11- Bir sandaldasınız. Birisi blogcu, diğeri genç bir kız var. Sandal devrilse, önce hangisini kurtarırsınız? “ İkisini de. Ne yani, ne demek istiyorsunuz?!”

12- Blogcular arasında, kendinize yakın hissettiğiniz kimse var mı?

“Herkese aynı mesafeden bakarım. Yazılara da öyle. Onların yazısı ilgilendirir beni. Şasi’si eğri, kaportası kapanmaz, far ayarı bozuk olanlar da bizden geçer.”

13- Beğendiğiniz blogcuların yazısından dolayı, kendileriyle tanışmak ister misiniz? “ Bizler sanal aleme göre yönlendirilmişizdir. Beğeni, yazı okunup, bitinceye kadardır. Bu işler kolay değil öyle!”

14- Editörü tarif eder misiniz? “Ağzı var, dili yok, klavyesi var, bloğu yok. Ananı çok, soranı yok. Arabası var, deposu yok. Blogcusu çok, arkadaşı yok. Çok çalışır, az aşınır, aşındığı ile kalır. Yahut da öyle sanır. Bu işler böyledir.”

15- Blog kategorisine, “tarağını, takma dişini kaybettim. Göreniniz var mı?” deyip yazı sokmak isteyenlere, Üsküdar’da kahve sohbetine davetlerin de, blog’ta görünmesine ne diyor sunuz? “Onları biliyoruz, tanıyoruz. “İlgisiz yazısını blog’a sokuyorlar. ‘Bir arkadaşa bakıp çıkacam’ diyerekten. Taaa ki fark edilinceye kadar orada kalmayı kâr zannediyorlar.”

16- Kitabınız var mı? “Kitabı olmayana “kitapsız” denildiğini bilmiyorum mu zannediyorsunuz. Onu öyle sormayalım lütfen Evet, yayına hazır kitabım var!”

17- Sizce az yazan mı, sıklıkla yazan mı makbuldür? “Tarlanın ufak taşlısı, ineğin öküz başlısı, berberin solumazı, tellağın terlememesi, nasıl makbulse, az yazan da öylesi makbuldür.”

18- Hatırladığınızda kaşlarınızı çattığınız blogcular oluyor mu? “Bunu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.”

19- Hoşunuza giden bloglar çoğunlukta mı? Kaliteler nasıl? “Bizim de kendimize göre kıstaslarımız var. O yüzden de bizleri ketum bilirsiniz. Bizde öyle arkadaşlar var k, ağzına vur, lokmasını al. Siz mesela, sabahtan beri sorar da sorarsınız. Oldu olacak, ‘etimiz kemiğimiz, böbreğimiz var mı? Sabahları süt içer misiniz? diye de sorun bari!”

Röportaj sona erdiği zaman, “ hayali editör” muhatabıma, teşekkür ettim. O da, ziyanı yok, 750 adet yazıyı okumaktan oldum. Şimdi telafi ederim “ dedi. El sıkışıp ayrıldık.

Ya, gördünüz mü? Az daha sizler yüzünden de, zılgıt yiyordum!

NOT: Bundan önceki 4 yıl önce, aynı yazının (İLK) versiyonu bu link'tedir. Ve editörlerimiz hakkındaki ilk yazıdır blog'larda.

http://blog.milliyet.com.tr/Editorlerimiz_ve_biz___/Blog/?BlogNo=92773

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..