Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eften püften bir yazı

Eften püften bir yazı
 

Foto:Ş.ODABAŞI


Girdim kahveye.

Sigara içilen bölüme.

Sigara içilen bölümler, kahvelerin giriş kısmında.

Kahvenin içi yaz günü çekilmez ki. Sigara dumanı yukarı yükselse de, bölümün yanları açık olsa da önemli değil. Sigaranın o kötü kokusu, nerden buluyorsa insanın ta burnunu buluyor.

Katlanacağız.

Bir masada tek başına bir adam oturuyor.

Selam verip oturdum.

Kafasındaki kelini yandan aldığı saçlarla kapatmış, kambur yapılı tipsiz bir adam. (Önyargılıyım bende. Kalbi güzeldir belki de)

Boyu kısa. (Adı Musa değildir inşallah)

Giyimi kuşamı, on para etmez.(Parası yoktur garibimin)

Ayağındaki ayakkabılar en ucuzundan adi mi adi.(Alamıyordur, idare etsin birkaç sene)

İçtiği sigarada da hayır yok. (Parası olsa en iyi uçluyu fosurdatır. Parasızlığın canı çıksın)

Ben sigara içecek olsam, en pahalısından içerim.

Zehirleneceksem, tam zehirlenirim.

Adam, selamımı dilinin ucuyla aldı zaten.

Sevmedim adamı, soğuk geldi bana. Bende bıraktığı ilk izlenimle, önyargımla hatada yapabilirim. Belki iyi bir adamdır.

Kahveciye bakındım.

Çay söyleyeceğim. O gariban adamada çay söylemek niyetim. (Sevaba girmiş olurum neticede. Doğru düzgün ibadet etmiyoruz. Birisine bir iyiliğimiz olsun))

Bizim özelliğimiz bu. Masamızdaki kişinin tanıdık olduğuna bakmayız. Herkese ikramda bulunuruz.

Bizler, birisi bakarken yemek bile yemeyiz.

Bizler hep birlikte yer içeriz.

Biz Türklere has bir özelliktir bu.

Masamdaki adam, arkamdaki benim görmediğim kahveciye seslendi. Benden önce davrandı.

“Bir ayran ver bana.” ( Ah garibim. Demek ki bir ayran alacak parası var. Parası olsa bana da söyler)

Kahveci bir ayran getirdi. Adam içti ayranı, çekti gitti. (Utandı demek ki. Bana bir şey ikram edemedi ya. Kıyamam)

Adam gittikten sonra, bir çay söyledim kendime.

İçtim.

Bir çay kârdayım.(Ne kârı ya. Keşke garibimin ayran parasını verseydim)

*

Ben kendi kendime bunları düşünürken birisinin anlattıklarıyla, şaşırdım kaldım.

Öğrendim ki, vay babam vay!

Kıçım tavana vurdu.

Adamda neler varmış neler!

Bu adamın 17 dairesi varmış.

“Tam onyedi adet apartman dairesi.”

Arsaları varmış.

Varmış oğlu varmış.

Kafası çalışıp kazandığından değil. Babasından kalma tarlaları arsa yapmış. Vermiş inşaatçılara, daire karşılığında. Zenginliğinin kaynağı buymuş. Daha da elinde arsaları varmış. Otuz dairesi daha olabilirmiş.

Hepsi bu.

Adam gerçekten fakirmiş yahu!

Malını mülkünü, tasını tarağını...

Adam kıytırık birisiymiş meğerse.

Adamda para var, mal var, başka hiçbir şey yok.

Boş tenekenin birisi. Hiç olmazsa teneke bir işe yarıyor.

Tenekeden de kötü bu adam.

Allah buna mal vermiş. İnsanlığı elinden çekip almış. Vardır bir hikmeti.

Öğrendim ki, ondan bundan çay içmeye çalışırmış.

Dediler ki  “Bu adam çalıştırdığı adamdan bile çay içer, sigara otlar.”

Ohaaaa!

Yok.

Çüşşşş!

Paranın esiri olmuş.

Para bu adam için araç değil, amaç olmuş.

Bizde içine girecek, bir karış toprak yok.

Esiri olduğumuz, parada yok.

Allaha şükür, imanımız var.

Anladım ki, bu adamda para var iman yok.

“Gönül ne çay ister ne çayhane.

Gönül sohbet ister çay bahane” demişler ya.

Faydası olmayan paranın çıkınını...

Boş ver ya!

*

Kahvehanenin içine geçtim.

Konuda değişti.

Kahvenin bir köşesinde tek başına pinekleyen eski sarraflardan Foterli Dayı’ya Marangoz Marem söylendi.

“Ah Foterli Dayı ah! Sen bu hallere düşcek adamıydın be!”

Foterli başını kaldırıp cevap verdi.

“Değildim de düştük Marem Usta. Yıllarca altınla oynadık. Şimdi meteliğe kurşun atıyom. Ne oldu anlamadım desem yalan olur.”

Marem gizlenen şeyi öğrenme merakıyla iyice sokuldu Foterli Dayı’ya, çayda söyledi.

“Sen nerde yanlış yaptın Foterli Dayı? Benim gibi tahtayı yanlış mı kestin?”

“Ah be Marem usta tahtayı yanlış kessem iyi. İstanbullu sarrafın dediğini yaptım.”

“Ne yaptın?”

“Altın tartarken teraziye üfledim. Üfledim, üfledim de gümledim.”

Marem Usta, işi biraz geç anladı. Anlayınca da,”ana!” diye inledi.

Bir zamanlar, havan çok iyiydi foterli.

Ne oldu?

Üfleme işi gözüne toz mu kaçırdı?

Hay seninde foterini!

*

Terazi deyince pazaryeri aklıma geldi.

Pazaryerlerinde terazi olmadan yürümüyor birçok iş.

Pazaryerlerinde bazı satıcıların terazileri tezgâhın önünde, bazı teraziler arka tarafta.

Birçok ilginç şey benim başıma gelir. Ya da benim dikkatimi çekiyor böyle şeyler.

Pazaryerlerini severim.

Alışveriş ettiğim kişilerin, “bereket okuması, afiyet olsun” demesi hoşuma gider. Bende “hayırlı işler” dilerim.

Yaptığım birçok alış veriş sırasında gözlemişimdir.

Satıcı terazide tartar, ağır ağır. Poşeti uzatırken tezgâhtan bir domates daha atar poşete.

Bu hareket bir dahaki alışverişte o tezgâhın başına çeker beni.

Beni tezgâha ikinci kez çekmeyen, bir olayı anlatayım size.

Domates 50 kuruş.

İki kilo domates istedim.

Satıcı bir poşete koydu domatesleri. Tarttı. Biraz ağır geldi. Domatesin birisini aldı. Biraz küçük domates koydu. Bu defa hafif geldi. Alıver, koyuver. Adam altın tartıyor sanki. İstediği tartıyı tutturana kadar ben sıkıldım, sinirlerim tavan yaptı.

Sarraf gibi üfle bari!

Adam zor buldu iki kilogramı.

Alt tarafı domates.

Domatesçi haklı olabilir.

 Derler ya;

 “Doğru tartanlar kırk yıl cehennemde kalacakmış.”

 Yanlış tartanlar ne olacak?

Ben uyuz oldum, satıcının hareketlerinden.

Tutturamıyorsan sende üfle, hassas herif!.

Cenneti garantilemek istiyorsan, birazcık ağır çeksin müşteri tarafı.

Bu kadar uğraşırsan, bende söylenirim.

Hay senin terazinin dijital ibresini...

*

Durup dururken, ”eften püften” bir yazı daha yazdık.

“Hay senin yazını yazan klavyenin…”

Demezsiniz değil mi?

Sürçü lisan ettiysek af’ola.

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..