Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Efes'e doğru

Tatil denince yalnızca deniz-güneş-kum üçlüsü gelir akıllara. Benim tatil anlayışım ise, bilmediğim yerleri görmek, gittiğim yerin tarihini, daha önce oralarda, kimlerin nasıl yaşadığını öğrenmekten ibarettir. Bir Cuma günü mesai bitiminde başlayıp ertesi hafta Pazar akşamına kadar tam dokuz gün sürecek bir zaman dilimi bekliyordu Fatoşla beni. Uzun yol otobüsü adını bilipte gidipte görmediğim, uzaklara götürecek bizi.Bu kez yolculuk doğanın maviyle buluştuğu, tarihin en derin dokusunu içine aldığı Kuşadası’na… İstanbul’un terminalinden Kuşadası’na doğru başlayan yolculuğumuz, ertesi gün öğle üzeri son buldu.Gece yolculukları beni oldum olası etkilemiştir.Gecenin karanlığında hiç bitmeyecekmiş gibi uzayıp giden karayolunda, gökte parlayan ay eşiğinde sürüp giden yolculuk arkadaşım olmasaydı bu kadar güzel olmazdı sanırım.Tatlı uyuklama sonrasında birde bakmışız ki gün doğmuş.. Egenin dik uzanan dağlarından kopup gelen suyla elimizi, yüzümüzü yıkayıp, yamaçlardaki çam kokusunu koklayarak doğmakta olan güne kahvaltıyla beraber günaydın dedik. Yol boyunca vadilerin güzelliğine, heryanı kaplayan yeşil örtüye bakmaktan, gözümüzü alamadık.Kim böyle bir güzelliğe kayıtsız kalabilirdi ki?Biz sohbeti iyice koyulaştırmıştık ve öyle böyle derken on saat süren otobüs yolculuğumuz tamamlanmıştı;Konaklayacağımız yer kuşadasından 6 km uzaklıktaki sahil siteleri. Terminalden taksiye binip sitelere doğru yol aldık.Çok huzur vericiydi sahil siteleri, sadece kuş sesleri ve yeni yeni meyve vermeye başlayan bir sürü portakal, mandalina ağaçları, hava da ise mis gibi değişik bir koku vardı.Böylesi bir ortamda, heleki böyle bir yolculuktan sonra birkaç saatlik uykunun tadı sanırım hiçbir tada benzemezdi.

Ertesi gün denize girdik denizde kum yerine bataklıkla karşılaştım.Deniz benim hayatımda önemli bir yer teşkil eder denizini sevemedim.Öğleden sonra kuşadasına geçtik her taraf beton yığını adeta, inanılmaz turist var.Biraz dolaştıktan sonra şehrin içini, kısa bir yol ile karaya bağlanmış olan güvercinadayı dolaştık.Bu adanın tamamını kapatan kayalıkların üzerinde yapılmış bir kale aslında, İçinde küçük bir orman modeli var zannediyor insan.Birde Tavşan ve Ördekleri var kafes içinde beslenen.Kuşadasının yorucu atmosferinden farklı olarak sessiz ve dingin bir ortam sunuyor ziyaretçilerine.Ben en çok Efesi görmek istiyordum tatilimi o amaçla Kuşadası olarak seçmiştim.Daha önceden Zeus Mağarası ve Milli Parkı görmüştüm fakat Efesi görememiştim.Tatilimizin üçüncü günüydü erkenden kalktım içimde bir heyecan muhteşem antik kenti nihayet görecektim.Ülkemize gelen turistlerin büyük bir bölümünün, görmeden geçmedikleri gerçek bir tarih hazinesini görmek Fatoş ve beni müthiş heyecanlandırıyordu.

Efes Tarih sahnesine İ.Ö 7.yy ortalarında Kimmer saldırısı sırasında çıkmış.Sırasıyla Efesi Lidya Krallığı, Persler, Sparta krallığı, Büyük İskender, Bergama Krallığı, Roma krallığı, Gotlar ve Selçuklular ele geçirmiştir.Büyük İskenderin kenti almasıyla birlikte 50 yıl süren bir refah dönemi yaşanmıştır.Hellenistik dönem boyunca efes çok parlak günler yaşamış.Augustos döneminde Efes romanın Asya eyaletindeki kentlerin en önemlisiymiş.Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kentiymiş.Efes ve Tapınak 262 yılında Gotlar tarafından yıkılmıştır.Kent bundan sonra bir daha eski görkemine ulaşamamıştır.Orta çağ başlarında Efes artık Liman kenti olmaktan çıkmış ve bir düşüş içine girmiştir.1090 yılında Selçuklular tarafından fethedildiğinde de küçük bir kasabaya dönüştürülmüştür.14.yy kısa süren parlak bir dönem yaşayan kent, daha sonra terk edilmiştir.Efes’teki antik yerler St Jean Bazilikası, Artemis tapınağı, yedi uyurlar, stadyum, akropol, Bizans hamamları, çifte kiliseler, Liman hamamları, Liman Caddesi, Tiyatro, Mermer Cadde, Aşk evi, Hadriyan tapınağı, Skolastika, hamamı, Domitian Tapınağı, Train çeşmesi, Devlet agorası, Belediye Sarayı ve Celsus Kitaplığı.

Celsus kitaplığı ve Tiyatro beni hayranlıklar içinde bıraktı Fatoş başladı bana anlatmaya M.S 135 yıllarında Julius Celsus Halmaeanus adına oğlu Julius Agiula tarafından Romalı bir mimara yaptırılmış.Roma mimarı özelliklerini tümüyle yansıtan yapının ön cephesinin dekarasyonu devrin en güzel örnekleri arasında yer alıyormuş.Ön cephe kolonları arasında yer alan 4 kadın heykeli Akıl, Kader;İlim ve Erdem öğelerini sembolize ediyormuş.Celsus Kitaplığı kendi döneminde dünyanın sayılı bilim adamı ve düşünürün yetişmesine aracı olmuş.

Egenin şirin kıyısında güneşin ve tarihsel bir dokunun göbeğinde, doğal güzelliklerin büyüsüne kapılmak ne kadarda etkilemişti bizi.O sıcak altında koca Efes Antik kentini dolaşmak kolay olmuyordu elbette.Güneş bizi iyice sıcaklığıyla kavurmuştu ki, Meryem Ana Evi, İsa Bey Camisi ve Ayasuluk kalesini gezemeden gezimizi tamamlamıştık. Sizce arkadaşlar bir yolculuk ne zaman biter?Egenin bu muhteşem antik kentini geride bırakırken, dönüp arkamıza baktığımızda bir yolculuk o yolculuktan bir iz kalmadığında biter diye düşündüm.Bu hayatımızda ki her türlü yol ve yol ayırımı için böyledir.Büyük bir Medeniyetin kalıntılarının bıraktığı bir yer olarak bilinen Efes Selçuğu görmeniz dileğiyle…

 
Toplam blog
: 53
: 2313
Kayıt tarihi
: 30.01.07
 
 

Hayat herşeye rağmen o kadar güzel ve sevgi doludur ki. Benim için hayat kimi sevdiğim ve kimi in..