Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Komşuluk
 

Ege'nin iki yakası

Ege'nin iki yakası
 

Hiç düşündünüz mü Ege’nin iki yakasını, şarkılarını, yemeklerini, kültürlerini ve dost canlısı insanlarını? Söyler misiniz neleri çok farklıdır? İnanın sadece fark olarak görünen dindir ve zamanla bizi farklı kılan yok olan dil birliğidir. Yoksa ırk olarak bu coğrafyanın insanlarını birbirinden ayırmak zordur. Öylesine ki ayni topraklarda yüzyıllarca yıllarca yaşamış, ayni şarkılarla büyümüş, ayni sofralarda yemek yemiş, iyi ve kötü günde bir arada olmuşlardır. Din ayrılıklarına rağmen evlilikler yapmışlar ve akrabalıklar kurmuşlardır.

İzmir’de Kordon’da dolaşırken, Selanik’te sahilde dolaşırken kendinizi ayni şehirdeymiş gibi hissedersiniz. Kavala’da veya Ayvalık’ta sahilde bir kahvede çayınızı yudumlarken insanların duruşunda, sigara içişinde ve sandalye de oturuşunda hiç fark göremezsiniz. Atina’da Paşa liman’ında balık yerken kendinizi İstanbul Kumkapı’da sanırsınız. Hatta bir de Türkçe konuşan İstanbul’dan gelme insanları görünce kendinizi memleketinizde hissedersiniz. Çünkü karşınızda ki insanlar sizle ayni kültürel değerleri paylaşan, ayni topraklardan gelme insanlardır. Hele rembetika şarkılarını dinlerken, türkülerdeki ayni hüznü duyarsınız. Buzukinin nağmelerinde sazın sevincini ve hüznünü yaşarsınız.

Hiç tereddüt etmeyin benzer duyguları ege’nin karşı yakasındaki insanlarda yaşamaktadır. Hatta bu iki yakada kemençenin nağmeleri bile benzerdir. Her iki taraftaki insanlar bozulan dostluğun ve yaratılan savaş ortamının acılı günlerinde topraklarından kopmuş, sevdikleri evlerini, anılarını ve mezarlarını gözyaşları ile geride bırakmışlardır. Ege’nin iki yakasında emperyalist efendilerin planlarına göre yerleri almışlardır. Göçmenler yıllarca her sabah rüyalarında ve hayallerinde o eski günlerinin hasretiyle ve özlemiyle yanmışlar, çocuklarına hep o günlerini anlatmışlar ve akılları ve gönülleri bıraktıkları topraklarda kalmıştır. Kendilerini ölünceye kadar gurbette hissetmişler ve o hasret ebediyete göçmüşlerdir.

Her ne kadar görmezlikten gelinse de, o yıllarda Yunanistan’dan da yüzbinlerce insan Anadolu’ya göçmüştür. Onlarda benzer acıları ve üzüntüleri yaşamış ve binlercesi yollarda açlık, sefalet ve açlıktan ölmüşütür. Anadoluya göçenler de yıllarca göçün verdiği boşluk duygusunu ve özlemleri taşımışlardı. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere binlerce Selanikli insan anılarında, şarkılarında ve rüyalarında yaşamışlardı geçmişlerini.

Hala her iki yakada kültürel etkiler devam etmektedir. Bugün İstanbul’da ve ülkenin diğer şehirlerinde yunan müziği ile karşılaştığınız gibi İpsala’dan Atina’ya kadar da Türk müziğini duyarsınız. Atina sokaklarında dinlersiniz Türk sanat müziğinin nağmelerini. Ankara gecelerinde bulursunuz yunan müziğinin romatik esintisini. Yunan şarkılarıyla kültürümüzü zenginleştiren fedon aileden biridir. Bu topraklarda doğmuş olan daha niceleri bizim insanımız ve gururumuzdur.

Bu görünüm içinde, yüzyıllarca ayni yoldan geçen, ayni sudan içen, yazı bir, kışı bir olan insanları, oyunları, şarkıları bile bir olan insanlar nasıl oldular da düşman oldular? Nasıl oldu da ayrı düştüler? Diye düşünürsünüz ve sorgularsınız.

Tabii sonuçta, geçmişten bugüne kadar emperyalist efendilerin silahının ayni olduğunu görürsünüz. Ya dindir kullandıkları ya da ırk. Değişen hiç bir şey yoktur. Önce özgürlük yok diye feryat koparılır, dış güçlerin baskısı ile ayrıcalıklar dayatılır, sonra dil birliği bozulur. Eğer farklı dinden oluşan bir toplumsa işler daha da kolaylaşır. Kışkırtmalarda Allahın evinin bile kullanılmasından çekinilmez.

Bundan sonrası kolaydır. Hele birde yokluk varsa, hele birde para desteği varsa her şey çorap söküğü gibi gider. Zaten bir kıvılcım yeter tüm yürekleri yakmaya. Bir saman alevi gibi toplumsal olaylar birden başlar.

Mahsum insanlar ne olduğunu bile anlayamadan kendilerini savaşın ve düşmanlığın içinde bulurlar. Kapı komşunuz bile bir anda safını belirlemiş düşman gibi olur. Nitekim o bile çaresiz kalır. Safını seçmeye zorlanır. Hain tuzaklar onu da esir alır. İşte o an kopar yüreklerden dostluklar. Her şeyin altında karşı tarafın parmağı aranır. Adeta bilmeden ayni toprakların insanlarının aralarında düşmanlık duvarları hızla yükselir.

Siz artık ne tür birlik şarkıları söylerseniz nafiledir. İş işten geçmiştir. Ok yaydan çıkmıştır. Ayrılık ateşinin yandığı ve emperyalist güçlerin her türlü desteği verdiği bir ortamda ülkeyi bile onlara teslim etseniz talepler bitmez. İşte o günlerde işgal güçlerinin yönetimindeki Osmanlı’nın gücü de yanan yangını söndürmeye yetmedi. Zaten işgal güçleri yangını söndürmesine izin bile vermezdi.

Küstah ayrılıkçı gruplar geri durmadı yaptıklarından. Bugün şehirlerimizi, arabalarımızı ve gencecik insanlarımızı yakanlar. Polisimize bile tokat atmaya cesaret edenler. Askerimizi güçsüz bırakmak için her türlü oyunu yapanlar o günde de vardı. Çeteler köyleri basıyorlardı. Evlerimizi alev alev yakıyorlardı. Çocukları ve kadınları öldürüyorlardı. Askere giden erkekler nedeniyle mücadele gücünü kaybeden köylerde kadınlar tecavüze uğruyordu. Muhalifler ve gazeteciler hapisteydi. Asker zincire vurulmuş gibiydi. Devlet zaten yönetimi kontrolü kaybetmişti.

Her yer işgal ordularının ya askerleri ya da akıl hocaları ile doluydu. Anadolu bu zor günlerden bir kurtarıcı bekliyordu. Ama sabrın sonuna gelinmişti. Yok edilen devletin ve sahipsiz kalan ülkenin bir sahibi vardı. Onlarda Mustafa Kemal ve arkadaşlarıydı. İşte o zaman Anadolu kara örtüsünden sıyrıldı.

Anadolu’nun tepkisi herkesi şaşırttı. Önce İstanbul hükümeti bu uyanışa karşı çıktı. Ali Kemaller bu uyanış karşısında neler yazmadı ki. Artık yeter dedi Anadolu. Zincirlerini kırdı ve yürüdü düşman üstüne can pahasına. Zaten kaybedecek bir şeyi kalmamıştı canından başka. Adeta yürüdüler çıplak bedenleriyle düşmanın kurşununa. Tarih yeniden tekerrür etmiş ve yazılmıştı. Düşmanın hesapları altüst olmuştu.

Müslüman kanının ve gözyaşlarının sel olduğu Anadolu’nun dört bir yanından gayri müslüm olan bu toprakların insanları çetecilerinin yaratığı kışkırtmanın sonunda taraf görünmenin yarattığı bir suçluluk duygusu içinde yaşanan hezimetin korkusuyla hiç suçları yokken büyük bir kısmı topraklarını terk etti. Tabii bu oyuna gelmeyen binlerce insanı da bu topraklar bağrına bastı. Irkını ve dinini dikkate almadan bu toprakların insanları yıllarca yaşadı ve nitekim hala aramızdalar. Bizlerle omuz omuzalar.

Büyük tepkilere rağmen adi bir saldırıda katledilen insanımız Hrant Dink için hepimiz Hrant’ız diyebilen binlerce insan sokaklarda protesto yapıyorsa. Onun acısını yaşıyorsa. Söyleyin bu toplum nasıl katleder insanlarını, neden suçlanır utanmazca.

Hala Ermeni katliamını dillendiren çevreler, Rumları kışkırtan ülkeler olayın bu tarafını görmemezlikten gelirler. Gerek göçlerde gerekse katledilen Anadolu insanını hiç mi hiç görmezler. Bu topraklardaki insanların asla ırkçılık ve ayrıcalık yapmadığını görmek istemezler. Dış güçlerin oyununa alet olanlar için zaten sorunun bitmesi söz konusu olamaz. Onların geçim ve güç kaynağı olan bu konuyu gündemde tutmaları onların paralı görevidir.

Hezimetler yaşansa bile bugün bile bu topraklardan göçen insanlar üzerine ayni oyunlar oynanmaya devam edilmekte, bu insanlara yeniden eski topraklara dönmeleri ve kurtarılmış topraklar vaad edilmektedir. Aslında kin tohumlarının ekilmesi hala sürdürülmektedir.

Söyleyin dün ve bugün oynanan ayni oyun değil midir?

Toplumlar yine ayni oyuna gelmiyorlar mı?

Ege’nin çocuklarını birbirinden ayıran ayni oyun oynanmıyor mu?

Oyunun sonu hala görünmüyor mu?

Ege’nin çocuklarının çektikleri acılar hala bilinmiyor mu?

Ege’nin çocuklarını kim düşman yaptı görünmüyor mu?

Tarih insanoğluna hep ibret alınacak hikayeler sunar. Tekerrür eden tarih insanları bir ölçüde sınar. Ancak bunun bedeli ölüm ve gözyaşları ile doludur. Evet hepimiz biliyoruz ki Ege’nin iki yakasının hikayesi hüzün doludur. Bu insanların kışkırtmalara kanmadan, oyunlara başvurmadan, eski günlere dönmesi, acıları unutup birlikte geleceğe bakması hepimizin arzusudur. Bununda yolu dostlukların geçmişten ders alarak yeniden kurulmasıdır.

Dileğimiz Ege'nin her iki yakasında dostluk ve kardeşlik şarkıları yeniden çalınsın, geçmişin yaraları sarılsın. Halkları düşman edenler bir daha fırsat bulamasın.

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..