Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

05 Haziran '08

 
Kategori
Güncel
 

Eff-Püff

Eff-Püff
 

az ilerisi akdeniz.


Her hastane nöbetimde hastalardan en az üç kene çıkardığım olur. İki yıldır ilkbaharla birlikte yaz sonuna kadar süren bir durum. Doğadaki bir canlının derisinin rengi kızılsa zehirli olma olasılığı yüksektir; bu keneler de kızıllaşmışlar. Öyle köpeklerin üzerinde gördüklerinize benzemediklerini söyleyebilirim.

***

Yıllardır insanlarımızın üzerine yapışmış kenelerden çok daha insafsız insanlar var. Bir çeşit ölümsüzlük şerbetinden mi içmişler bilinmezler ama arada bir kafalarına sıkanlar dışında o insanlar gerçekten ölümsüzlük şerbetini kana kana içmişler gibi; huzurlu, vakurlu, rahat, keyfili, mutlu, ruhları gıcır, tenleri parlak, yüzleri sabunlu, içleri coşkun, sözleri serin, gözleri berrak, kafaları rahattır o insanların.

Gruplayalım:

Birinci grup: kendilerine pavyonlardan gelme sanatçı kelimesini-çuvalını- giymiş olanlar. Şeker çuvalı gibidir bu çuval: içi tatlı mı tatlı.

Bu grubun içine son zamanlarda okumuşu-mokumuşu daha çok girmektedir: çuvala girince cebi doldurmak adına yapmayacakları yoktur. Halkın ensesine yapışırlar ve oradan bunları çıkarmak neredeyse imkansızdır. Sürekli emerler. Ara sıra unutulurlarsa mafya babalarından yardım alıp yeniden halkın enselerine yapışarak sanatlarına(?) devam ederler.

Halk, sanatçının ensesinde olmalıdır ki sanatçı yön göstersin, kendini feda etsin topluma. Ama bizim buralarda halkın ensesine yapışmış bunlar.

İkinci grup, yazar-çizer denenler:

Bunları da sanatçı denen grubun içine almak gerekir ama onların farklı bir durumu vardır. Bunlar beyne yapışırlar. Kafatasının içine nasıl girmişlerse çıkarmak neredeyse imkansızdır. Etli ve sütlüye dokunanlar ve dokunmayanlar diye iki gruba ayrılırlar. Dokunanları kene statüsünden ayırıp, yazar statüsüne koyup, kenelere dönüyorum.

Bu gruptaki keneler çok mutlu ve rahat bir yaşam sürerler. “Ah! Lütfen bu harika yaz bitmesin! Konserler, seksler, yemekler mankenler…”

“Bıktım dünyayı sırtımda taşımaktan. Hayatın yorgunuyum ben, rahat vurgunuyum ben…”

Bu grubun başına genelde kötü bir şeyin gelme olasılığı hep çok düşüktür. Bir çeşit Hintlilerin kast sistemini doğrular gibidirler. Sanki bundan önceki yaşamlarında çöp toplayıcısıydılar da, şimdi dokunulmaz keyiflerin’deler’dir. Nişantaşı’nın çöp toplayıcısıyla, gecekonduların bir olur mu canım? Bunlar Etiyopya’da bu işi yapmış olmalılar.

Üçüncü grup ise; ee, tabii ya, -ya’sız yazı mı olur; siyaset bilimiyle uğraşanlar. Hemen politikacıları aklınıza getirmeyiniz, ilk başta bu işten nemalanan tüm birimler: siyaset bilimcilerinden çaycısına kadar.

En tehlikeli grup bunlardır. Çünkü kimseye söylemek istemeyeceğiniz bölgelere yapışırlar. Elleri ve kolları çok uzundur. Vantuzları çok uzundur deyip, diğer gruba geçiyorum.

Geldik en kalabalık gruba:

Duyarsız kitleler.

Bunlar tüm dünyanın keneleridir. Hiç bir şeye ses çıkarmazlar. Önlerine ne konursa sormaz etmez kabullenirler, “sen onlardan daha mı iyi bileceksin” diyenlere “he vallah” diyenler, verilenlerden verilmeyenleri çıkarsın diye Allah akıl fikir vermişken bunlara, bunlar onun bunun dediğine göre yer içer, inanırlar, bir çeşit insanlık ayıbı kenelerdir. Yerler içerler kirletirler, bu şekilde dünyada yol alırlar. Canlı cansız her şey onlar için yaratılmış ve hizmetlerine sunulmuş olduğundan dünyayı kirleterek bozarlar.

Herkes aşağı yukarı hayatının bir döneminde kene olmuştur. Asıl mesele kene olarak kalmamaktır; değil mi ama?

***

Ortak tanıdıklarla lafımı bitireyim. –keneler yazının yukarısında kaldı, burası temiz-

Sayın Barlas’ı okuyorum, London’a gitmiş. Hayvanlara verilen değerlerden söz etmiş, yollar ışıklar aynı diyor; falan filan. Çok sevişiriz, hiç tanışmayız ama onun çocuksu bir yönü nedeniyle, arada toroslarda fare avına çıkınca karşılaştığımız olur.

Yurt dışına çıkmayan biri diyor, dünyayı Türkiye sanır. Bırak Türkiye’yi, yaşadığı yeri dünya sanır diyor.

Petrol vardı da biz mi içtik sayın Barlas? Ayarlayın ortamı biletleri en kralından gezelim dünyayı; haksız mıyım ama?

Bugünler sayın Babaoğlu ve kültür çetesi yine öğle yemeklerinde şenleniyorlarmış. Sanırım yeni programlar yaparak toplumun kültür çıtasını yükseltecekler.

Ne gariptir, İclal hanım ilgimi çekiyor son zamanlarda.

Son evliliğinin mutsuzluklarını öz özeldir demeden sağa sola anlatıyorken okumuştum içindeki fırtınalardan sağa sola savrulanları. Sanki doğuracak gibi ama sancılarını sürekli anlatırsa ortaya gaz çıkabilir gibime geliyor. Yetenekli kadın, kıvrak kalemi var. O da öğle yemeğini anlatıyor.

Şu sıra öğlenleri bir araya gelerek akşama evde pinekleme durumlarındalar mıdırlar bilinmez ama uzaktan hoş görünüyorlar.

Bir de en çok sandıkları şey var; sanıyorlar ki herkes onların yerinden olmak ister. Vardır; azıcık k.çına mürekkep sıçramış olanlardan vardır da, asıl bu işin içine girmişler isterler mi, orasını bilemem.

Ne zaman yaşadığınız yer dünya gelir size, bilir misiniz? Söyleyeyim:-anlatımı daraltıyorum-

Size sunulan sanat adına ve yukarıdaki anlattığım manat adına, veya size sunulan güzel ve iyi denen ne varsa sazandan önce atlayıp onaylar ve kabullenirseniz dünyanız o olur.

İşte o yüzden sayın Nazım Hikmet Ran-Nar- için çekilmiş bir filmin baştan savma, kötü, gerçeklere uzak mı uzak olduğunu anlayamaz ve üzerine atlayarak ıslak mendillerle beğenirseniz, işte sizin dünyanızdaki ufalma derim. Ben demem, dünya kültürü der.

London’un köpek toplayıcılarından fazlası, gece süren, sabahla biten alemleridir, ak süt tenli kızlarıdır, barlarıdır, müzeleridir, konserleridir.

Haksız mıyım ama?

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..